İLKE ATİK TAŞKIRAN

İLKE ATİK TAŞKIRAN

Sessizce yazılan bir sicil: Dijital izler

Artık geçmişinizi anlatan belgeler diploma fotokopileri veya referans mektupları ile sınırlı değil; sosyal medya profilleriniz de kim olduğunuzu belirleyen bir tür dijital nüfus cüzdanı hâline geldi. Devletler, üniversiteler, emlakçılar ve hatta yeni tanıştığınız insanlar bile sosyal medya geçmişiniz üzerinden bir karakter okuması yapabiliyor. Dijital izler artık yalnızca bir iletişim geçmişi değil; bir potansiyel, bir sicil ve zamanla oluşmuş bir iletişim hafızası olarak değerlendiriliyor.

Eğitim ve kariyerin yeni kapı bekçisi

Bugün bir iş başvurusunda sunduğunuz özgeçmiş kadar, arama motorlarına adınız yazıldığında çıkan sonuçlar da değerlendirme sürecine dahil ediliyor. Eğitim kurumları, insan kaynakları uzmanları, yurtdışı başvuru komiteleri, hepsi giderek daha fazla sosyal medya geçmişinizi bir referans dosyası gibi okuyor. Mezuniyet belgeleri ve mülakat performansı kadar, geçmiş bir tweet veya eski bir paylaşım da kariyerin önünde açılan ya da kapanan bir kapıya dönüşebiliyor.

ABD merkezli CareerBuilder’ın araştırmasına göre, işverenlerin %70’i adayların sosyal medya profillerini inceliyor; %54’ü bu hesaplar nedeniyle bir adayı işe almadığını söylüyor. 2024 verileri, bu oranın daha da arttığını gösteriyor: İşverenlerin %73’ü sosyal medya taramasını işe alım sürecinin standart bir parçası olarak görüyor ve %67’si bu sayede adayın beyan ettiği nitelikleri doğruladığını belirtiyor. Öte yandan Harvard Business Review’de 2021 yılında yayımlanan bir çalışma, işverenlerin %55’inin çalışanları sosyal medya etkinlikleri nedeniyle işten çıkardığını aktarıyor.

Benzer bir tablo eğitim alanında da karşımıza çıkıyor. 2023 Kaplan anketine göre, üniversite başvurularını inceleyen yetkililerin %67’si sosyal medya hesaplarını "adil oyun" olarak görüyor; yani sosyal medya içeriklerini meşru değerlendirme ölçütlerinden biri sayıyor. American Association of College Registrars and Admissions Officers’in 2017 anketine göre ise, %11 doğrudan sosyal medya içeriği nedeniyle adayın kabulünü reddettiğini; %30’unun ise zaman zaman sosyal medya profillerini gözden geçirdiğini belirtmesi, bu alandaki yönelimin uzun süredir var olduğunu gösteriyor.

Dijital pasaport: Sınır kapılarında algoritmalar

Sadece okula ya da işe başvurmak değil; bir ülkeye adım atabilmek için bile dijital izlerinizin onayından geçmeniz gerekiyor. Bir zamanlar pasaportunuzdaki damga, kim olduğunuzu belgeliyorken, günümüzde pek çok ülke, kim olduğunuzu öğrenmeden önce sizi dijital ortamlarda “kim gibi davrandığınızla” değerlendiriyor.

2019’da ABD, vize başvurularında sosyal medya hesaplarını zorunlu kıldığında bu durum geçici bir güvenlik uygulaması sanılmıştı. Oysa artık Kanada’dan İngiltere’ye kadar birçok ülke, dijital geçmişi bir göç kriterine dönüştürmüş durumda. Sosyal medya, sınır kapılarında taranan dijital bir sicil görevi görüyor.

Bu demek oluyor ki, ülke gündeminden düşmeyen vize redlerinin bir nedeni de basitçe bir siyasi içerik paylaşımınız, yıllar önce espriyle retweetlediğiniz bir karikatür ya da sosyal medya platformlarında fazla görünür, fazla tartışmalı veya fazla gizemli olmanız olabiliyor.

Bu tablo, dijital izlerin yalnızca bir “izlenim” değil; giderek bir karar verme aracı hâline geldiğini açıkça ortaya koyuyor. Üstelik dijital izlerin eğitim, kariyer, göç ya da toplumsal itibara etkisini yalnızca belirli ülkelerle sınırlı değil; küresel ölçekte çeşitlenen ve giderek yaygınlaşan bir denetim mekanizması şeklinde işliyor.

Sistemi tersine çevirmek mümkün mü?

Aslında evet, sistemi tersine çevirmeniz mümkün. Otantik kimliğinizi gizleyerek hedeflediğiniz iş başvurusuna ya da almak istediğiniz vizeye ulaşabilirsiniz. Algoritmaların hoşuna gidecek içerikler üretip, izleyenin görmek isteyeceği bir dijital persona yaratabilirsiniz. Ne kadar dikkatli kurarsanız, sistem sizi o kadar çabuk kabul eder. Hatta bazen, ne kadar "stratejik" olursanız, o kadar hızlı yol alırsınız.

Tabi ki bunun için devamlılık esas ve yıllarca süren bir stratejik inşa gerekiyor. Çünkü dijital izler siz profillerinizden silseniz de silinmiyor. Yani günlük ya da dönemlik hayallere göre yapılan bir sosyal medya paylaşımından bahsetmiyoruz. Sistemi komple kandırmaktan bahsediyoruz. Bu kandırma uzun süreli bir performans gerektiriyor; sahne hiç kapanmıyor.

Bu sahnede, bazı kapıların açılması için, sistemin hoşuna gidecek bir versiyonunuzu öne çıkarmanız gerekiyor. Kendiniz olmanız değil, kendinizmiş gibi görünmeniz yetiyor.

Yani ortada bir dönüşüm değil, bir temsil gerçekleşiyor. Olmadığınız biri gibi görünerek sistemden onay almak mümkün hale geliyor.

Ama tam da bu noktada asıl sorular büyüyor:

Kendinizden vazgeçerek kurduğunuz bir görünürlükte, kendinize ne kadar yer kalır?

Her gün kendinizi sakladığınız bir iş yerinde ya da dijital kimlikte, uzun vadede ne kadar var olabilirsiniz?

Böyle bir kabul, gerçekten sizin kabulünüz olur mu?

Kim olduğunuzdan çok, nasıl göründüğünüzün değerlendirildiği ve bu görünürlüğün ölçüsünün de sizin değil, başkalarının gözünden belirlendiği bir sistemde seçim size kalıyor.

Böyle bir düzende, kim olduğunuzu saklamadan var olmak mı daha zor; yoksa kimliğinizi baştan kurgulayarak görünür olmak mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
İLKE ATİK TAŞKIRAN Arşivi