TEZCAN KARAKUŞ CANDAN
Bir Anadolu kadını: Fesleğen kokulu Feride
Anadolu’nun binlerce yıllık çok kültürlülüğü sadece taşlara, duvarlara, hanlara, kalelere değil; kadınların içine akıttığı acılarına, gülüşlerinin arkasında belli etmediği isyanına, sevgiyle büyütülmüş emeklerine, yüreklerin sessiz derinliklerine kazınmıştır. Sabahın ilk ışıklarında uyanan, ocağı hazırlayan, tarlayla, bağla, bahçeyle uğraşan, bir yandan çocuk büyütüp, hayata hazırlayan, acıyı içerisine gömüp kahkahasını eksik etmeyen o kadınların kederi kendindedir.
Toprağın bereketi, suyun sabrı, dağın direnci ellerindeki nasırlarda sessizce anlatır hikâyesini. Atasından, anasından öğrendiği, doğayla kurduğu ilişki ile demlenen birikimleri yılların içerisinde süzülerek derin bilgeliğini bulur. Her kadın doğayla hemhal olmuş bir bilgedir aynı zamanda. Bakışlarının derinliği dalıp dalıp giden halleri geçmişin izlerini taşır.
Emek, sabır, vefa…
Ekin biçer, bulgur kaynatır, yağmur altında buğday serer, kar fırtınasında soğuk üzerinden geçerken ocağa odun taşır, çocukları üşümesin diye. Bahar geldiğinde, bağda bahçede tarlada fidanı, sebzeyi dikerken umudu da büyütür Anadolu kadını …Onun türküsü dilinden dökülenler, hem hüznünü hem neşesini taşır. Ölüsüne ağıt yakar, düğününde at biner, halay çeker, Sevdası derinlerdedir. Sessizliğinde bazen yaşanılmamış aşkların izi vardır. Anadolu kadını bir kültürün geleceğe aktarılacak adım taşı hafıza noktasıdır. Zanaatından sanatına, masallarından ninnilerine, yemeklerinden halıya dokunan motiflerinde saklıdır onun becerisi.
Örülmüş bir duvara, çatılmış bir çatıya, üst üste koyulmuş taşlarda, onların izi vardır. Kimi zaman bir köyde, kim zaman kentin sıkıştırılmış dar sokaklarında, kimi zaman gurbet diyarında saklıdır taşıdığı değerler… Emek, sabır ve vefa üçlüsü onun ruhudur. Şimdilerde bu değerlerin örselendiği süreçlerden geçerken tarihe derin izler bırakanlar bir bir aramızdan ayrılırken Anadolu kadınının direncini, emeğini yaşatmak zorunluluğumuz.
Feride bir Anadolu kadını. Malatya’nın dağ köyünde, 28 yaşında kocası öldürüldüğünde dört çocuğuna hem anne hem baba olan Şirin Hatun’un ilk göz ağrısı, oğlu Seyit Rıza’dan sonra sırayla Zeynep, Feride ve Hatice katılır yaşamlarına. Şirin Hatun yiğittir beceriklidir. Bir doğa bilgesidir. At üzerinde dağ bayırda dolaşırken, ayı ,domuz , yılan, ya da her türlü tehlikeden kendisini korumak için çift silahla dolaşır. Çocuklarını, evini, kurda kuşa yem etmeyen inancıyla büyütür çocuklarını. Babasız çocuk büyütmek, ev çevirmek, hayatta kalmak zordur. Ama Anadolu zorluklarla baş eden kadınların hikâyesinin mekânıdır aynı zamanda.
Feride Şirin Hatun’un üçüncü çocuğudur, hareketli yerinde duramayan en ağır işleri yapabilen, gizli gizli yorgan yüzlerini keserek tasarımlar yapıp kendisine elbise diken tasarımcı ruhu ile gizemli bir çocuklu yaşar. Köyde dağda bayırda koşturarak derelerden geçerek, çimenlerde yuvarlanarak, çamurlara bata çıkar büyürler. Tek katlı köy okuluna giderken annesi Şirin Hatun’un elinde diktiği siyah önlük beyaz yakalıklarla, Zeynep Feride, Hatice sınıfın en gözdeleridir. Köy okullarında sınıflara göre değil, bir sınıfta, birden beşe kadar okuyanlar aynı anda bulunurlardı. Böylece bir yanda okuma öğrenilirken öbür yanda matematik fen derken, çoklu zekâ aynı anda gelişir. Feride zekidir, çalışkandır. Evde abisi ile birlikte annesinin dışarı işlerini yapar. Odun mu toplanacak, ekin mi biçilecek, hayvanlara mı bakılacak, duvar mı örülecek, Feride hep oradadır. Yani salon insanı değil, dağ çocuğudur Feride. Neşesi kahkahası ise hiç eksik olmaz.
Kardeşi Seyit Rıza Almanya’da gurbete, Zeynep ve Hatice yaşamlarını kurmak için Ankara’ya göç ettiğinde, o evlendikten sonra toprağını terk etmeyen bir mekân ve yurt bekçisi görevini üstlenir. Kışlarını Malatya’da yazlarını doğduğu topraklarda köyünde sürdürür. İlk çocuğunu çok küçük yaşta kaybetmesinin acısını hep hisseder. Hayat onu yaşamının baharında evlat acısıyla sınar. Bu ilk olmayacaktır. Acıyla dirençle, sevgiyle büyütür sonraki altı çocuğunu. Çocukları okusun diye emeğini eksik etmez. Köyde tarla işlerinin yanında, ilk dikiş makinesi ile dikiş dikmeye başlar, halı dokuyarak acısını sevincini Anadolu motiflerine döker. Feride iyi bir ustadır aynı zamanda. Duvar örmesini, kerpiç dökmesini, toprak sıva yapmasını, su terazisi ve şakül kullanmasını bilen alaylı bir mimardır. Kendi evini kendi yapacak kadar bilgiyi nesilden nesle aktarılan tekniklerle annesi Şirin Hatun’dan öğrenir. Sıhhiye bilgisi ile köyün iğnecisi olur. Köyde muhtarın yanında aza olduğunda, köyün çamurlu sokaklarına Arnavut kaldırımı döşetir. Anılarına sahip çıkarak okuduğu tek katlı köy okulunu onartır, köyün çeşmesini yaptırır. Adalet duygusunu babasının müstantik (hakim) olan dayısından öğrenirler. Okuma fırsatı olsaydı her şey olabilirdi. Ama o çocuklarının okuması için emeğini çoğalttı.
Feride, benim teyzem, annemin yarısı, anneannemin deli dolu kızı, elinden her iş gelen bir usta. Anadolu’da binlerce kadından sadece biri.
Bir yaz günüydü okullar tatil olduğunda, Şirin Hatun’un yanına doğayı yaşamı değer ve gelenekleri öğrenmek için gittiğimiz günlerdendi. Köye ilk girişte evleri olan Feride Teyzemler hep ilk durağımız olurdu. Sonra daha yükseklere yaylaya anneannemin yanına çıkardık.
İlk nefeslenme soğuk ayran, ekmek aşı ve sevgiyle karşılardı bizi… Bahçeden toplanmış mis kokulu salatalıkları tuzlar kendimizi hemen meyve ağaçlarından meyve toplamaya atardık. Odanın ortasında yıllanmış ağaçlardan yapılmış halı tezgâhı dururdu. Teyzem bu yaz halı dokumayı öğreneceksiniz dediğinde heyecan ölecektik. Yünlerin didiklenmesini, ip eğirmesini, boyamasını, halı, cicim ve kilim dokumasını, ekmek pişirmesini, inek sağmasını, daha çocuk yaşta su terazisiyle doğru meyil verilmesini ondan öğrendik. O da annesinden.
Fesleğenler, sardunyalar…
Halı dokumak zahmetledir. Sabır ister. Her ilmek emekle şekillenir. Her motif yılların birikimi ile geçmişten geleceğe bırakılan izdir. Halı dokurken dostluklar gelişir. Tezgâhın başında yalnız değilsinizdir. Halının boyutuna göre çok kişi ile yan yana oturarak kolektif bir üretim icra edersiniz. Sohbetine doyum olmaz. İlmikler üst üste atılıp çakı ile ipler kesildikçe, kirkit ile pekiştirilip halı makası ile düzlendikçe ortaya çıkan şey bazen gözyaşı bazen de sevinçle şekle bürünmüş bir eser olur. Feride Teyzem o yaz bize bir sanat/zanaat eğitimi ile yıllar sonra anlamını çözeceğimiz bir iz bıraktırdı.
Sabah her kalktığında önce fesleğenlerine dokunarak ortama fesleğen kokusu yaymayı severdi. Sardunyayı çiçekleri severdi. Köyünden uzakta çocuklarının yanında Ankara’da bile penceresinin önünde fesleğen sardunya ve çiçekleri olmadan nefes alamazdı. Kentin karmaşasının içerisinde köyü ile doğayla bağ kurmasının bir aracıydı çiçekleri. Fesleğen kokulu Feride Ankara’da çocuklarının ve kız kardeşlerinin yanında son nefesini verdi. Bedeni o çok sevdiği Malatya’da dağ köyünde toprakla, ikinci evlat acısını hissettiği oğlunun yanı başında onunla buluştu.
“Tek isteğim tam bağımsız Türkiye”
Anadolu kadının yükü ağırdır. Ağırlığını hissettirmez. Sabırlıdır, mücadelecidir. Dimdik durur haksızlığın karşısında. Ne zaman bir zorlukla karşılaşsa onun direnci, toprağa kök salmış bir çınar gibi su yüzüne çıkar. Sadece kendisini düşünmez aklının bir yerinde hep memleket vardır. Bir yurt savuncusudur aynı zamanda. Feride işte öyle bir kadındı. Anadolu’da isimsiz binlerce kadın kahramanlardan biri. Öğretmen kızı telefonda bir isteğin var mı anne dediğinde o her seferinde aynı kararlılıkla evet var kızım “tek isteğim Tam Bağımsız Türkiye başkada bir şey istemem” demeyi hiç bırakmadı. Bu yaşamdan bir Anadolu kadını fesleğen kokulu Feride teyzem geçti gitti.
Fesleğen kokusu burnumuzda, kömbesinin tadı damağımızda, o en çok sevdiği “Malatya Eline Serin Dediler” türküsü kulaklarımızda… Bize bıraktıkları öğretileri ile el verdi gitti, emeği sabrı ve vefayı geleceğe taşımak üzere.
Zorunlu ayrılıkların özlemleri de büyük olurmuş, özlemle ve Anadolu kadınlarına saygıyla, hoşça kal fesleğen kokulu Feride…
TEZCAN KARAKUŞ CANDAN |Öksüz şehir, sessiz hafıza
01 Aralık 2025 Pazartesi 00:20Turhan Kitabevi’ne veda: Tükenen Konur Sokak
24 Kasım 2025 Pazartesi 00:15NATO zirvesinin gölgesinde: Etimesgut’ta silinen hafıza
20 Kasım 2025 Perşembe 00:20Ankara'da anılarla mühürlenen mekân: Cafe Des Cafes
17 Kasım 2025 Pazartesi 00:05Asılı hafıza: Askıda ama hiç düşmeden
10 Kasım 2025 Pazartesi 00:15Ankara’nın sessiz hafızası: Cebeci Asri Mezarlığı
27 Ekim 2025 Pazartesi 00:10Kaybolan bellek: Geçmişin dokusu pazarın kokusu
13 Ekim 2025 Pazartesi 00:15Kançılarya'dan ranta: Atatürk Bulvarı’nda kaybolan bellek
06 Ekim 2025 Pazartesi 00:10Bir annenin sanatla direnişi: Kathe Kollwitz
21 Eylül 2025 Pazar 23:54Sakarya’da bellek bekçisi: Göksu Lokantası
08 Eylül 2025 Pazartesi 00:11