MÜHDAN SAĞLAM
PETROL FİYATLARI VE KAYBEDENLER KULÜBÜ
Rusya’nın 24 Şubat itibariyle Ukrayna’ya yönelik kapsamlı işgali beraberinde her gün dozu artan yaptırımları getiriyor. Küresel sistemle entegre bir biçimde çalışan ve ekonomisi buna yaslanan Rusya’nın cezalandırılması ve geri adım atmaya zorlanması, yani yaptırımların caydırıcılığı nihai hedef. Yaptırımların Rusya ekonomisine etkisini ölçmekte kullanılan nihai veri Rusya’nın ithalat ve ihracat verileri ve istikametleri. Bu rakamlar ve adresler Rusya’nın nereden sıkıştırılması gerektiği konusunda yaptırımlar için Batı, ABD’ye fikir veriyor. Ancak yaptırımların hedefinde Rusya olsa da yan etkileri dünyanın genelinde hissediliyor. Bunun en net yansıdığı alansa petrol fiyatlarındaki tırmanma ve bunun benzin ve motorinde karşılık bulması. Peki yaptırımlar bu etkiye nasıl neden oluyor? Rusya’nın hangi ihraç kalemleri bu sarsıntıyı tetikliyor. Bu hafta özellikle petrol cephesi başta olmak üzere Rusya’ya uygulanan yaptırımların yan etkilerine bakacağız.
RUSYA ,DÜNYANIN TEMEL İHRACATÇILARINDAN
Rusya Merkez Bankası’nın 2021 verilerine göre Rusya’nın toplam ihracatı 489.8 milyar dolar, ithalatı 293 milyar dolar. İhracat içinde petrolün payı 110.2 milyar dolar, petrol ürünlerinin 68.7, doğal gazın 61.8 milyar dolar. Bir başka anlatımla Rusya ihracatının neredeyse 250 milyar doları enerjiden, temelde petrolden geliyor. Bu nedenle Rusya denildiğinde akla gelen temel kalem petrol oluyor. Böylesi devasa ihracat sağlayan petrolün üretim karşılığı da var.
Uluslararası Enerji Ajansı verilerine göre Rusya ocak ayında ABD ve Suudi Arabistan’ın ardından 11.6 milyon varille en fazla petrol üreten ülke. Üretimin yüksek olması henüz küresel piyasa için bir şey söylemiyor. İşte bu nokta ihracat devreye giriyor. Küresel petrol tüketimi pandemiden sonra 97-99 milyon varil arasında değişiyor. Bu noktada da piyasasının ihtiyacını gideren ana üreticiler var. Bunların içinde hepimizin adını bildiği Suudi Arabistan ve OPEC başı çekiyor. İkinci sırada üretimde de iddialı olan Rusya var. Rusya’nın günlük 5-7 milyon varil arasında petrol ihraç ettiği söylenebilir. Rusya’nın petrol gönderdiği başlıca adresler ise Çin, Hindistan ve AB pazarı. Kısa süre önce Rusya petrolüne ambargo koyan ABD’nin Rusya’dan aldığı petrol 100 bin varili aşmıyordu. Üstelik resmi ambargo öncesinde de ABD Rusya’dan petrol alımını sınırlandırma politikasına geçmişti.
ABD ambargosu bu nedenle sembolik bir etkiye sahip, ama Avrupa pazarı için aynı iddiada bulunmak zor. AB’ye giden petrolün yüzde 25’i Rusya’dan sağlanıyor. Bu çerçevede Almanya ve İtalya özel konuma sahip. Roma ve Berlin’in Rusya’dan aldığı petrol oranı yüzde 35-50 arasında değişiyor. Olası bir kesinti ihtimaline karşı masaya alternatifler sürülmeye başladı. Ancak nasıl oluyor da Rusya’nın işgaliyle beraber 140 dolara kadar çıkan petrolün varil fiyatı bir hafta sonra 100 doların altına geriliyor (15 Mart’ta Brent petrol varil fiyatı 99.5 dolar). İşte burada petrol piyasasının dinamiklerine bakmak gerekiyor.
FİNANSALLAŞMA VE KÖTÜ SENARYOYA HAZIRLIK
Dünyada neoliberalizmin beraberinde getirdiği en önemli olgulardan biri finansallaşmanın hız kazanması. David Harvey küreselleşmenin bir ayağını yansıtan bu durumu zaman ve mekan sıkışması olarak ele alıyor. Yani uzak kavramının anlam kayması, mesai kavramının gündem dışı kalması. Türkiye’de dolar kurunun atağa geçtiği dönemler de sosyal medya mecralarından “Asya piyasasından saldırı geldi, nöbetçilerle uyuyor mu!” isyanını duymaya alışığız. İşte Türkiye'de gece saat 2 iken Tokyo’da mesainin başlaması mesai kavramını 24 saate çıkarıyor. Borsa adeta uyumuyor. Ve bir anda Türkiye’deki 100 doların Tokyo’da katlandığını ya da çöpe döndüğünü görüyoruz. Ulus devletlerin sınırları finansallaşma ile aslında görmeye alışık olduğumuz için tuhaf gelmeyen bir aşınma yaşıyor. Aşınmanın ötesinde aslında darma duman olma durumu.
İşte bu finansallaşma sürecinde sepete dahil olan metalar da zaman mekan sıkışmasının hızlandırıcıları ya da teşvik edicileri olabiliyor. İçine doğanlar için hep öyleymiş gibi gelse de aslında petrol 1982’ye kadar finansallaşmış bir meta değildi. Yani değeri finansal piyasalarda belirlenmiyordu. Alıcılar ve satıcılar vardı. Şimdiyse dünyanın en önemli borsalarından işlem görüyor.
Diğer metalardan farklı olarak finansallaşan petrol, hem finansal piyasaların kendi gelgitlerinden etkileniyor, hem de petrol üreticileri ya da tüketicilerinden gelen fiziksel haberlere de duyarlı. Tam da bu nedenle oynaklığı yüksek. Örneğin pandemi, petrolün fiyatına etki eden faktörlerden biriyken Suudi Arabistan’da yaşanan bir patlama ve çapı, Venezuela’da meydana gelebilecek bir protesto ya da kalkışma piyasada yan etkiler, sert dalgalanmalar yaratıyor.
İşte bu koşullar altında önemli üreticilerden biri olan Rusya’nın Ukrayna’yı işgali piyasada paniğe neden oldu. İlginçtir ki reel piyasada etkiler görüldükçe panik artarken finansal piyasalar korkuyla yoğrulur ve hep “korkuyu beklerken” ruh halindedir. Adeta narin bir gül gibi hep sert esen rüzgarda kırılma korkusu yaşar.
Oysa 24 Şubat’tan bu yana Rusya işgali sürdüğü halde Rusya kaynaklı bir gaz ve petrol kesintisi yaşanmadı, hatta Ukrayna’dan da Avrupa’ya gaz akışı sürüyor. Yani değinilen fiziksel sebep biraz temkinli olmakta fayda var dedirtse de 140 dolara çıkan tırmanma için hala geçerli bir gerekçe sunmuyor. İşte burada diğer faktör devreye giriyor. Gelecek kaygısı.
PETROL PİYASALARI VE YAPTIRIMLAR
Gelecek kaygısıyla devam edelim, neden gelecek diye sormak lazım. Bunun en önemli nedeni petrol ve metaların genelinde işlemlerin ileri tarihler için yapılması. Genelde petrol anlaşmaları 6 aylık vadeleri baz alıyor. Bunun spotta günlük olanı da mevcut, 1 aylık vadelileri de. Bir anlamda 140 doları görmemizin nedeni, gelecek riskinin fiyatlanması. Risk hesaplanması günlük gelen haberlere ve bunların yorumlanış şekline göre değiştiği içinde fiyatlarda oynamalar oluyor. Örneğin OPEC, “üretimi artır” baskısına “hayır, şimdi değil” yanıtı vermek yerine piyasaya “20 Mart itibariyle ekstra 3 milyon varil petrol aktaracağım” deseydi, gelecek fiyatlaması ve risk hesaplamasında Rusya’nın bazen 5 milyona düşen ihracatının ikamesi kolaylaşacak fiyatlar yönünü aşağıya çevirecekti. Bu haber gelmedi ve OPEC bir anlamda Mart ayındaki toplanışında “aynı şekilde devam edilecek, ekstra üretim artışı yok” dedi. Yani üretici cephesi riski şimdilik gidermedi.
Risk hesaplanırken piyasaların dikkat ettiği bir diğer unsur da “Bu risk neden oluyor?” sorusu. Yani içeriğinde ne var? İşte burada üreticilerin de derman olamayacağı bir belirsizlik başlıyor. Yaptırımların kapsamı daha genişleyecek mi? ABD’den yapılan açıklamalar yaptırımların aşama aşama artacağı yönünde. Avrupa henüz ikame politikası için yol aradığı için geriden geliyor. Örneğin Rusya petrolüne ambargo koyacaksınız, yarın Almanya’dan İspanya’ya gidecek olan tırın deposuna mazot bulmuş olmanız gerekir ya da tırın bağlı olduğu firmaya “tamam ben zararını karşılarım” demeniz. Şu anda AB içinde bunu demek isteyen bir devlet yok. Kaldı ki satıcı firmaya zararını karşılarım dediniz, alıcıya ne diyeceksiniz, o alıcının söz verdiği diğer alıcıya? O nedenle Avrupa hesabını iyi yapmaya çalışıyor. Ama bu hesabın nereden döneceği, örneğin yaptırımların bir noktada çığırdan çıkmış bir hale gelmesi nasıl izah edilecek?
İşte finansallaşan petrol piyasalarında riskin hesaplanamıyor olması, panik havası fiyatlarda istikrarsızlığın sürmesinin temel nedeni. Belki de finansallaşma yeniden konuşulmalıdır…
Sonuç olarak Rusya hali hazırda dünyada İran ve BM yaptırımlarına maruz kalan Kuzey Kore’den daha fazla yaptırıma uğramış durumda. Herkes el attırırken bu yaptırım politikasının bedelini kim ödüyor? Yanıt elbette başta Rusya. Ancak Türkiye’de geçtiğimiz hafta motorinin 25 liranın üstüne çıkması, artan ulaşım bedelleri, yükselen esnaf isyanları cezalandırılanın sadece Rusya olmadığını da gösteriyor.
Belki bu noktada, geçen hafta da vurguladığımız gibi “doğru sorular sorulmadığı için cevaplar çözüm üretmiyor”dur geri dönmek lazım. Tam da bu çerçevede hafta yeni sorular bırakmak gerekiyor: Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini yaptırımlar sonlandırır mı? Yaptırımlar bugüne kadar kaç ülkeyi yolundan alı koymuştur? Bu yaptırım politikasından başta diğer enerji üreticileri başta olmak üzere kâr elde ederken kaybedenler kimdir? Bu strateji Rusya’yı işgalden döndürür mü yoksa kör bir inada mı iter?