Rifkin tartışması ve CHP’nin yeşil dönüşüm vaadi

CHP’nin Amerikalı yeni başdanışmanına AKMHP borazanlarının saldıracağı belliydi…Fakat muhalif kesimlerde de “ithal” danışman alerjisi" ortaya çıktı.

Amerika ve Batı karşıtlığına gelince Türkiye’de en sağla en sol ortaklaşabiliyor. Lafta yerlilik, millilikle övünmeyi severiz de hep Batı’ya öykündüğümüz bir gerçek… Yoksa neden ABD’de, Avrupa’da bir yaşam kurmak isteriz?

Mesele milliyeti değil çalışmalarıysa Jeremy Rifkin doğru isim midir? Orası tartışılır. Türkiye’de iklim ve yeşil dönüşüm çalışan çok sayıda, kıymetli akademisyen var. En azından “ekibe” alınmaları ve danışılması gerekiyordu.

Rifkin, ABD’den AB ve Çin’e, büyük bir enerji dönüşümünün öncülüğü ve danışmanlığını yapıyor. Bu elbette önemli bir tecrübe.

Sözkonusu iki ülke başta olmak üzere, tüm zengin ülkeler yeşil dönüşümün içinde zaten.

Otomotiv sektörüne bakalım: AB, 2030’dan itibaren tamamıyla elektrikli araçlara geçiş yapacak. Hatta Almanya, şimdiden “Çin’in performansı yüksek, elektrikli araba üretme hızına yetişebilecek miyiz?” derdinde.

Jeremy Rifkin işte bunları anlatmaya çalıştı.

Ne var ki “yeşil dönüşüm” konusu çok katmanlı. Güneş ve rüzgar enerjisine geçmek tek başına yeterli olmadığı gibi Rifkin’in önerileri, mevcut sistemi ayakta tutmaya yönelik:

Daha fazla teknoloji+akıllı sistem+ yeni enerji biçimleri, tek başına gezegeni de iklimi de bizi de kurtarmıyor.

Gerçek bir yeşil dönüşüm, A’dan Z’ye radikal dönüşüm gerektiriyor. (Her Perşembe yayınlanan Yeşil Dalga podcastinde anlatmaya çalışıyoruz.)

Yeşil dönüşüm: Binmekte geç kalınan tren

Yeşil dönüşüm, yeşil ekonomi ve sürdürülebilirlik kavramları, “yeni neoliberal safsata”lar olarak da yerden yere vuruluyor.

Eleştirilerin haklı tarafları var ancak “yeşil ekonomi olmasın da ne olsun” derseniz, ayrı bir tartışma konusu. (Dileyenler döngüsel ekonomi, mor ekonomi kavramlarına bakabilir.)

Bu nedenle yeşil ve teknolojik dönüşümü, sadece CHP’nin değil, Türkiye’nin binmekte zaten geç kaldığı ve son fırsatı da kaçırmak üzere olduğu bir trene benzetebiliriz.

CHP’nin bu farkındalığa ulaşması sevindirici, fakat önce kendi kadrolarını sıkı bir eğitimden geçirmesi gerekecek. Çünkü asıl mesele, dönüşümün gerekliliğini, yeni çağın neye benzeyeceğini “halka anlatabilmek”.

Öte yandan Jeremy Rifkin’in sunumuna “akademik” dendi ama ben daha ziyade karmaşık buldum:

20 dakikada iklim değişikliğinin tutun karbon vergilerine, endüstri 4.0’a giriş yapmak zor. Konuyu biraz bilen sıkılır, bilmeyenin ise kafası karışabilir.

İklim değişikliği nedir, altıncı yok oluş, paradigma değişimini filan anlatmaya çalışmaktansa ne yapılacağını özetleyen, hedefi vurgulayan az ve öz bir sunumun etkisi daha büyük olurdu

Galiba amaç, CHP kurmaylarını ikna etmekti. Kurmaylar, yani ön sıralarda dizilenler -her partide olduğu gibi- Türkiye’nin genç nüfusuna tezat bir yaş ortalaması sergilediğinden böyle bir giriş düşünüldü sanırım…

Türkiye’de sermayenin, küçük işletmelerin ve halkın “iklim değişikliği” konusunu ve dünyada olup bitenleri siyasetçilerimizden daha iyi takip ettiğini düşünüyorum.

Bu yüzden keşke Rifkin, bu konuşmasını CHP’ye özel yapsaydı diye düşündüm. Fiziken Türkiye’de bulunamaması ve dil engeliyle dijital azizlikler, aradaki mesafeyi azaltacağına, büyüttü.

Öte yandan CHP gerçekten bir “yeşil dönüşüm”ü önceliyorsa, tüm yerel çevre direnişlerini takip etmeli, talanın ne boyutta olduğunu kavramalı ve kendisi de bu talanın parçası olmamalı.

Salt teknoloji yatırımı getirerek, yenilenebilir enerji diyerek yeşil meşil olamazsınız.

Kadınların ve Kürtlerin olmadığı bir vizyon mu?

Doğuya doğru, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve “çevre işlerinden sorumlu perde arkasındaki güç” rolündeki eşi Emine Hanım, konuşmalarında yeşil ekonomi, yeşil dönüşüm ve iklim değişikliğine sık sık değiniyor.

CB Erdoğan’ın açıkladığı “Türkiye’nin Yüzyılı”nda yer alan başlıkların arasında bilimin, dijitalin ve üretimin dönüşümü yer alsa da nasılı, niyesi yok ve içi boş kavramların olmaktan öteye geçmiyor.

Avrupa’yla ticarete devam edebilmek, hacmi büyütmek için “Yeşil Mutabakat”ı da sonuçta bu iktidar imzaladı.

Fakat Erdoğan “2053’e karbon sıfır olacağız” derken Türkiye, son İklim zirvesinde cayır cayır fosil yakıta yatırımın ve kullanımın 2038’e kadar devam edeceğini açıklamış oldu.

CHP lideri Kılıçdaroğlu ise kendi liderliğinde -böyle diyorum çünkü artık adaylığını açıklamış kadar oldu- liyakatten vazgeçmeyeceğini yanına aldığı uzman isimlerle gösterdi.

Sorun şu ki CHP kadroları yeşil dönüşümü özümsemediği, “neoliberal politikalara kaldığımız yerden devam edelim, kalkınalım” dediği sürece bu vizyon da havada kalır. AKP’nin düştüğü ve içinden çıkamadığı hatayı tekrarlanırsa gerçekten facia olur.

Seçim ekonomisi ve eş dost kapitalizminin etkisiyle ne teknolojik, ne yeşil, ne de sürdürülebilir dönüşüme geçebildi AKP.

Daron Acemoğlu’nun anlattığı gibi, Türkiye 2007’den beri krediye ve inşaata dayalı büyümeye yani “düşük kaliteli büyümeye” yaslandı. Yeşili geçtim, alabildiğine kara bir ekonomi, çünkü hem kirli, hem de yolsuzluklarla iç içe.

Acemoğlu’nun kurumların güçlü olmadığı, teknolojiye dayalı büyümeyen bir ülkenin yani Türkiye’nin ifade özgürlüğü ve eğitim kalitesizliğine dair yaptığı vurgu önemli.

Ne de olsa herkese değen iki konu varsa biri ekonomi, öbürü eğitim… Üçüncüsü, yanlış biçimde genelde “yaşam tarzı” olarak formüle edilen özgürlükler. İfade özgürlüğünden yana en çok muzdarip olan kesimse Kürtler.

Şimdi, altılı masanın başarılı olması, hele Kılıçdaroğlu’nun seçilebilmesi için de HDP seçmenini mutlaka ikna etmesi gerektiğini herkes biliyor. Fakat vizyon belgesi, Kürt seçmene özel bir şey söylemiyor.

Rifkin’in sözlerine dönecek olursak; işgücünden enerjiye, finanstan tekstile devrim niteliğinde bir dönüşüm için halkın dayanışması gerekiyor.

CHP’nin vizyonunda yer alamayan bir başka önemli grup, kadınlar. Hacer Foggo ve Selin Sayek Böke’nin konuşmalarını ayrı tutuyorum; kamu politikaları ve sosyal devlet konusunda en net konuşma yapan ve bu nedenle alkışlananlar, onlar oldu.

Cinsiyet eşitsizliği, bu ülkede gelir eşitsizliği kadar vahim ve onunla iç içe geçmiş bir sorun. Salt teknolojiye yatırım yapmakla, fosil yakıt kullanımını kısıtlamakla olmaz.

Kadınlar ve yerel halklar olmadan, yani toplumun tüm kesimlerini dahil etmeden gerçek bir dönüşümden bahsetmek mümkün değil.

Cinskırım ve eko kırım sürerken, Kürtlerin anadili bile tanınmazken hangi yüzyılı yakalıyoruz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
MEHVEŞ EVİN Arşivi
SON YAZILAR