CENGİZ ERDİNÇ

CENGİZ ERDİNÇ

Sessiz sedasız bir adalet öyküsü

Ankara Devrimci Gençlik Derneği Başkanı Tevfik Doğan Toker, 5 Mart 1979 günü Mimarlar Odası’nın önünde elinde silahla yolunu kesen adamlar görünce kaçmaya başladı.

Yüksel Caddesinden Atatürk Bulvarı’na çıktı, Milli Eğitim Bakanlığı’na yaklaştığında peşinde askerler ve üniformalı polisler olduğunu gördü, durdu.

Bu çok uzun sürecek esaretinin başlangıcıydı.

Yapmadığı soygun yüzünden ağır işkence görecek, bir kolu sakatlanacak, gerçek soyguncuların kim olduklarını öğrenecek, fakat hapiste geçirdiği 12 yıl ve 3 gün boyunca tek kelime etmeyecekti.

Türkiye’nin askeri darbeye doğru sürüklendiği günlerdi. Bombalar patlıyor, cinayetler işleniyor, katliamlar örgütleniyor, bankalar soyuluyordu. Ülkeyi, Bülent Ecevit hükümeti yönetiyordu. Emekli orgeneral olan İrfan Özaydınlı üç ay önce yaşanan Maraş Katliamı’nın utancına dayanamayıp istifa etmiş, İçişleri Bakanlığı koltuğuna bir hukukçu olan Hasan Fehmi Güneş oturmuştu.

5 Mart Pazartesi günü silahlı dört kişi Hamamönü’nden bindikleri beyaz Murat taksiyle geldikleri Kavaklıdere’deki Vakıfbank Merkez Şubesi’ne girdiler. Uzun boylu soyguncu tabancasını veznedara doğrulttu. “Şaka değil bu bir siyasi soygundur. Hırsız değiliz it herifler, banka uşakları” diye bağırdı. Arkasında kısa boylu tıknaz soyguncu uzun namlulu otomatik tüfekle bekliyordu. Soyguncular veznedardan aldıkları 181 bin 500 lirayı çantaya doldurup kaçtılar.

Polis telsizi saat 14.37’de cızırdayarak banka soygununu duyurdu. Kaçtıkları arabanın plakası da okundu; “06 AU 453”. Polislerden biri cevap verdi; “bu Golf Kulübü soygununda kullanılan araç!”.

10 Şubat 1979 gecesi maskeli beş kişi Ankara Golf Kulübü’ne gelip müşterilerin cüzdanlarını, değerli eşyalarını silah zoruyla aldıktan sonra kaçmıştı. Tek ipucu kaçarken kullandıkları aracın plakasıydı: “06 AU 453”.

wer.jpeg

Vakıfbank soygununda plakanın anons edilmesiyle her şey değişti. Davudi bir ses polisleri Kızılay çevresine doğru yönlendirdi. Oysa soyguncuların tersine yukarı, Çankaya-Dikmen istikametine doğru gittiği biliniyordu. Soyguncular taksiyle Tunalı Hilmi’ye çıkmış, Kızılırmak Sokağı’ndan ters yönde girdikleri Selanik Caddesi’nde aracı terk ederek kaybolmuşlardı. Araçta kullandıkları silahları ikisi 10’luk ve 20’lik deste olmak üzere bir miktar para ve bir de vesikalık fotoğraf bıraktılar.

Şoför Metin Demir gasp edilen aracının yanındaydı. Olayın sıcaklığıyla polislere “soyguncuları tanıdığını” söyledi, bu bilgi 915 kod numaralı polis tarafından telsizden duyuruldu.

Polisler “eşkâllerin” peşindeydi. İlk talihsiz isim Ahmet Yücelkan terk edilen aracı izleyen kalabalık içinde “tedirgin hareketleri” yüzünden yakalandı. İkinci şüpheli Ali Milli İş Bankası’nda çek bozdurduktan sonra gözaltına alındı. Ankara Devrimci Gençler Derneği (Dev Genç) başkanı ODTÜ Elektrik Mühendisliği birinci sınıf öğrencisi Tevfik Doğan Toker Konur Sokaktaki Mimarlar Odası’ndan çıkarken karşılaştığı sakallı ve silahlı adamlardan kaçmış, peşindekilerin polis olduğunu anlayınca Milli Eğitim Bakanlığı’nın yakınında durup teslim olmuştu. Toker’in yakalanması sırasında kalabalığı görüp dışarı çıkan Milli Eğitim Bakanlığı odacısı Haydar Alparslan dördüncü şüpheli oldu.

Sayı tamamlanmış, banka soyguncuları “yarım saat” içinde derdest edilmişti. Olaylar karşısında aciz kalan polis için büyük başarıydı! Gazeteler bunu duyuruyor, Ankara Emniyet Müdürü “böyle bir örgütü yönetmekten gurur ve haz duyuyorum” diyordu. Hasan Fehmi Güneş’in polisteki yeni örgütlenme anlayışı olan “gezici timler” modeli ilk başarılı sonucunu almıştı.

Oysa İçişleri Bakanı’nın burnunun dibinde Ankara Emniyeti’nin “tabutluğunda” eski yöntemler vardı. Tevfik Doğan Toker ağır işkence altında itirafa zorlandı, bir kolu Filistin askısında sakatlandı. Yine de hiçbir suçu kabul etmedi. İfadesini sol eliyle imzalamak zorunda kaldı, bir de baş parmak izi aldılar. İşkence sürerken iki genç polis şefi Toker’i ziyaret edip, Hasan Fehmi adına konuştu; “MHP’li bir ekibin eline düştün, bakanımız seni oradan alamıyor. ‘Ben yaptım de’ şuradan kurtul, yapmadığını mahkemede kanıtlayacağız, biz de devrimciyiz” dediler. Toker “madem devrimcisiniz, burada işkence yapıldığını kamuoyuna açıklayın” diyerek polisleri gönderdi. İşkencenin ardından savcılıkta Savcı Yardımcısı Tuncay Tarkan suçlamaları kabul etmediği için Toker’i azarlamaya kalktı.

Toker “Başını kaldır da yüzüme bak, nasıl bu hale geldim sence?” diye cevap verdi. Savcı pişkindi, “ne yapalım polisimiz o kadar teknik çalışamıyor” dedi.

Tevfik Doğan Toker Mamak’a götürüldüğünde askeri doktor tarafından muayene edildi ve hemen GATA’ya yatırıldı. 10 gün tedavi gördü.

Dört şüphelinin biri TKP’li, biri Aydınlıkçı, biri Devrimci Yolcu ve sonuncusu da politikayla ilgisi olmayan bir devlet memuruydu. 1979 yılının politik atmosferinde soygun yapmak bir yana, bir masanın çevresinde oturup çay içmeleri bile mümkün değildi.

a1.jpg

Fakat banka memurları ve gasp edilen aracın şoförü şüphelileri açıkça teşhis etmişti. Bu teşhisin nasıl yapıldığı 15 Eylül 1979 günü yapılan duruşmada anlaşıldı. Tanık Mukadder Solakoğlu “saçının benzediğini söyledim başka bir şey söylemedim. Hiçbirinin yüzünü hatırlamıyorum” diyerek savcılık ifadesini reddetti. Askeri savcı Solakoğlu’na “yalancı tanıklığın sonuçlarının açıklanmasını” isteyerek gözdağı verdi. Memure buna rağmen ifadesinde ısrar etti. Tanıklardan Tuğba Özen “Ben teşhiste ‘bu şahıslar değildir’ dedim, savcı tutanağa ‘benziyor, her üç sanığı da teşhis ediyorum’ diye geçirdi” dedi. Yaşar Demirkan da “sadece ‘uzun boylu’ dedim. Savcı söylediklerimi zapta geçirmemiş” diye itiraz etti. Altı tanık da Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Tuncay Tarkan’ın ifadelerini değiştirdiğini söylüyordu.

Askeri mahkemenin yargıcı Albay Nurettin Soyer 3 Ekim 1979 günü yapılan duruşmada altı tanığı da tutukladı. Hayatlarında karakol bile görmemiş banka memurları Mamak Askeri Cezaevi’ne kondu. Mahkeme zaten cezaevi bahçesinde görülüyordu. Baskı cezaevinde de sürdü, özellikle Tevfik Doğan Toker’i suçlamaları isteniyordu. Tanıklar iki gün sonra pes etti, ifadeleri tornadan çıkmış gibi, aynıydı; evlerine gelen kişiler tarafından tehdit edilmişler, korkmuşlar, ifade değiştirmişlerdi.

O görünmez el duruşmalar boyunca varlığını sürdürdü. Üç tanık Tevfik Doğan Toker’in soygun sırasında Mülkiyeliler Birliği’nde yemek yediğini söylüyordu. Yine dört tanık Ali Milli’nin aynı saatlerde İş Bankası’nda çek tahsil ettiğini anlatıyordu. Telsiz kodlarının dökümü geldiğinde de durum değişmedi. Şoför Metin Demir’e soyguncuları nereden tanıdığı bir kez daha sorulmadı, bunu duyuran 915 kod numaralı polis dinlenmedi. Şoför Metin Demir iki gün boyunca işkence görmüş ve Tevfik Doğan Toker’in suçsuz olduğunu söylemişti. Fakat baskıya dayanamayıp Toker’i suçlayan ifadeye imza attı. Mahkemeye de polisler eşliğinde gelip gitmiş sonra da ortadan kaybolmuştu.

Araçta bulunan vesikalık fotoğraflar bir türlü mahkemeye gelmedi. Araçtaki parmak izlerinin, Golf Kulübü soygunundan yakalanan üç “Eylem Birliği” üyesinin parmak iziyle karşılaştırılması askeri savcılıktan defalarca istendi, ancak cevap alınamadı. Mahkeme sonunda iki dava arasında hukuku bağlantı bulunmadığına karar verdi ve parmak izlerinden vaz geçti.

Devlet kararını çoktan vermişti.

Ve 12 Eylül darbesi oldu. Mahkeme dört şüpheliden üçünü suçsuz buldu. Tek fail Tevfik Doğan Toker 29 yıl ağır hapis cezasına, 1 yıl hapis ve 500 lira para cezasına çarptırıldı.

Tevfik Doğan Toker daha duruşmalar başlamadan Vakıfbank soygununun asıl faillerini öğrenmişti.

Biri THKP-C Eylem Birliği davasında yargılanan H.K.’ydı. H.K. idam cezasına çarptırılmış, itirafları nedeniyle cezası ömür boyu hapse çevrilmişti. 1984 yılında yürürlüğe giren Pişmanlık Yasası’ndan yararlanacak ilk dört kişiden biriydi. Mahkemede kapalı duruşmalarda yaptığı itiraflarda pek çok eylemi üstlenirken Vakıfbank soygununu da kendilerinin yaptığını söylemiş, ancak hakim tarafından susturulmuştu.

Soygun sırasında Vakıfbank’ın salonunda uzun namlulu silahla dolaşan H. K. Ankara Sıkıyönetim Komutanı Nihat Özer’in yeğeniydi. Belli ki H.K soygunun gerçek faillerini dayısı olan kudretli generale anlatmamıştı!

Korgeneral Nihat Özer 17 Mart 1980 günü Kenan Evren’e verdiği brifingde Türkiye Mimar ve Mühendisler Odası’nı suçlarken henüz sonuçlanmamış bu bu davayı peşin hüküm gibi hatırlatıyor “Vakıflar Bankası soygunun asli faili olan Tevfik Doğan Toker de yine soygunu müteakip buraya kaçmış ve bu dernekten çıkarken yakalanmıştı” diyordu.

Tevfik Doğan Toker’e benzetilen uzun boylu, kısa saçlı, bağırıp çağıran soyguncu ise sonradan ün kazanacak bir gazeteciydi. Ankara’da 18 Eylül 1978 günü THKP-C Eylem Birliği’ne yapılan bir operasyonda göz altına alınmış, birkaç ay sonra bırakılmıştı. Babası TRT’de istihbaratçılarla arası iyi olan önemli bir yöneticiydi.

Tevfik Doğan Toker gerçek failleri bilmesine rağmen susmuştu, devrimci kültürden geliyor, sadece kendi masumiyetini kanıtlamak için çabalıyordu.

qa.jpeg

Eylem Birliği’nin cezaevindeki yöneticilerinden biri Toker’e soygunu üstlenebileceğini söyledi, “nasıl olsa idamla yargılanıyorum, benim için fark etmez” dedi. Tevfik Doğan Toker ise eylemi ancak örgüt olarak üstlenebileceklerini, gerçek faillerin ortaya çıkması durumunda buna bir şey söylemeyeceğini fakat kendisine iyilik olarak üstlenmeyi kabul etmeyeceğini söyledi.

“Ben DevGenç başkanıyım, böyle bir iyiliğe ihtiyacım yok” dedi.

12 Eylül’ün en sert günleriydi. Mamak’tan sonra Bartın ve Antep cezaevlerinde kaldı. 12 yıl 3 gün hapislikten sonra 8 Mart 1991 günü bırakıldı.

Toker özgürlüğüne kavuştuğunda asıl fail gazetecinin yıldızı parlıyordu. Kürt sorunu konusunda analizler yapıyor, hükümet üyelerine PKK konusunda brifingler veriyor, hatta devletle Öcalan arasında arabuluculuğa soyunduğu ileri sürülüyordu. Milletvekili olmak için de girişimlerde bulunmuş, sonra yurt dışına yerleşmiş, adını unutturmuştu.

43 yıl önce elindeki tabancayı Vakıfbank veznedarının kafasına dayarken de devletin himayesinde miydi? Bilmiyoruz.

Toker çıktıktan bir süre sonra CHP’nin İnsan Hakları Komisyonu başkanı Hasan Fehmi Güneş’le İstanbul’da, Yerel Yönetimler Kurultayı’nda karşılaştı. 1979’daki soygundan söz etti, Hasan Fehmi ‘öyle bir şey hatırlıyorum’ dedi. ‘İşkencedeyken iki polis şefi gelmişti, onları gerçekten siz mi gönderdiniz?’ diye sordu. Hasan Fehmi ‘benden hesap mı soruyorsun?” dedi yüzünü ekşiterek.

z1.jpeg

Tevfik Doğan Toker ‘Evet hesap soruyorum, 12 yıl yattım” dedi.

Güneş sinirlendi, ‘benden hesap soramazsın’ diye bağırmaya başladı.

Tevfik Doğan Toker sustu ve “İnsan Hakları Komisyonu Başkanı”’nın yanından uzaklaştı.

Belki de adalet, çoktan uzaklara gitmiş bir rüzgar gibi ara sıra uğuldasa da, çoğu zaman ebedi bir sessizlikten ibaretti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
CENGİZ ERDİNÇ Arşivi
SON YAZILAR