Bir ‘12 Eylül dönemi avukatı’ olarak Nebi Barlas

Nebi Barlas’ın adını duymaya başladığımda henüz fakültede öğrenciydim. Öğrenci yurtlarındaki ranza sohbetlerinde veya dersler arasında verilen kantin molalarındaki ayak üstü çay içimlerine konu olurdu. Efsane avukat olarak duruşmalardaki tavrı, savunmaları, mahkeme heyetine karşı tutumu, yaptığı savunmaların biçimi konusunda anlatılanların hepsi duyuma dayalı, söylence şeklinde dolaşımda olurdu.

Avukatlığa başladığım yıllarda, ‘12 Eylül avukatları’ olarak efsaneleşmiş bir çok avukatı tanıma fırsatım oldu. Belki de tek istisnası oydu. Bugüne kadar hiçbir yerde denk gelmedik.

Adalet Savaşçısı/Nebi Barlas Kitabı’ndan da geç haberim oldu.

Büyük bir merakla kitabı elime aldığımda, anılarından değil de, nehir söyleşiden oluştuğunu görmek beni çok şaşırtmadı.

‘12 Eylül Avukatları’ kuşağının, yaşadıkları döneme ilişkin yaşadıklarını anlatma ve yazıya dökme konusuna mesafeli durduklarını biliyordum. Büyük özveri veya tutkuyla sürdürdükleri mesleklerinin en verimli dönemini anlatmaya kelimelerin yetersiz kalacağını düşünmüş olmalıydılar. Dile getirilen her yaşanmışlık, naif bir duyguyla gerçekleştirilen mesleğin dönemsel sihrini bozma riski taşıyabilirdi.

ekran-resmi-2023-01-03-14-08-30.png

Nebi Barlas’ı hep merak ederdim ama hiç karşılaşmadım. Hiç değilse ve neyse ki kitabıyla tanıştım.

Bu nedenle kitap, Nebi Barlas’la ilgili zihnimdeki boşluğu doldurmaya yetti.

Bitirip kapağını kapattığımda ise, sanki onu yıllardır tanıyormuş hissine kapıldım.

Anlattıklarının, hakkındaki söylencelere dayalı olarak belleğimde oluşmuş görüntülerle uyuştuğuna gördüm.

Sayfalar arasında yer alan, arkasında klasörlerle dolu çalışma masasındaki fotoğrafını görünce, o dönemdeki yazıhanesine benim de gitmişliğim varmış gibi bir duyguya kapıldım. Sanki gitmişim de, yazıhanenin yan odası müvekkillerinin aileleriyle doluydu ve memleketlerinden getirdikleri yumurta, bal, peynir gibi çam sakızı/çoban armağanı paketleriyle bekleşiyorlardı. Rahatsız etmeyeyim diye, usulca ayrılmış olmalıydım.

12 Eylül döneminin işkence altında alınmış ifadelerden oluşan iddianameler, suçların yanlış tanımlandığı, olay ve faillerinin birbirine karıştırıldığı, ortalama bir mantığın kabul edemeyeceği ve normal bir havsalanın algılayamayacağı suçlamalarla dolu davalar…

ekran-resmi-2023-01-03-14-09-46.png

Nebi Barlas'ın da avukatları arasında olduğu THKPC-3. Yol davasının duruşmasına sanıkların tek tip elbise zorlamasını protesto etmek amacıyla iç çamaşırlarıyla çıkması, 12 Eylül Davaları'nı en iyi temsil eden fotoğraf olarak gösterilir.

İçlerinde çok sanıklı ünlü davalar da var: İstanbul MLSP-B, TKP-ML, Dev-Sol, Dev-Yol, Kurtuluş, Üçüncü Yol, THKO, HDÖ…

Yargılanan örgütlerin Marksizm zemini üzerine inşa edilmiş oldukları düşünülürse, Nebi Barlas’ın da içlerinden en az bir örgüte yakınlık duymuş olabileceği akla gelebilir.

Oysa, kitabın bir çok yerinde söylediği gibi sıkı bir Atatürkçü… Kuleli Askeri Lise mezunu, daha sonra Harbiye’ye giriş, ardından 1963 Harp Okulu ayaklanması ile Talat Aydemir’e destek veren öğrencilerden biri olduğu iddiasıyla Mamak Cezaevi’nde tutukluluk ve 4 yıl 2 aylık mahkumiyet. (Bu dönemi kitapta oldukça detaylı anlatıyor). Yine de, Harbiye rozetini ceketinin yakasından hiç çıkarmamış.

Savunmasını yaptığı örgütlerle bağlantısı olduğuna ilişkin girişimler olmamış değil, “ Savcı Faik Tarımcıoğlu çok istedi beni bir örgüte sokmayı… Bunun için uğraştı ama başaramadı. Çünkü, hiçbir örgütle bağlantım olmamıştır” diyor.

Nebi Barlas, bir anlamda ‘suç ve ceza’ denklemi içinde sanık/mağdur olma halini bizzat yaşamış bir kişi.

12 Eylül davalarında yargılanan genç müvekkilleriyle, aynı yaşlarda benzer kaderi paylaşmış biri olarak, ideolojik olmasa da, duygudaşlık bağı içinde olduğunu saklamıyor.

Genç müvekkillerini sevdiğini ve büyük saygı duyduğunu saklamıyor, kitap boyunca onlardan “Yiğitler” ve “Aslanlar” diye söz ediyor.

***

12 Eylül Dönemi Avukatlığı’ denilebilecek süreç içinde, 807’si idamla yargılanan 2480 müvekkili olmuş.

Avukatlığa yeni başlayan genç kuşaklar içinde, bu sayıda bir müvekkil çokluğunun yüklü bir servet anlamında yorumlayabilir.

ekran-resmi-2023-01-03-14-09-53.png

Nebi Barlas, emeklilik maaşı dışında birikimi olmadığını söylüyor. Sadece eşine ait bir evleri var. (O evin alınış şekli de, kitapta ayrı bir hazin hikaye olarak yer alıyor).

Avukatlık ücreti, 12 Eylül avukatları literatürü içinde “ Ayıp” olarak kabul ediliyor. Siyasi nedenlerle yargılanan bir kişiden avukatlık ücreti istemek onların için züldür, akıllarından bile geçmez. Müvekkil profilinin hemen hepsi fakir aile çocuklarıdır zaten, ekonomik güçleri olsa kendiliğinden vereceklerini bilirler.

***

Soluk daktilo mürekkepleriyle yazılmış sayfalarca iddianame, ifade, sorgu, savunma, tutanak, belge, tezkere ve müzekkerelerden oluşan dava klasörleri. Her belgenin, hangi dosyada ve neresinde yer aldığını ezberinde tutan bir bellek…

Uykusuz geçen geceler, kaşarlı tostlarla atlatılan öğün yemekleri…

Kendine ait otomobili yok, adliyelere ve cezaevi görüşmelerine müdavimi olduğu taksici ‘Hacı’ ile gidiyor ve dönüyor. Öyle ki, bazen aynı gün içinde İstanbul’daki 10 ayrı cezaevi dolaşılabiliyor.

Ve inanılır gibi değil, yıllar geçmesine rağmen müvekkillerin hepsini hatırlayabiliyor ve kitabın bir yerinde adlarını tek tek söylemeye başlıyor. (Kitap içinde, yer darlığı nedeniyle isimlerin hepsine yer veremedikleri notu düşülmüş).

Nebi Barlas, anılarından söz ederken, 12 Eylül davalarının bir başka avukatı Ali Rıza Dizdar’dan sık sık söz ediyor ve “ Bir avuç avukattık, isimlerini unuttuklarım olursa kusura bakmasınlar” diyerek, şu isimleri sayıyor:

“Ahmet Esen, Ahmet Eymirlioğlu, Ahmet Güryüz Ketenci, Ahmet Kırım, Ali Şen, Ayhan Soysal, Bahri Bayram Belen, Bekir Doğanay, Cengiz Kayıtmazer, Doğan Zengin, Emcet Olcaytu, Ercan Kanar, Ercüment Tahiroğlu, Ergin Cinmen, Fikret İlkiz, Filiz Kerestecioğlu, Gülçin Çaylıgil, Haluk İnanıcı, Hasan Girit, Hasip Kaplan, İnci Örnek, Kaşif Töre Ağanoğlu, Kemal Işkın Keleşoğlu, Lalehan Eymirlioğlu, Mehmet Ali Kırdök, Mehmet Ali Özpolat, Mihriban Kırdök, Nermin Aksın, Nesrin İnceoğlu, Nizar Özkaya, Oktay Kök, Orhan Apaydın, Osman Ergin, Sabri Ünlü, Sadullah Sayın, Sedat Küçükyılmaz, Serhat Bucak, Seval Alkan, Şeref Şenduran, Turgut Kazan, Ziya Nur Erün”

***

1940 İstanbul doğumlu olan Nebi Barlas artık avukatlık yapmıyor, emeklilik hayatı yaşıyor. En son 2006 yılında Üsküdar’da görülen Dev-Sol Davası’na girmiş.

Kitabın sonunda, son sözü sorulduğunda ise uzun uzun düşünüyor ve Murathan Mungan’ın Hrant Dink’i Anma Töreni’nde yaptığı konuşmaya atıfta bulunarak şunları söylüyor:

“ Bu ülkede öldürülenler ve katledilenler, biz onlardan sonra birkaç kelime daha fazla söyleyebilelim diye öldüler”.

***

Adalet Savaşçısı/Nebi Barlas Kitabı iyi niyetli amatör bir çalışma ürünü olarak, değerli...

Ancak Nebi Barlas gibi bir meslek duayeni, çok daha fazlasını hak ediyor.

Mesela, hukukçulardan oluşan bir grup tarafından kotarılmış sözlü tarih, video kayıtları…

Nebi Barlas’ın eski dava dosyalarından sakladıkları var mı bilmiyorum. Ancak, herhangi bir klasörü içinde yer alan bir müzekkerenin bile ‘Türkiye Yargılama Tarihi’ açısından önemi var, envanterinin tutulup, arşive kaldırılması gerekiyor.

Bu tür çalışmayı kim umursar, hangi kurumsal yapının kaygısı içinde yer bulur?

Türkiye’de şu anda, bu anlamda bir merakı, belge toplama ve arşiv tutma kaygısı olan bir kurum yok.

Doğal olarak akla hemen Türkiye Barolar Birliği ve İstanbul Barosu geliyor. Ama onlar da, bu tür hallerde ilk akla gelen kurum olmaktan bunalmış ve yorulmuş olmalılar.

Tek çözüm üniversiteler gibi görünüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
ADNAN EKİNCİ Arşivi
SON YAZILAR