BİRCAN YORULMAZ
Savaş ve Barış I. Bölüm: Savaşın yıkımına karşı, barış umudu
Lev Tolstoy’un unutulmaz eseri “Savaş ve Barış” Helen Edmundson’un uyarlamasıyla, Kocaeli Şehir Tiyatroları tarafından sahnelere taşındı.
28. İstanbul Tiyatro Festivali programında yer alan “Savaş ve Barış I. Bölüm” aynı zamanda Festival’in küratörü olan Mehmet Birkiye tarafından yönetiliyor.
Rus klasiklerinin en temel romanlarından sayılan, birçok yazar tarafından dünya edebiyat literatürünün ilk on edebiyat eseri arasında yer alan “Savaş ve Barış”ın sahnelenmiş halini hayal bile edemedim. Açıkçası 150 dakikalık oyuna epey endişeli gittim. 1800 sayfalık, Napolyon Savaşları’nı merkez alarak altı yüze yakın karakteri barındıran klasik eserin tiyatroya aktarımının çok zor olacağını ve kitaba da haksızlık edilebileceğini düşündüm. Ancak oyunu izledikten sonra Mehmet Birkiye’yi ayakta alkışlayabildim.
Savaş ve Barış; epik günlükler
Tolstoy, “Savaş ve Barış”ı bir roman olarak nitelemez. Eseri hakkında "roman değil, bir manzume, daha çok ise, tarihi günlüklerdir" der. Eserde Napolyon Savaşları da denen 19. yüzyılın en önemli savaşlarından Rus-Fransız savaşları merkezinde tanınmış şahsiyetlerle birlikte üç aristokrat ailenin yaşantısını anlatır. Bolkonski, Rostov ve Bezuhov ailelerinin savaştan önceki hayatlarından başlayarak birbirleriyle ve kendileri ile mücadelelerini, savaşın da etkisi ile gelişimlerini okuyucuya aktarır. Savaş ve Barış, karakterlerine savaşın kötülüğünü, hayatın anlamını, aşk ve aile hayatlarını sorgulatır.
Mensubu oldukları aristokrat çevrelerin yaşamları, tarafları ile savaş meydanlarıyla birlikte ele alındığında, eserde yer alan üç aile ve ilişki ağları aynı zamanda yüzlerce ana karakter ve yan karakterler anlamına gelir.
Aristokrasinin savaşla imtihanı
“Savaş ve Barış I. Bölüm” sahnesinde ise kaçınılmaz olarak sadeleşmiş bir yapı görürüz. Hikayedeki ana karakterlerin çevresinde, savaş meydanlarından daha çok “barış” zamanı aile hayatlarına odaklanılmıştır.
Rus aristokrat ailelerinden çoğu soyluluk göstergesi olarak Fransız kültürüyle yetişmiştir ve o dönem herkeste olduğu gibi onlarda da Napolyon hayranlığı yaygındır. Ancak artık zaman savaş zamandır. Rusya ile Fransa savaşa girecektir. Prens Nikolai Andreiviç Bolkonski’nin oğlu Andrey Nikolayeiç Bolkonski, hamile eşini, babası ile kız kardeşi Marya’nın yaşadığı eve bırakır ve savaşa gider. Marya fazlasıyla mazbuttur, kendini dine adamıştır. Diğer yandan Kont Krill Vladimiroviç Bezuhov hastadır ve gayrimeşru oğlu Pierre Bezuhov’u mirasına dahil etmek istemektedir. Rostov ailesini büyük oğlu Nikolai Rostov da anne ve babası ile birlikte çok genç, uçarı, neşeli ve güzel kız kardeşi Nataşa’yı geride bırakıp savaşa gitmektedir.
Andrey yaralanır ve geri döner. Pierre’in babası ölmüştür ve mirası ona kalmıştır. Nikolai savaştan istediğini alamamıştır. Savaş zamanından barış dönemine geçişlerde ailelerin hayatlarındaki gelişmeleri izlerken savaşın yarattığı etkileri, travmaları da görürüz. Karakterlerin her birinin ilişkilerinde, aile ve aşk hayatlarındaki çelişkileri, gelecek kaygılarını ve huzursuzlukları ile birlikte kendi içindeki arayışları da hissederiz.
Sahnede Rus aristokratlarının aile ve aşk hayatlarını, çoğu zaman da eğlenceli buluşmalarını, partilerini izleriz. Bununla birlikte savaş zamanıdır ve ana karakterlerin bir kısmı da savaş meydanındadır. Rus ve Fransız bölüklerinin karşılıklı olarak, sahnede bir o yana, bir diğer yana ağır çekim hissiyle hamlelerini izleriz.
Oyuncuların devingen hareketlerinin, ışık ve renklerin yarattığı etkileşimle birleşmesi; kitaptaki anlatımı sayfalarca süren savaş sahnelerinin kısa ama savaşın kaotik ve dehşet yanını en iyi şekilde sergileyecek şekilde ve devasa savaş meydanlarının küçücük bir sahnede hayat bulmasını çok gerçekçi kılmış.
Karakterlerin ele alınışına baktığımızda ise Rus aristokrasinin hatta Rusya’nın cesur ve ülkesine bağlı, görev insanı yanını Andrey, saf ama idealist yanını Pierre, aşırı dini yanını Marya, saf ve hala temiz kalmış yanını ise Nataşa anlatıyor gibidir. Andrey zorunda olmadığı halde hamile karısını bırakıp savaşa gider, Pierre mirasının bir bölümünü toprağını eken işçilere bırakır, Marya başlarına gelen her kötü şeyde inanca sığınır, Nataşa ise âşık olmayı ve umut etmeyi bırakmaz. En azından ilk bölümde durum budur.
Ancak kimse aynı kalamaz, hele ki savaş sürerken. Savaşın dehşetine, yıkımına karşı barış umudunu ayakta tutmak da kolay değildir.
Rejinin başarısı, dekorun etkileyiciliği
Helen Edmundson’un 1800 sayfalık “Savaş ve Barış”ı bu şekilde uyarlaması ve elbette en çok da Mehmet Birkiye’nin rejisi gerçekten de çok ama çok etkileyici. Birkiye bu denli zor, uzun, çetrefilli “manzumeden” görkemli ve hikâyenin hakkını sonuna dek veren bir oyun çıkartmış.
Sahnede yirmi civarı oyuncunun her biri de rolünün hakkını veriyor. Ama yine Pierre karakterini oynayan Emre Işık ve Andrey karakterini oynayan Ata Şimşek’in altını çizmek isterim.
Dekor oyunun en önemli parçası ve çok başarılı. Sahnenin arkasında büyük bir malikanenin ön yüzünü görürüz ama epey köhnedir, hatta hafif yana yatık gibidir. Rus aristokrasinin temsili diyebilir miyiz acaba? Üzerindeki pencerelere, dağınık parçalar halinde ve sahneye göre değişen görüntüler yansıtılır. Bunlar kimi zaman Rus generalleri, kimi zaman ikonalar, kimi zaman da sadece gökyüzüdür. Oyuncular malikanenin kapısından sürekli girer ve çıkarlar, üst kata ve alta kata inerler. Hayatın hareketini, yer yer kaosunu hissederiz. Sahne üzerine hikâyeye göre eklenen sandalye ve masaların yeri değiştirilirken her seferinde aynı keskin, senkronize ritmik hareketlerle kaldırılıp, indirilmesi de oyuna ayrı bir etkileyicilik katmış. Bu başarılı dekor için Efter Tunç’u kutlamak gerekiyor. Başarılı kostüm tasarımı için Çevren Sarayoğlu’nu ve elbette etkileyici ışık tasarımı için de Cem Yılmazer’i atlamak istemem.
Kocaeli Şehir Tiyatroları, 2022’de Mehmet Birkiye’nin yönettiği “Vişne Bahçesi” oyunu ve 2023’te de İlham Yazar’ın yönettiği “Yaşamak mı Ölmek mi” oyunu ile başta Afife Tiyatro Ödülleri kapsamında Yılın En Başarılı Oyunu Ödülü olmak üzere pek çok ödül kazandı. “Savaş ve Barış I. Bölüm”le de bu başarılı çizgiyi sürdürdüğü ve ödül toplamaya devam edeceği görülüyor.
Künye
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları
Yazan: Lev Tolstoy
Oyunlaştıran: Helen Edmundson
Çeviren: İpek Özgüven
Yöneten, Dramaturg: Mehmet Birkiye
Dekor Tasarımı: Efter Tunç
Kostüm Tasarımı: Çevren Sarayoğlu
Hareket Eğitmeni, Koreografi: Tuğçe Ulugün Tuna
Müzik: Fırat Akarcalı
Işık Tasarımı: Cem Yılmazer
Görsel Tasarım: Aktürk Aksoy
Kukla Tasarımı: Ayten Öğütçü
Ses Tasarımı: Ahmet Tanık
Işık Uygulatma Sorumlusu: Cafer Yiğiter
Tasarım Koordinatörü: Emine Kaynak Yıldırım
Repetitör: Asel Aklın Ezgütekin
Yönetmen Yardımcıları: Bülent Baytar, Su Özdemir, Sevcan Kuş
Oynayanlar: Cüneyt Gürbüz, Emre Işık, Serhat Güzel, Zeynep Özan, Başar Alemdar, Büşra Özdemir / Asena Keskinci, Ahmet Buğra Karakoyun, Ezgi Özbalı, Fatih Sevdi, Ata Şimşek, Nursel Çeliktürk, Tekin Ezgütekin, Sezen Düzakar Çetindaş, Çağrı Mengüç, İlker Bağlam, Tunç Efe, Semih Eraslan, Umut İsfen
Koro: Sevcan Kuş, Su Özdemir, Çağla Budak Akarsu, İlyas Akbulut, İbrahim Aydın