
BİRCAN YORULMAZ
İnsanlar, Mekanlar, Nesneler: En zor yüzleşme kendimizle olandır
Duncan Macmillan’ın yazdığı “İnsanlar, Mekanlar, Nesneler”, İbrahim Çiçek tarafından çevrilmiş ve yönetilmiş. IdPro & Zorlu PSM & Omnia Yapım ortak projesi olan oyunun sahnesinde ise Merve Dizdar, Nihal Koldaş, Selçuk Borak, Kerem Arslanoğlu, İsmet Bora Akın ve Ferhat Güneş yer alıyor.
Ben bir martıyım
Oyun içinde oyun; Çehov’un Martı’sından bir sahnede Treplev, Nina’ya aşkını ilan etmektedir. “Bir martıyım ben yo hayır bir aktristim” diyen Nina, oyunun metnine bağlı kalmıştır ama tavırları, bakışları çok da iyi görünmemektedir.
Devamındaki sahnede Nina’yı oynayan oyuncuyu bir rehabilitasyon merkezi girişinde görürüz. Telefonda kavga edercesine konuştuğu kişiye -ilerleyen anlarda annesi olduğunu anlarız- evindeki tüm bağımlılık yapıcı maddelerin yerini söyleyerek, onları toplatmaktadır. Kendisi de bir rehabilitasyon merkezi önündedir. Kendisi tek başına gelmiş bile olsa gönülsüzdür, sadece “temizlenmek” ve hayatına dönmek istemektedir. O andan itibaren hikâye rehabilitasyon merkezinde geçer.
Detoks süreci ardından başlayan grup terapisi, bağımlı oyuncumuzun gerçek kimliği ile yüzleşmesini zorunlu kılar, daha doğrusu kılmalıdır. Ama o Nina, Emma ya da Sarah olarak buna karşı direnir. Gerçek adını bile söyle(ye)memesinde simgeleşen kendisiyle yüzleşememe hali, bağımlılığı ve bunun nedenleri ile yüzleşmemesini de beraberinde getirir. Bu yüzleşememe hali bırakamama, iyileşemememe haline döner. Dolayısıyla da süreç başa döner.
Sadece insan olmak
Nina, Emma ya da Sarah için terapi süreci zorlu geçer. Kendi zekâsı ile boy ölçüşemeyeceğini düşündüğü psikiyatristinin, kimi bağımlıların çok zeki olması nedeniyle düşüncelerini durduramadığı için alkol ve uyuşturucuya yöneldiğini söylemesi de işe yaramaz. Psikiyatrı ile yaptığı felsefik zeminde ilerleyen tartışmada, doktorunun bağımlı olma sebebinin derinliklerine inmesi için onu zorlaması karşısında, ben şimdi size tacize uğradığım için ya da savaş bölgesinde çalışmanın getirdiği zorluk nedeniyle alkol ve uyuşturucuya başladığımı söylesem insan olmak gibi kompleks bir şeyi basitleştirmiş olmaz mıyım, der. Bence oyunun temel meselesi de burada kendini buluyor. Gerçekten bu korkunç dünyada bağımlı olmak için travma yaşamamız zorunlu mudur? İnsan olmanın kompleks yapısı içinde dünyadaki kötülülerle ile baş edememek yeterli neden olamaz mı?
Birinci perdenin sonunda çığlık çığlığa attığı tiratla Nina, Emma ya da Sarah sorunun kendisinde değil, bu berbat dünyada olduğunu, dünyanın tüm sorunlarının insanların sırtına bindiği bir yaşamda, içki ve uyuşturucunun iyi hissetmek için tek yol olduğunu söyler ve diğer bağımlı arkadaşlarına beraber iyi hissetme çağrısı yapar. Etkileyicidir ama karşılık bulmaz.
Ancak elbette bunun bir sonu olmak zorundadır; kendisiyle ve travmalarıyla yüzleşmek iyileşebilmenin parçasıdır.
Tedavinin parçası olarak bağımlıyı tekrar kullanmaya yöneltebilecek insanlar, mekanlar, nesnelerle bir arada bulunabilmenin yollarını bulması gerekmektedir. Dolayısıyla kendisinden sonra anne ve babası ile yüzleşmesi gerekir. Ama her yüzleşme düşünüldüğü gibi gerçekleşmeyebilir, tüm mesele buna rağmen devam edebilmenin yolunu bulabilmektir.
İbrahim Çiçek rejisi farkı
İbrahim Çiçek izleme fırsatı bulabildiğim “Yutmak”, “Kalp” ve “Killology” oyunlarındaki yönetmenliği ile benim tiyatro dünyamda özel yeri olan yönetmenler arasına girmişti. Yer aldığı projelerde sert ve gerçekçi metinleri sahnede gözlerinizi ayırmadan izlemenizi, öncelikle etkileyici bir ekibin bir arada olması ve her birinin sahnedeki rollerini, pozisyonlarını oyunun olmazsa olması hale getirmesi ile sağlıyor. İzlediğimiz her oyunda her zaman reji farkı, reji dokunuşunu görmek mümkün olamayabiliyor. Ama Çiçek’in oyunlarında bunun aksine, yönetmen bakışı kendini her zaman hissettirmiştir. “İnsanlar, Mekanlar, Nesneler”de de bu kendini yine etkileyici olarak gösteriyor. Bazı sahne geçişlerindeki keskinliğine rağmen akıcılık, sessizlik ile kaosun zıtlığı… Özellikle kalabalık sahnelerde zaman akışını sinema efekti gibi hissetmenizi sağlayan hız, çokluk ve birlik… Ama en çok da Nina ya da Emma ya da Sarah’ın detoks olma sürecinde yaşadığı karmaşayı; bedensel ve ruhsal olarak yükseliş ve inişlerini anlatma yolu olarak, aynı anda altı ayrı durumdaki Sarah’ın- yoksa Emma mı demeli- sahnedeki devinimleri çok etkileyiciydi. Kendi adıma uzun zaman sonra bir İbrahim Çiçek oyunu izleyebildiğim için çok mutluyum.
Merve Dizdar hakkında uzun uzun yazmaya gerek yok. Kendisini “Yutmak”ta izlediğimde ne kadar yetenekli olduğunu ve onu önümüzdeki zamanlarda daha fazla göreceğimi anlamıştım. Oradaki Samantha rolüyle dikkatleri üzerine çekmiş ve sinema ve televizyon dünyasına etkileyici bir geçiş yapmıştı. “Kuru Otlar Üzerinde” filmindeki rolüyle aldığı Cannes Film Festivali En İyi Kadın Oyuncu Ödülü ile de yerini kalıcılaştırdı. “İnsanlar, Mekanlar, Nesneler”deki adını bile söylerken kendisi ile yabancılaşan, kendi kendine bile doğruyu söylemeyen Sarah, Nina, Emma’da çok etkileyici bir performans sergiliyor. Bence bu rolü ve performansı ile gerçek anlamıyla “doğduğu topraklar” olan tiyatrodaki yerinin önemini de anımsatmış oldu. Yutmak’ta da İbrahim Çiçek’le birlikte çalıştığının da altını bir kez daha çizeyim.
Kerem Aslanoğlu’nu da Kalp, İvanov ve Aşık Shakespeare’de izlemiş ve beğenmiştim. Sahnede oyunculuğu ile öne çıkıp, karakterini ortaya koyan performansını burada da gösterdi. İtiraf etmeliyim ki Nihal Koldaş’tan hem doktor hem de anne rolündeki otorite, güç ve onaylanılmak istenen merci açısından daha etkileyici bir performans beklerdim. Buna rağmen Kolçak’ı sahnede izlemek her zaman bir zevk oluyor. Son olarak Selçuk Borak’ı da önce tepkisel rehabilitasyon hastalarından biri, ardından bu karakterin tam tersi olan baba rolünde izlemek de aynı şekilde keyifliydi.
Ceyda Balaban’ın yaptığı sahne ve kostüm tasarımı, Yakup Çartık’ın ışık tasarımı, Okan Temizarabacı’nın projeksiyon tasarımı ve Ömer Sarıgedik’in müzikleri ve ses tasarımının her biri oyunu tamamlamış. Hastanelerdeki paravanlarının epey yüksek hallerini andıran beyaz ve steril hissi veren levhalar yana çekilerek Nina, Emma ya da Sarah’ın odasının öne getiren hareketli tasarımdan oluşan bir sahne yaratılmış. Üzerine eklenen diğer unsurlarla, Emma, Nina ya da Sarah’ın içsel dünyası ile gerçek dünyası arasındaki hızlı ya da yavaş geçişler izleyici için görsel bir şölene dönüşmüş.
“İnsanlar, Mekanlar, Nesneler” bu yılın en iyi oyunlarından…
Künye
Yazan: Duncan Macmillan
Yöneten- Çeviren: İbrahim Çiçek
Oyuncular: Merve Dizdar, Nihal Koldaş, Selçuk Borak, Kerem Arslanoğlu, İsmet Bora Akın, Ferhat Güneş
Sahne ve Kostüm Tasarımı: Ceyda Balaban
Işık Tasarımı: Yakup Çartık
Ses Tasarımı-Müzik-Performans: Ömer Sarıgedik
Koreografi: Taner Güngör
Projeksiyon Tasarımı: Okan Temizarabacı
Yapım: IdPro, Zorlu PSM
Yürütücü Yapımcı: Omnia Yapım
Yardımcı Yönetmen: Şimal Yalçın
Omnia Yapım Koordinatörü: Zeynep Balkan
Zorlu PSM Yapım Koordinatörü: Şevval Çakır
IdPro Yapım Koordinatörü: Gizem Önürme
Prodüksiyon Amirleri: Buğra Üstün, Ali Yalçın
Reji Asistanı: Ayşe Özce Çınar
Yapım Asistanları: Ekinsu Köse, Okan Eken
Oyun Asistanları: Aslı Sancar, Kağan Kurtaş
Kostüm Realizasyon Ekibi: Efe Arslan, Eylül Kıvılcım, Semanur Zafer
Afiş Fotoğrafı: Erdi Doğan
Afiş Tasarımı: Guten Tag Studio
Medya İlişkileri: ID İletişim
Sosyal Medya Yönetimi: Dor Productions
Ensemble: Aslı Sancar, Ayşe Özce Çınar, Can Arpat, Cansu Eğri, Emre Ünal, Gülfem Demircioğlu, Kağan Kurtaş, Kerem Sert, Sabah Şimşek, Sanem Adar, Selcan Dal, Şimal Yalçın, Yeşim Ayten, Zeynep Aybar, Zeynep Hacıhaliloğlu