Kötü günler geride kaldı, daha kötü günler ileride

SEDAT BOZKURT


IMF’li günlerde çokça kullanılan “acı reçete” ve “kemer sıkma” tanımlarını çokça duyacağımız bir dönem bekliyor yerel seçim sonrası Türkiye’yi.

Kamyon arkası yazıları olarak adlandırılan moda, ilk olarak dolmuşlarda başlamıştı. Arabeskin kral tahtına kurulduğu zamanlardı. Bazen dolmuşların arkası yetmez, önüne ve içine de yazılar asılırdı. Sonra sıra kamyonlara geldi. Yazıların çoğu gerçekten çok yaratıcıydı. (Refik Durbaş’ın “çaylar şirketten” adlı muhteşem kitabını da burada hatırlamamız lazım) Bu başlığı onlara saygımın bir ifadesi olarak kullanıyorum.

Türk şiirinin en güçlü dizeleri olan ozanlarındandır Hasan Hüseyin Korkmazgil. “Mutluluk benim şiirimdir” şiirindeki dizelerini de ondan emanet aldım bu yazı için, çünkü memleketin durumunu anlatmak için ihtiyacım var:

“Mutluluğu hiç görmedim ama tanıyorum yokluğundan”

Dünya mutluluk endeksini, Columbia Üniversitesi merkezli bir düşünce kuruluşu ölçüp yayınlıyor. Ülkelerin içinde bulundukları muhtelif koşullar bu ölçümde somut verileri oluşturuyor. Finlandiya en mutlu ülke, biz değiliz! Türkiye 2012 yılında bu endekste 77. iken 2023 yılında 137 ülke arasında 106’ncı sıraya gerilemiş vaziyette. Mutluluk endeksi bir anlamda, memlekette kötüye giden her şeyin toplamının göstergesi.

secim.png

AKP’nin 2011 seçim beyannamesinin sloganı, “Türkiye hazır, hedef 2023” idi. Aradan 12 yıl geçti ve 2023 yılına geldik. Bu beyannamede yani 2011 seçimlerinde verilen vaatlerin ve önlerine konulan hedeflerin hiçbiri tutmadığı gibi hemen hemen hepsinde bir geriye gidiş söz konusu. AKP’nin seçim beyannameleri ile parti programı kendisinin en büyük muhalifi. 2011 beyannamesinde ihracatın 500 milyar dolar, kişi başı milli gelirin de 25 bin dolar olacağı yazıyor pek çok iddialı hedefin arasında. Hatta bugün sadece 1213 kilometre olan hızlı tren hattının uzunluğunun, 2015’de 1300, 2019’da 2600, 2023’de ise 4 bin kilometre olacağı yer alıyor.

Konu başlıkları da hiç mütevazı değil:

“İleri demokrasi, büyük ekonomi, güçlü toplum, lider ülke”.

Geçtiğimiz gün 21 yılı mutlak iktidarda geçen AKP’nin 22’nci kuruluş yıl dönümünde konuştu Recep Tayyip Erdoğan genel başkan şapkasıyla ve “Cumhuriyetimizin 100. yılında bu ülkeye, birinci sınıf demokrasi, birinci sınıf ekonomi ve birinci sınıf gelecek yakıştığına inanıyoruz” dedi.

AKP, 2011 seçim beyannamesindeki vaatlerini gerçekleştirseydi, Erdoğan bundan bir “inanç” olarak söz etmek yerine “yaptık” derdi ama diyemedi. Çünkü tablo, bırakın 2011 vaatlerini, 2011’in koşullarının bile çok çok gerisinde. Ve şimdi hedef Türkiye yüzyılı!

TradingEconomics’in işsizlik ve enflasyonun toplamıyla bulduğu veriye göre Türkiye 59,9 oranı ile sefalet endeksinde birinci sırada. İkinci sırada, 50,1 ile Arjantin yer alıyor. Dünya gıda enflasyonunda ise 7’nci sıradayız 60,72 oran ile. Sierra Leone üstümüzde Mısır hemen altımızda bu listede. 2023’ün 7 ayında dış ticaret açığı 73,6 milyar dolar. İhracatımız, ithalatımıza yetmiyor. Ev bütçesi gibi bunlar hep kredi ile kapanacak.

CreditSuisse ‘e göre, ülkenin kaynaklarının toplamının yüzde 95’i, nüfusun yüzde 5’inde toplanmış vaziyette. Halkın yüzde 95’i, kalan yüzde 5’lik kaynakları paylaşmanın mücadelesinde. Büyüme rakamlarına da çok takılmamak lazım. 2018’de emeğin, yani çalışanların toplam milli gelirden aldığı pay yüzde 35,5 iken bu oran 2022’de yüzde 26,3’e gerilemiş. Çalışanların fakirleştiğini bağıran bir orandır bu. Çalışanlar için en kötü ülke sıralamasındaki yerimiz ise 10’unculuk!

WalkFree adlı uluslararası insan hakları kuruluşunun “Küresel modern kölelik” endeksinde, 2018 yılında 48’inci sırada yer alan Türkiye, bu yıl 5’inci olmuş. Modern kölelik, bir kişinin, tehdit ya da şiddetle reddedemeyeceği veya terk edemeyeceği istismara maruz kalmasını ifade ediyor. Endekse göre Türkiye’de bu tanıma uyan 1,3 milyon kişi var. İşsiz sayımıza göre G- 20 ülkelerinde 3’üncü sıradayız. İşsiz nüfusumuz dünyadaki 100 ülkenin nüfusundan fazla.

Akaryakıta 2023’ün 7 ayında tam 73 kez zam yapıldı. Ortalama yüzde 75 ile 88 arasında zamlandı akaryakıt. Bu dönem emekliye verilen zam oranı ise sadece yüzde 25, çalışanların büyük çoğunluğunu oluşturanların aldığı asgari ücrete ise sadece yüzde 34.

OECD verilerine göre Türkiye, 2022 yılında et tüketiminde üye ülkeler arasında 15’inci sırada yer aldı. Ortalama tüketim miktarı 9,9 kilo ama bunun ortalama olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Yani yıllık et tüketimi bir matematik işlemiyle nüfusa bölünüyor. Her eve bu kadar et girdiğini sanmayın. Bu oran Afrika ülkelerine tekabül ediyor.

AKP’nin 2011 yılında hedefi olan 2023 yılının ilk 5 ayında bankaların net karı 190 milyar dolar oldu. Beyannamede yer alan düşük faiz, üretime ve refaha yatırım gibi bütün politik hedeflerin tam tersinin olduğunun ilanı bu rakam.

AKP’nin 2011 yılı seçim beyannamesine göre “hedef” olan 2023 yılının ilk 7 ayında, 23 bin 82 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Almanya’ya iltica talebinde bulundu. Savaş içindeki Suriye ve Afganistan’dan sonra 3’üncü ülkeyiz bu sayıyla.

World Justice Project 2022 Hukukun Üstünlüğü Endeksi’ne göre Türkiye 140 ülke arasında 116’ncı sırada. Neredeyse hukuk yok yani! Economist’in 2022 demokrasi endeksinde Türkiye’nin yeri 167 ülke arasında 103’üncü Türkiye’nin puanı 2012 yılında 5,76 iken 2022’de 4,35’e gerilemiş. Durumumuz demokrasi ile otokrasi arasında kalan hibrit bir rejim, parlak değil yani.

Erdoğan’ın, sık olmasa da ara sıra dile getirdiği “basın hiç olmadığı kadar özgür” açıklamalarına ve 2011 seçim beyannamesinde basın özgürlüğü için yazılanlara bakmayın. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün raporlamasına göre 2023’de Türkiye 180 ülke arasında basın özgürlüğü sıralamasında 165’inci sırada. Hatırlatmakta fayda var aynı sıralamada; 2010 yılında 138’nci iken 2015’te 149, 2020'de ise 154’üncülüğe düşmüştük. Bunlar dünyanın en güvenilir raporlarındaki sıralamalar, seçim beyannamelerinden değil.

“Küresel organize suç endeksi”nde de durumumuz gayet “iyi”! 193 ülke arasında 12’nci sıradayız.

OECD’nin araştırmasına göre “okuduğunu anlama yeteneğine sahip olmayanların” oranı toplam nüfusun yaklaşık yüzde 39’u. Bu oran yoksulluktan daha çok can yakıcı. Üniversite yerleştirme sınavında 100 bin adayın sıfır puan aldığını da bu acıya ekleyelim. Gelecek de parlak değil yani.

Ekonominin direksiyonuna Şimşek geçiyor

Erdoğan bakanlarını açıklamadan 2 gün önce listesini tamamladı. Cevdet Yılmaz Ticaret Bakanı, Mehmet Şimşek Cumhurbaşkanı Yardımcısıydı. Şimşek’e göre, “enkazdan daha vahim olan” ekonominin derlenip toparlanması için mesaisinin tamamını ekonomiye ayırmalıydı. Cumhurbaşkanı Yardımcısının çok “angarya” işi vardı. O göreve Erdoğan ile arasında sıkıntılı meselelerde “tampon” görevi de göreceği inancıyla, ekonomiye yaklaşımı Şimşek gibi olan Cevdet Yılmaz getirildi.

Erdoğan Şimşek’i zor ikna etti. 10’a yakın baş başa görüşme yaptılar. 2017 yılının bakanlar kurulu toplantılarının birinde Şimşek döviz ihtiyacı için IMF’yi gündeme getirdi. O toplantıda Şimşek’e sadece içinde IMF geçen cümle kurduğu için ağır eleştiriler yapıldı. Şimşek, IMF’ye Türkiye’nin de üye olduğunu, kamu kurumlarındaki yardımlaşma sandığı gibi çalıştığını, para toplanıp ihtiyacı olanlara, kendi belirledikleri kurallara göre harcaması için verildiğini ve maliyetinin de çok düşük olduğunu anlatamadı. Daha sonra da sadece bakanlıktan değil, Türkiye’den de kaçar gibi ayrıldı. Deva Partisi’nden de affını isteyerek siyasetten uzak kaldı.

“Enkazdan bile vahim” ekonomik tabloyu Erdoğan da ikili görüşmelerinde kabullendi, bunu “dış mihraklara” bağlamadı. 14 ve 28 Mayıs seçimlerini kazanmak zorunda olduklarını söylemekle yetindi. Geçmişe çok takılmadılar, takıldıkları gelecekteki tek konu 2024 yılındaki yerel seçimlerdi. Pazarlık burada başladı. Erdoğan “yerel seçimlere kadar alacağın her kararı bana danış 1 Nisan’dan sonra direksiyon tamamen sende, ne gerekiyorsa onu yap” dedi. Şimşek Kasım’a kadar ihtiyaç olan faiz artırımı için de onay aldı. Oran konuşulmadı ama yüzde 40’a kadar ulaşacak bir çıta öngörülüyor.

Temmuz’da faiz artırımına Erdoğan izin vermedi. Kur Korumalı Mevduatın maliyeti nedeniyle Cevdet Yılmaz devreye girince Ağustos’ta 7,5’lik faiz artırımı geldi. Yani Şimşek ile Erdoğan’ın mutabık kaldıkları sistem işliyordu. Memur maaş zam oranının açıklanandan bir puan üstüne çıkılmasına Şimşek karşı. Aynı şekilde emeklilere iyileştirme yapılmasına da. Bu, Erdoğan’ın elini kolunu bağlamış vaziyette. Bunlar için ilave kaynak yaratmakta da zorlanıyorlar. Körfez ile kurulan ilişkilerin tamamı yerel seçime kadar olan süre için. Ondan sonra direksiyonda Şimşek, uygulamada da onun kararları olacak.

Şimşek’in her şeyin başlangıcı olarak 2024’ü göstermesi ve uygulanan ekonomik modelin sonuçlarının da 2,5 yıl sonra alınacağını söylemesi kafasındaki planı açıklıyor aslında. 2024 yılından sonraki 2,5 yıl da Erdoğan’ın siyasi planına işaret ediyor. TBMM’nin erken seçim kararı alması durumunda tekrar aday olacak ve iyi ekonomik koşullarda seçime gitmek istiyor. O süre içerisinde geçecek 2,5 yılın önemi yok. Şimşek “iç talebin yavaşlayacağı bir döneme” girmekten söz ediyor ve ihracatın artması için çabalıyor, yani artan dış taleple iç talepteki azalmayı dengelemeyi düşündüğünü açıklıyor. Model belli, döviz artacak, alım gücüyle birlikte enflasyon da düşecek.

Son günlerde öznesi IMF olan haberlere yıllar sonra tanıklık yaptık. Bunun tesadüf olduğunu sanmayın. Şimşek’in ipuçlarını verdiği ekonomik model IMF’nin kredi kullandırdığı ülkelerde uygulayageldiği modeldir. Bu model uygulanacak ise maliyeti hayli az IMF kredisi neden kullanılmasın? Şimşek’in görevi kabul etmesine bakılırsa bunun onayı da alınmış durumda. Yapısal reform ihtiyacı da buradan kaynaklanıyor zaten. Bunu ancak IMF yaptırabilir. (Kemal Derviş programı MHP ile DSP’yi baraj aktı bıraktı. 2 yıl sonraki sonuçları AKP’yi 21 yıldır iktidarda tutuyor. O nedenle 2,5 yıl rastgele bir zaman dilimi değil)

Günde 10 milyar liraya yakın vergi toplanan ülkede devletin harcamalarına bu para yetmiyor ve bizzat ekonominin başında bulunan Şimşek tarafından “enkazdan daha vahim” olarak değerlendirilen bir tablo var ortalıkta. Şimşek IMF politikaları için yapılan tanıma uygun olarak “acı reçete” ya da “kemer sıkma” yöntemini uygularken, Erdoğan da bunun politik kurgusunu oluşturma peşinde. 12 Eylül askeri darbesi ile uygulanmaya başlanan 24 Ocak kararı için yapılan bir tespitti:

“Bu ekonomik kararlar ancak bir darbe ikliminde uygulanabilirdi”

Bu hep aklınızın bir köşesinde kalsın, Erdoğan yerel seçimleri güç kaybı yaşamadan, muhalefeti güçsüz, dağınık bir hale getirerek sonraki 2,5 yılı tamamlamak istiyor. Şimşek’in ekonomik modeli uygulanırken “rahatsız” edilmek istemiyor özetle.

Yoruldunuz biliyorum ama aslında bunları sizin için değil toptan muhalefet için yazdım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
SEDAT BOZKURT Arşivi
SON YAZILAR