BURAK SOYER
Sokağın sesi: ‘Jamal’
Sokakta “takılmak”la, sokağı bir yaşam alanı olarak “kullanmak” arasında birbirinin yanından teğet geçecek kadar bile bir benzerlik yoktur. Fatih Akın'ın 2005 yapımı muhteşem müzikal İstanbul anlatısı "Köprüyü Geçmek" (Crossing the Bridge) filminde, Beyoğlu'nun güzide sokak topluluğu Siya Siyabend'in bir üyesinin, "Uyumak için kafanızı kaldırıma koyduğunuzda sokağın ne olduğunu anlarsınız!" minvalindeki sözlerinin ne anlama geldiğini esas o zaman kavrarsınız.
Sokak, evet, sınırsız bir özgürlük alanı gibi görülebilir. Ancak bir raconu vardır. Ve racon, “kırmızı kitapta” yazılan bilmem kaç maddeden oluşan kurallardan her zaman daha geçerlidir. Zira raconda “söz” vardır ve bütün “söz”ler ahlakla mantığın birleşiminden oluşur. O yüzden sokak laga lugaya gelmez. Mevzuya buradan giriş yapmamın sebebi, neden hapis yattığını bilmediğimiz, kendisinin de bilmediği Selahattin Demirtaş’ın Dipnot Yayınları’ndan çıkan son kitabı “Jamal”in bir “sokak” hikâyesi anlatıyor olması. Demirtaş, kendine hapisteki geçirdiği her yıl için bir kitap yazma sözü vermiş. Bu kitapla birlikte sözünü yerine getiriyor ama “Jamal” üç yıllık bir emeğin ürünüymüş. Kapak resminin de Selahattin Demirtaş’a ait olduğu kitabı, kendi tercihiyle iki yıldır sokakta yaşamayı seçen Jamal’in bambaşka bir âlem olan sokaktaki yaşamını, bir aşk öyküsüyle bir araya getirip fena hâlde ters köşeye yatırmasıyla sonlanan bir anlatı olarak nitelendirebiliriz.
Asıl adı Cemal olan ama Kürt olduğundan ve sokakta savaştan kaçan Yemenli çok sevdiği bir arkadaşının ölümünden sonra onu yaşatmak için adını Jamal’e çeviren genç bir delikanlının Beyoğlu’nun cepçilerle, torbacılarla, pıtçılarla, dumancılarla, piizcilerle, zenginiyle, garibanıyla, eşcinseliyle, heterosuyla, kibarıyla, dağdan inmesiyle, arabeskçisiyle, metalcisiyle dolu, 7/24 yaşayan sokaklarında geçen hayatına odaklanıyor “Jamal”. Sokakta yaşayan herkes gibi hayatta kalmak için temel ihtiyaçlarını gidermek dışında bir arayışı olmayan Jamal, arada kendi “istihdamını” yaratmak için kendi “şirket”ini kurarak, üç-beş ne varsa kısmetine hesabı İstiklal Caddesi’nde tezgâh açar. Ama onunkiler caddede denk geldiğimiz telefon kılıfı, birtakım dandik oyuncaklar, midyecilerinki gibi “kurumsal” sokak tezgâhlarından değildir. “Hakiki Beyoğlu Övücüsü”, “Beyoğlu Meşhur Kulak Temizleyicisi”, “Hazinedaroğlu Sırt Kaşıyıcısı” gibi 10 TL gibi cüzi bir ücret karşılığında ekmeğine baktığı ufak çaplı “iş yerleri”dir.
Jamal, sıradan bir günde dalgasına bakmak için en yakın dostu, Beyoğlu sokaklarının harbi köpeği Halil Abi’siyle beraber, devlet tarafından “kaybedilen” çocuklarının kemiklerini aramak için her hafta polis tarafından coplanan ya da gözaltına alınmalarıyla sonuçlanan Cumartesi Anneleri’nin mekânı Galatasaray Meydanı’nda “Kedi Sırtı Okşatmacısı” tezgâhı açar. Tarife yine 10 TL’dir. Ama işler kesattır. Çünkü Jamal yanında kedi getirmeyi unutmuştur! Hemen bir sokak kedisini “işe” alan Jamal’e, kendi yaşlarında, derya deniz genç bir kadın müşteri gelir ve 20 TL karşılığında kediyi sahiplenmeyi teklif eder. Bir iki muhabbetten sonra Jamal teklifi kabul eder. Önce tanış olurlar. Jamal isminin hikâyesini anlatır. Genç kadının ismi de İris’tir ama Ermeni olduğu için Arus olarak değiştirmiştir. El sıkışırlar. Genç kadın, 20’liğin üzerine telefon numarasını yazıp, “Beni ara,” der ve uzaklaşır. Jamal, o ân vurulur Arus’a. Dünya bir farklı dönmeye başlar. Rengârenk sokaklar iyice pastele bağlar. Ve Jamal’in kafasında haklı olarak, “Neden beni ara dedi?” sorusu dönmeye başlar. Aradan bir iki gün geçer. Jamal’in aklı fikri Arus’tadır. Nihayetinde aramaya karar verir. Ankesörlü telefonlar tedavülden kalktığı için meyhaneci Rüstem’den telefonu ister. Birkaç denemede Arus’un telefonu hep kapalıdır. Bir süre sonra tekrar arar. Bu defa Arus’un sesi yankılanır karşı taraftan. Jamal ne söyleyeceğini bilemez. Kem küm ederken, Arus Jamal’e buluşmak istediğini, kendisiyle çok özel bir şey konuşacağını söyler. Arus gibi genç ve güzel bir kadının Jamal’le özel olarak ne konuşabileceği sorusu, Jamal’in aklına bir türlü yatmasa da, o, işi hayra yorar.
"Demirtaş’ın anlatım dili, Jamal'de birkaç basamak birden yükselmiş"
Gün gelir, çatar. İkisi bir kafede buluşurlar. Arus sinema okumaktadır ve Jamal’in hayatını anlatan bir belgesel çekmek istediğini söyler. Uzun süredir Jamal’i izlediğini, bu film için en doğal karakterin o olduğuna Jamal’i inandırır. Jamal’in böyle taraklarda bezi olmadığı için birkaç kez teklifi reddeder. Ancak işin ucunda en incesinden bir gönül meselesi olduğundan sonunda kabul eder. Aşağı yukarı Jamal’in hayal edemeyeceği bir süreyi sevdiceğiyle birlikte geçirecektir. Arus film için sponsoru da bulur. Böylece çekimler için tarih kararlaştırılır. Bir sabahın köründe Jamal şiltesinden doğrulurken kendine yaklaşmakta olan kamerayı, Arus’u ve yanındaki birkaç kişiyi görür. Jamal o kadraja girmiştir artık ve bundan sonra Jamal için hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır… Diyerek lafı burada kesip toparlamak durumundayım çünkü asıl hikâye böyle başladığı için mevzuyu afişe etme tehlikesine girmeyelim.
Selahattin Demirtaş’ın “Seher” kitabında yer alan “Ah, Asuman” öyküsünün, Gaye Boralıoğlu tarafından kısa film olarak sinemaya uyarlanan, yönetmenliğini Ümit Kıvanç’ın üstlendiği aynı adlı film için sevgili Ümit Kıvanç’la yaptığım röportajda Kıvanç, “Selahattin Demirtaş’ın siyaset-dışı değerini vurgulamak istedik” demişti. Sanıyorum, Demirtaş’ın “Jamal”i de Ümit Kıvanç’ın bu sözlerinin sağlamasını en iyi şekilde yapan eseri.
Her şeyden önce Selahattin Demirtaş’ın ilk kitabından beri tutturduğu anlatım dili, “Jamal”de birkaç basamak birden yükselmiş. Demirtaş’ın kitabın konusuna uygun jargonu, aşina olduğumuz mizahi yönü, kitabın olay örgüsü, kurgusu ve okuru yüzüncü sayfaya kadar hiç sıkmadan peşinden sürüklemeyi başaran Jamal’in asıl hikâyesinin merak unsuru ve okuru “panenka”dan bile daha beter hâle sokan sonuyla “Jamal” için Selahattin Demirtaş’ın en iyi eseri diyebilir, Demirtaş için de rahatlıkla “usta yazar” sıfatını kullanabiliriz.
Kaosun Anatomisi - Bugünkü devletin “klikleri”
23 Kasım 2025 Pazar 00:20Ve Teoman perdeyi kapatıyor (mu?)
15 Ekim 2025 Çarşamba 00:30Zülfü Livaneli’den “Bekle Beni”: Bir direniş ve aşk hikâyesinden daha fazlası
11 Ekim 2025 Cumartesi 00:20Elçin Biçer: İyileşme ancak onu inkâr etmediğimizde mümkün değil mi zaten?
10 Eylül 2025 Çarşamba 00:10Güler Özince: ‘Eksik kalır’ dediğime bakmayın, tamamlanmak için o eksiklik lazım
04 Eylül 2025 Perşembe 00:40Yeni gelmedi, geri geldi... Çekiç ve Gül: Bir Behzat Ç. Hikâyesi
27 Ağustos 2025 Çarşamba 00:15Emre Çakmakoğlu: Misafirler değişse de o masalar yerinde duruyor
23 Ağustos 2025 Cumartesi 00:20‘Elinde silahın varsa/ Benim de gitarım var!’
16 Haziran 2025 Pazartesi 00:10Keşanlı Ali Destanı 60 yaşında
10 Haziran 2025 Salı 00:20Yılın suç dizisi: ‘MobLand’
06 Haziran 2025 Cuma 00:10