İLKE ATİK TAŞKIRAN
Robot olmadığını ispatlamanın bedeli: Dijital emek
Web’de gezinirken çoğumuzun önüne çıkan o tanıdık kutucuk:
“Ben robot değilim.”
Basit bir onay gibi görünse de ardından gelen küçük görevler:
“Trafik lambalarını seçin.”
“Otobüsleri gösterin.”
“Yaya geçidini işaretleyin.”
İlk bakışta dijital güvenlik adına sıradan bir doğrulama gibi duran bu uygulamalar, aslında çok daha derin bir sistemin parçası. Bu görevleri yönlendiren sistemin adı CAPTCHA. İlk bakışta yalnızca sizi botlardan ayırmak için tasarlanmış gibi görünen, ama arka planda çok daha fazlasını yapan bir dijital filtreleme ve veri toplama aracı.
Bugün internette bir form doldurmak, bilet almak ya da bir siteye erişmek isterken girdiğimiz bu sınavlar, yalnızca güvenlik sağlamıyor; aynı zamanda veri topluyor, algoritmaları besliyor ve dijital emeği biz fark etmeden bize yüklemiş oluyor. Yani artık bir siteye erişmek için sadece “insan” olmak yetmiyor—bunu kanıtlamanız, uğruna birkaç saniyenizi ve biraz da verinizi feda etmeniz gerekiyor.
Güvenlikten veri madenciliğine
CAPTCHA sistemleri (Completely Automated Public Turing test to tell Computers and Humans Apart), 2000’li yılların başında spam saldırılarını engellemek ve botları dışarıda bırakmak için geliştirildi. Başta yalnızca çarpıtılmış harfleri veya rakamları yazmak gerekiyordu. Ancak sistem, yıllar içinde evrildi. Görsellerle yapılan testler, reCAPTCHA’ya geçişle birlikte daha yaygın hâle geldi. Google’ın 2009’da reCAPTCHA’yı satın almasıyla birlikte sistem sadece güvenlik değil, makine öğrenimi için bir “veri madenciliği” aracına dönüştü.
CAPTCHA, sizin davranışlarınızdan öğrenen ve sizi yalnızca doğrulamakla kalmayıp şekillendiren bir yapıya sahip. Bu yapının eğitiminde milyonlarca insan, farkında bile olmadan görev alıyor.
İnternetin görünmez işçileri
2023’te yayımlanan “Dazed & Confused” adlı kapsamlı çalışmada reCAPTCHA’nın yalnızca ABD’de yılda 819 milyon saatlik insan emeği harcattığı hesaplandı. Bu emeğin piyasa değeri yaklaşık 6,1 milyar dolar. Üstelik bu yalnızca zaman kaybı değil, aynı zamanda sessiz, görünmez bir katkı. İnsanlar bu sistemlere yalnızca erişim sağlamak için katılırken, aslında büyük veri havuzlarını genişletiyor; görsel tanıma ve yapay zekâ eğitiminde kullanılacak devasa bilgi setlerini oluşturuyorlar.
Bu görevlerin kullanıcılara “güvenlik” adı altında sunulması, onları sorgulamayı da güçleştiriyor. Ne yaptığımızı, neye katkı sunduğumuzu çoğu zaman bilmiyoruz. Fakat her tıklamada, büyük bir teknolojik sistemin bir parçası hâline geliyoruz. Gönüllü ama bilinçsiz bir dijital işgücüyüz artık.
Yapay zeka kendiliğinden öğrenmiyor
Bu sistemin arkasındaki en kritik işlevlerden biri, yapay zekâya veri sağlamak. Özellikle görsel tanıma alanında, algoritmaların nesneleri doğru sınıflandırabilmesi için etiketlenmiş verilere ihtiyacı var. Siz otobüsleri seçtiğinizde, sistem yalnızca sizin "insan" olup olmadığınızı test etmiyor, aynı zamanda hangi görselin “otobüs” içerdiğini öğreniyor. Milyonlarca kullanıcı bu işlemi tekrar ettiğinde, ortaya yüksek doğrulukta sınıflandırma modelleri çıkıyor.
Bu, kolektif ama farkında olunmayan bir emek süreci. Kullanıcılar görevlerini yalnızca siteye erişmek için yapıyor; fakat bunu yaparken algoritmaları eğitiyor, makinelerin görme, ayırt etme ve karar verme becerilerine katkıda bulunuyorlar. Yapay zekâ sistemlerinin “kendiliğinden öğreniyor” gibi sunulan gelişimlerinin arkasında, işte bu görünmez insan katkısı yer alıyor.
İşaretlenen yalnızca kutular değil
Bugün “Ben robot değilim” kutusunu işaretlemek, bir tercih değil, mecburi bir geçiş noktası. Başka seçenek yok. Sistemin kapısını açmak için gereken tek davranış bu. Ama mesele de burada başlıyor: Seçeneğimizin olmaması, sorgulama refleksimizi yavaş yavaş törpülüyor.
Zamanla yalnızca kutuları değil, sınırları da düşünmeden işaretlemeye başlıyoruz. Bu küçük, neredeyse refleksif hareketler birer alışkanlığa dönüşüyor. Giderek daha az soru soruyor, daha hızlı onay veriyoruz. Sistemin bizden beklediği davranışı, bizim seçtiğimiz eylem zannetmeye başlıyoruz. Farkına varmadan, tercih ile itaat arasındaki çizgi bulanıklaşıyor.
Teslimiyet her zaman açık bir yönlendirmeyle gelmiyor; bazen sadece neden yaptığımızı sormayı bıraktığımızda ortaya çıkıyor. Alışkanlıklarımız, zihnimizin fark etmeden devre dışı kalmasına neden olan sessiz bir protokole dönüşüyor. Sistemin en büyük başarısı ise bizden yalnızca yanıtı değil, sorgusuz kabullenişi alabildiği anda gerçekleşiyor.
Yapay zeka çağında insanın yeniden konumlanışı
02 Aralık 2025 Salı 00:10Aynı şablona sığan onlarca özür
25 Kasım 2025 Salı 00:10Sosyal medyanın görünmez bağımlıları
18 Kasım 2025 Salı 00:10Bekleyiş de artık bir üretim biçimi
11 Kasım 2025 Salı 00:15Gerçeği kaybetmenin en kolay yolu: Düşünmeden paylaşmak
04 Kasım 2025 Salı 00:15Çözüm ekranları kapatmak değil, zihinleri açmak
28 Ekim 2025 Salı 00:15En sessiz direnişimiz hatırlayarak gülmek olabilir
21 Ekim 2025 Salı 00:10Çağımızın kolektif bilinçaltı: Algoritmalar
14 Ekim 2025 Salı 00:20Yapay zeka nerede durmalı?
07 Ekim 2025 Salı 00:15Filmlerin gerçekleştiği yüzyılda yaşamak
30 Eylül 2025 Salı 10:02