BÜLENT ÖZDOĞAN
“REJİMİN KORUYUCUSU” BEKÇİLER VE ŞİDDET
Türkiye’nin Koronavirüs pandemisi nedeniyle yaşadığı tam kapanma döneminde konuşulan konulardan biri de bekçilerin yurttaşlara uyguladıkları şiddet ve kolayca silahlarına davranmaları oldu.
Beşiktaş’ın sokağa taşan şampiyonluk kutlamaları sırasında buna engel olmak gerekçesiyle silahlarına sarılıp havaya ateş açan bekçiler kısa sürede sosyal medyada ve haber sitelerinde gündemin ilk sıralarına oturdu. Aynı dönemde sosyal medyada ‘bekçi şiddetine” ilişkin çok sayıda farklı görüntü yayınlanmaya başladı. Bu görüntülerden en dikkat çekici olan ise bekçilerin bir yurttaşa şiddet uyguladığını gören yurttaşların çare olarak olay yerine polis çağırmayı düşünmüş olmalarıydı!
Tam kapanmadan kontrollü normalleşmeye geçildi fakat bekçilerin şiddeti hız kesmedi. Son olarak Ankara’da çöp çıkarmak için evinden çıkan bir genç bekçiler tarafından copla dövüldü, bunu engellemek isteyen ailesi de şiddetten nasibini aldı.
Emniyet teşkilatından sorumlu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya göre yaşananlarda şiddete uğrayanlar değil, uygulayanlar haklı! Suç örgütü lideri Sedat Peker’in itiraf ve suçlamaları ile ortaya çıkan mafya, bürokrat, siyasetçi, gazeteci kirli ilişkiler ağında önemli bir noktada durduğu ileri sürülen Soylu, bir yandan bu ithamlarla başa çıkmaya çalışırken bir yandan da bekçilerin uyguladığı şiddete bahane üretiyor.
Peki kim bu bekçiler, yetkileri ne, hangi ihtiyaçtan ortaya çıktılar?
Kim olduklarını anlayabilmek için belki önce kim olmadıklarını anlatmak gerekiyor. Yaşı 40’ın üzerinde olanların çocukluklarından hatırladığı bekçiler değil bunlar. İlk olarak 1914’te yasalaşan, 1966’da yardımcı kolluk gücü statüsü alarak İl Özel İdareleri’ne bağlı çalışan, 1976’de kadroları Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesine alınan ‘o’ bekçilerden 2016 yılına gelindiğinde sadece 3 bin civarında kalmıştı. Yani AKP de dahil, tüm siyasi iktidarlar ‘yardımcı kolluk gücü’ olarak tarif edilen bekçilik sisteminin yavaş yavaş tarih olması konusunda hemfikir gibiydi.
Ne olduysa 2016 yılında oldu. Erdoğan’ın talimatıyla ülkede bekçiliğin yeniden canlandırılması amacıyla çalışmalar başlatıldı ve o dönemde 3 bin 147 olan bekçi sayısı, 2019 itibarıyla 21 bin 311'e ulaştı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 23 Eylül 2019’da yaptığı açıklamada, bekçi sayısının yeniden artırılmasını şu gerekçe ile açıkladı: “Tehdidin çeşitlenmesi karşısında kolluğun çeşitlenmesi anlayışımızın bir yansımasıdır.” Çeşitlenen tehdit konusunda ayrıntı vermeyen Soylu, bekçi sayısının kısa sürede 30 binin üzerine çıkacağının da “müjdesini” verdi aynı konuşmasında.
AKP’nin bekçilik sistemine gösterdiği bu özel ilgi ilk andan itibaren tartışma konusu oldu. Kamuda partizan kadrolaşma ve bekçilerin yetkileri üzerinde gelişen bu tartışmaların ardından yeni bir yasal düzenleme ihtiyacı duyan AKP’nin hazırladığı yasa taslağı, 11 Haziran 2020 tarihinde TBMM’de kabul edildi. Yasa önerisinin görüşmeleri sırasında muhalefet partileri yeni düzenlemenin yarattığı risklere dikkat çekti.
“Mahallede totaliter devlet otoritesi”
İYİ Parti’li Lütfü Türkkan, "Bekçiler çaldıkları düdüklerle nostaljik bir duygu olmanın boyutunu aşmış durumda. Çünkü polis yetkileriyle donanmış olarak geliyorlar artık. Bekçi düdüğüne özlem duyarken birden o bekçinin eline silah verdiğimiz bir sürece girdik. Eğer bu bir ihtiyaç ise Türkiye'nin asayiş problemi nasıl bu kadar büyüdü? Yok eğer böyle değilse neden polis gibi yetkili ve silahlı bekçilik teşkilatı kuruluyor?… Siyasi iktidar, bir mahallede yapmak istediklerini o mahallede totaliter devlet otoritesiyle yapabilir. Yeni bekçi uygulaması, bu adımların en büyüğünü oluşturuyor desek yanlış olmaz" dedi.
HDP’li Hakkı Saruhan Oluç, kanun teklifinin masum bir bekçi yasa teklifi olmadığını belirterek, "Yardımcı kuvvetlere ihtiyaç duyulması, İçişleri Bakanlığı kapsamındaki emniyet güçlerinin kanunla tanımlı görevleri dışındaki amaçlarına da işaret ediyor. Elbette ki bu amaçlar iktidarın kendi siyasal ajandası üzerinden gerçekleştirilmek istenecektir" diye konuştu.
“Rejim muhafızları oluşturulmak isteniyor”
CHP’li vekiller yasaya ilişkin itirazlarında düzenlemenin “paralel kolluk” riski taşıdığını bu organizasyonun “kendisini hukuka bağlı addetmeyen ve yürütmeye bağlı silahlı bir yapının doğması riskini içerdiğini” belirtti.
CHP’li Ali Öztunç, bekçilerle ciddi bir kolluk kuvveti oluşturulduğunu ifade ederek, “Şu anda 28 bin 266 bekçi var, her yıl ortalama 10 bin bekçi alınıyor, beş yıl sonra 70-80 bin belki de 100 bin olacak. Belki de 20 bin alınacak, bilemiyoruz. Bir çeşit kolluk kuvvetleri üzerinden rejim muhafızları oluşturulmak isteniyor. Rejim muhafızlarının yaşandığı ülkelerin hali ortada, rejim muhafızlarının neler yaptığı ortada. Bu uygulama yanlış" diye konuştu.
Meclis’te kabul edilen yasa, bekçiler üzerindeki tartışmaları ortadan kaldırmak bir yana daha da alevlendirdi. Yasanın en tartışmalı maddelerinden biri bekçilerin görev tanımını düzenleyen madde oldu. Bekçileri “genel kolluk kuvvetlerine yardımcı” olarak tanımlayan yasa, görev ve yetki anlamında bu tanımla çelişiyor.
Bekçilere, durdurduğu kişi üzerinde veya aracında silah ya da tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli şüphenin varlığı hâlinde, el ile dıştan arama yetkisi veren yasa aynı zamanda bekçilerin Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 16. maddesinde belirtilen zor ve silah kullanma yetkisini kullanmasının da önünü açıyor. Polise ait olan arama ve silah kullanma yetkisinin bekçilerle neden paylaşıldığı, sorusu Meclis’te muhalefetin gündeme getirdiği ‘yeni bir silahlı güce neden ihtiyaç duydunuz sorusunu’ daha anlamlı kılarken, hukukçulara göre verilen bu yetkiler anayasaya da aykırı.
“Arama yetkisi anayasaya aykırı”
Bekçilere silah kullanma yetkisini önceki yasanın da verdiğini belirten Prof. Dr. Ersan Şen, yasadaki arama yetkisine ilişkin olarak ise şu değerlendirmeyi yapıyor: “Kişinin üstünün, yanında bulundurduğu eşyasının ve aracının aranması ile ilgili Anayasa m.20/2’de değişikliğe gidilmediği sürece, bu hükümde sayılan özel sınırlama sebeplerinden birisine dayanılarak, hakim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınan yetkili merciin önceden yazılı emri olmadıkça kimsenin üstünde, eşyasında veya aracında kaba arama, sıvazlama veya yoklama yapılamaz. Bu sebeple; Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu’nun “güvenlik araması” olarak adlandırılabilecek 7. maddesinin 6. fıkrası, Anayasa m.13’e ve m.20/2’ye aykırıdır.”
Özel sınavla ‘özel’ insanlar
Yasanın bir diğer tartışmalı maddesi ise bekçilerin işe alım sürecine ilişkin düzenleme. İçişleri Bakanlığı’nın yaptığı düzenlemeye göre, bekçiler Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) ile değil, İçişleri Bakanlığı bünyesinde düzenlenen özel sınavla işe alınıyor. Bekçi alımları ve eğitimleri Polis Akademisi tarafından yürütülüyor. Polis Akademisi bünyesinde yapılan yazılı sınav ve yeterlilik sınavından geçen adaylar son olarak sözlü sınava alınıyor. Seçme sisteminin kilit noktası da bu sözlü sınav. Yazılı sınavda 100 üzerinden 50, fiziki yeterlilik sınavında 100 üzerinden 60 puan alması gereken bekçi adayları, sözlü sınavda ise 100 üzerinden en az 70 almak zorunda. Üstelik yönetmeliğe göre bekçi adaylarının sözlü sınav sonucuna itiraz hakkı da yok. AKP dönemi kamu atamalarındaki ‘partizanlık’ ve sözlü sınav uygulamasının ne kadar suistimal edildiği hesaba katıldığında, bu sistemle göreve alınan bekçiler üzerindeki siyasi gölge ve yandaş kadrolaşması kaygılarına “sebepsiz” demek çok zor görünüyor.
Sadece 41 günlük eğitimle silah başı!
Yeni bekçilik düzenlemesinin bir diğer tartışmalı kısmı da aldıkları eğitime ilişkin. 2016’dan 2020 yılında yürürlüğe giren yasaya kadar sadece 41 günlük eğitimle iş başı yapan bekçiler artık en az üç ay eğitim almak zorunda. Yani 20 bini aşkın bekçi, polislerle aynı zor kullanma, silah kullanma yetkilerine sadece 41 günlük eğitim alarak sahip oldu.
Soylu'ya göre bekçiler "rejimin koruyucusu"
20-30 yıl önce, toplumsal olaylarda görev alan polislerin yetki aşımı yapmaması ve şiddet uygulamaması için sicil numaralarının kasklarına yazılmasını tartışan Türkiye şimdi daha büyük bir tartışmanın içinde. Sokaklar artık geceleri, görev ve yetkileri, silah ve güç kullanmaları, göreve getirilme biçimleri sorunlu yeni bekçilere ‘emanet’. Bu emanetin istismar edildiğine ilişkin görüntüler ise her geçen gün çoğalıyor. İçişleri Bakanı Soylu’nun açıklamalarından anlıyoruz ki, bu sorunlu bekçi sistemi daha da büyüyecek.
İçişleri Bakanı Soylu, TRT Haber'de katıldığı programda bekçilerin sokakta uyguladıkları şiddete yönelik soruya yanıt verirken “Her meseleyi abartmaya çalışıyorlar olan" diyen Soylu, gece sokağa çıkma yasağının uygulandığı günlerde suç sayısının düşmesini bekçilerin başarısı olarak gösterdi ve şu ilginç ifadeleri kullandı: “Yarın, öbür gün 15 Temmuz gibi darbeyi 9’da değil de 3’te yaparlarsa 30 bin bekçi ayakta mı olur diyorlar” diyen Soylu yasada “genel kolluk gücüne yardımcı’ olarak tanımlanan bekçileri “rejimin koruyucusu” olarak ilan etmekten çekinmedi.
Güvenlik teşkilatını bir kadrolaşma alanı, toplumsal muhalefeti, özgürlükleri baskılamak için bir ‘araç’ olarak gören siyasilerin yarattıkları bu tehlikeyi anlamalarını beklemek mümkün değil. Bu tehlikeyi anlamış olsalardı, Türkiye FETÖ’nün kanlı darbe girişimiyle karşı karşıya kalmayacak, sonrasındaki olağanüstü baskı dönemini yaşamayacaktı.