“Söyleyeceklerin sessizlikten daha iyi ise konuş!”

SEDAT BOZKURT


Gazetecilikte “Gerçeklerin en büyük düşmanı duygulardır” kabul gören genel bir tespittir. Bu nedenle gazeteci ilkesel olarak tarif edilirken bütün kimliklerinden arındırılır. Gazetecinin; dini, cinsiyeti, herhangi bir mensubiyete ait kimliği olmaz. Bu bir insan için çok zordur. Çünkü insan mekanik bir aygıt değildir, duygulardan oluşmuş bir canlıdır. Gazeteciliğin bu nedenle insanı önüne koyan ilke ve değerleri vardır. Duygusuz olmasın ama duygularını da işine karıştırmasın diye.

Ülkede politik muhalefeti de sırtlanmış bir gazetecilik var. Onaylamak için yazmıyorum ama memleketin iklimi, iktidardan yana olmayan bütün kesimlerin üzerindeki baskı bunu yarattı. Burada en güçlü ve görünür direnci, işleri gereği korkuya teslim olmayan ve mücadelelerini geniş halk yığınlarına aktarabilme yeteneği ve imkânı olan gazeteciler gösteriyor. Bu da çok normal.

Demokrasi mücadelesi kolektiftir. Muhtelif kesimler ve politik yapılar bu mücadelenin doğal bileşenleridir. Örneğin bağımsız gazetecilik yapmanın koşulu ülkede güçler ayrılığına dayalı demokrasinin varlığıdır. Gazetecinin yeri bunu inşa etmek isteyen demokrasi güçlerinin yanıdır. Gazeteci sadece bu inşa sürecinde yer almaz, inşa sonrasında bu demokrasiyi muhafaza etmek için de pozisyon alır. Bu mesleki bir gerekliliktir de.

Gazetecinin işi şüphelenmek, soru sormak ve eleştirmektir. İşini yaptığı için gazetecilerin hedef gösterilmesinin nedeni de sorulardan, eleştirilerden siyasetçilerin hoşlanmamasıdır. Tüm dünyada bu durum aynıdır.

Cezayir dönüşünde memleketin en tartışmalı 50 artı 1 konusunda uçaktaki “gazeteciler”in Cumhurbaşkanı Erdoğan’a soru sormamaları eleştirildi. Oysaki oradaki işleyiş soru sormak üzerinden işlemiyor. Almanya dönüşünde “gazeteciler”e verilen yazılı kâğıtta ülke gündeminde olmamasına rağmen 50 artı 1 sorusu vardı yüksek sesle okumaları için. Oysa Cezayir dönüşünde “gazeteciler”e verilen yazılı metinde, ülke gündeminde olmasına karşın 50 artı 1 sorusu yoktu. Ellerine ne verilirse okuyanlar için bu çok normal ve doğaldı. Herkese dayatılmak istenen gazetecilik modeli da tam bu. İşte gazetecilik için mücadele de tam buna direnerek başlıyor.

İYİ Parti iyi değil

İyi Parti’yi en çok eleştiren gazeteciler arasında dostum Ünsal Ünlü galiba en başta yer alır. Hobisi olduğu için değil görevi bu olduğu için yapar bunu, çok da iyi yapar. Bağımsız gazetecilik mücadelesinin en önemli araçlarından birisidir eleştiri. Ve demokrasi mücadelesine de gazeteciler bu yöntemle katkı sağlarlar.

İyi Parti, iktidarın desteği ile anormal bir yargı operasyonuyla toplatılmayan olağanüstü kurultay sonrasında MHP’den ayrılanlar tarafından kuruldu. Liderleri Meral Akşener dahil, kurucu ekipte yer alan Ümit Özdağ, Koray Aydın ve Müsavat Dervişoğlu MHP’de genel başkan adayı olmuşlardı. Yani politik kimlikleri MHP’de genel başkanlığa aday olacak kadar keskindi. Bu kimliklerle kurulan partiden Demirel’in DYP’si gibi merkez sağ parti çıkmayacağı belliydi. Nitekim Akşener’in muhtelif “merkez sağlaşma” hamleleri partiden gelen muhtelif meselelere karşı oluşan MHP refleksi ile hep zayıf kaldı. Kötü bir MHP kopyası olamadığı gibi önüne hedef olarak koyduğu Demirel’in DYP’si yerine son dönemde muhatap olduğu iddialar nedeniyle Tansu Çiller’in DYP’si halini aldı. Eş, çocuk, özel kaleme varana kadar tartışma konularının özneleri bile Çiller ile aynı oldu.

24 Mayıs 2018 seçimlerinde başlayan ve son seçimler sonrasına kadar devam eden savrulma hali partiyi bugünkü sıkıntılı noktaya getirdi. Akşener partiyi kurmadan önce Abdullah Gül’ü ziyaret etti önerilerini aldı. Sonra Gül’ün çatı adaylığını, bahçesine inen helikopterde bulunan Hulusi Akar’ı oraya gönderen Erdoğan ile birlikte engelledi. Gül ile Erdoğan rakip olarak karşı karşıya gelmediler.

Millet ittifakında sistemin işlemesini zorlaştıran yapıydı İyi Parti. Milletvekili listeleri oluşmasına ilişkin toplantı daha başlamadan “biz kendi listemizle girip gücümüzü test edeceğiz” dendi. Oysa bu seçim, seçmene anlatılana göre memleketin varlık yokluk seçimi idi. Bu liste dayatması diğer partilerin adaylarının CHP listelerinden seçime katılma zorunluğuna kadar getirdi işi. Bu tartışma halen yıkıcı bir biçimde de devam ediyor.

İyi Parti’nin liste oluşturma yöntemine de parti içinden eleştiriler var. Seçimlerin üzerinden 6 ay geçmiş olmasına karşın bir genel başkanın halen kendisini savunuyor olması politik açıdan normal değildir.

Adnan Beker Ankara'da "İYİ" tanınır

En son istifa Adnan Beker üzerinden gidelim. İl genel meclisi aday listesine Akşener tarafından ekletildi. Ankara Büyükşehir Belediyesi İyi Parti Grup Başkanvekili yine Akşener tarafından yapıldı. Temayül yoklamasında kavga çıktı, Ankara Milletvekili Genel Başkan Yardımcısı Şenol Sunat fiziki müdahaleye uğradı ve gözlemci olarak temayül yoklamasını durdurarak iptal etti. Devreye Akşener girdi, temayül yoklaması Beker’in kısa bir süre önce kendisinin üye yaptığı çok sayıda katılımcı ile tamamlandı sağlıklı bir biçimde sayılmadan Beker ilk sıraya yerleşti. Sunat meseleyi büyütmedi Manisa’da liste başına yerleştirildi. Beker seçim süreci boyunca cumhurbaşkanlığı için Erdoğan’a oy istedi, bunu açıkça yaptığı için CHP listelerindeki isimlerle de hep karşı karşıya geldi. Bu çok normaldi, çünkü Beker’in ticari faaliyetleri nedeniyle özellikle Melih Gökçek ile ilişkileri Ankara’da bilinirdi. Beker bir partinin listesinde 1. sıraya yerleştirilecek bir isim değildi yani. Ama çok kısa özet geçtiğim gibi güçlü bir destekle TBMM’ye kadar taşındı ve beklenen çok erken gerçekleşti İyi Parti’den istifa etti. Benzer durum AKP’ye geçen Nebi Hatipoğlu için de geçerli. Genel Merkezin kurgusuyla listede 1. sırada yer aldı ve hemen gitti. Sırada başka isimlerin olduğu da sır değil.

Şimdi bu tablo için Beker’den ve Hatipoğlu’ndan önce eleştirilmesi gerekenler olduğunu siz de düşünürsünüz değil mi?

Komplo söylemi kurtarır mı?

İyi Parti tartışmaların merkezine oturunca hemen devreye komplo söylemi sokuldu. Taraflara bakınca bunun zor olduğu hemen anlaşılıyor. MHP’ye hatırlayacağınız gibi “kasetler” üzerinden bir komplo kurulmuştu. Bu açık bir komploydu ve MHP seçmeni buna direndi, partisine sahip çıktı. Bugünkü tartışmaları komplo zeminine çekmek mümkün değil.

Partinin bir dönem önceki mali işlerden sorumlu ismi Ümit Dikbayır da yaptığı açıklamalarla tartışmaların ateşine hayli odun attı. Burada dikkatinizi çekeceğim isim Sedat Aksakallı. Ankara’nın en iyi para kazanan avukatlarından. İyi Parti’nin de yer aldığı millet ittifakının mücadele edeceğini açıkladığı 5’li çetenin üyelerinden birisinin de avukatı Aksakallı. Aksakallı kayıt dışı pek çok iş adamından mali destek almış Dikbayır’ın açıklamalarına göre. Bu iş adamları arasında 5’li çete üyeleri de var mı? Varsa kendisi ile mücadele edeceğini söyleyen ittifaka destek yapması herhangi bir mantıkla açıklanabilir mi?

Mesele gerçekten İyi Parti açısından acayip. Ortaya çıkan iddialardan pek çok komplo teorisi bile üretilebilir. Ümit Özdağ, Cüneyt Özdemir ile yaptığı bir yayında Akşener’in 24 Haziran 2018 seçimlerinin hemen öncesinde seçim kampanyasını yürüten isme “Erdoğan’ı cumhurbaşkanı seçtireceğiz, nedenini sorma” dediğini ileri sürdü. Ardından “kazanamayacak” aday tartışmaları sonrasında 3 Mart’ta masadan kalkıp geldiği parti genel merkezinde “devlet adına son görevimi yaptım” dediğini de İyi Parti’den bunlar ortaya çıkmadan tavır koyarak ayrılan Aytun Çıray açıkladı. Bu çok ciddi iddialar havada kaldı. Oysa İyi Parti’yi parti olmaktan çıkaracak iddialar bunlar. Kurultay salonunda, liste tartışmalarında delegeleri azarlayabilirsiniz ama seçmene bu konuda açıklama yapmanız gerekmez mi?

İyi Parti’de dikkat edilecek yer TBMM grubudur. Orada politik kimliği keskin ve geleceğe yönelik iddia barındıran isimler var ve seçime kadar beklemeyi düşünüyorlar. Durum daha sıkıntılı hale gelirse o azarlanan delegeler Ankara’ya tekrar çağrılabilir.
Başlığı İyi Partililer için attığımı anlamışsınızdır, yazıyla bir ilgisi yok…

Not: 17 Eylül’de Erdoğan’ın yeni anayasa ile niyetinin tekrar aday olmayı kolaylaştırmak ve ilk turda seçilme oranının yüzde 40 artı 1’e indirilmesi olduğunu yazmıştım.

“Kötü günler geride kaldı daha kötü günler ileride” başlıklı 3 Eylül’deki yazımda da Şimşek’in faiz arttırımı için 2023 yılında yüzde 40’a kadar izin aldığını yazmıştım. Yüzde 40’ı bulduk ama Aralık da boş geçmeyecek gibi. Yazılarımın linki...

Önceki ve Sonraki Yazılar
SEDAT BOZKURT Arşivi
SON YAZILAR