'Taksi’de tek çözüm sayının artması

İstanbul’da gündelik hayatın en önemli meselelerinden biri taksi. Hatta gittikçe dozu artan, neredeyse kangren olmuş bir mesele. Bugüne kadar çalıştığım her yayında, Radikal’de, Gazete Duvar’da bu konu üstüne birkaç yazı yazdım. Şimdi yine bu konuya dönüyorum. Çünkü mesele asla çözülmüyor ve gittikçe ağırlaşıyor. Taksiler hakkında ilk yazımı 2014’te yazmıştım. O günkü sorunlar aynen devam ediyor. Geçen on yıl içinde kent daha da kalabalıklaştığı ve şehirde sürekli yaşayan kandırılabilir yabancı sayısı iyice arttığı için taksi sorunu katlanarak büyüdü. Şimdi hepimizin ağzında taksi meselesi var ve iktidar değişmedikçe bir çözüm görünmüyor.

Hemen hepimizin en az birkaç taksi macerası var. Ayşe Kulin bu maceraların kitabını bile yazdı: Taksi bulamama, yollarda kalma, indirilme, kavga etme, gideceğin yere gidememe, evine dönememe gibi maceralar… (Taksii, Everest Yayınları, 2021). Bu arada İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) taksi sayısını artırmaya dönük bir çabaya girişti. Bu da iktidarın kontrolüne aldığı il trafik komisyonu UKOME’nin engellemesi nedeniyle bir türlü hayata geçmiyor. İktidar, İmamoğlu’nu seçen İstanbul’u bir de böyle cezalandırmaya çalışıyor.

İBB’nin taksi sayısını artırma çabası çok doğru bir hedef. Çünkü bu konunun başka türlü çözülmesi mümkün değil. Yaşadığımız sorunun en temel sebebi taksi sayısının az olması. Arz talep dengesi taksiciler lehine fena halde bozulduğu için müşterilerine bu kadar kötü davranabiliyorlar. Bu kötü davranma kriterlerinin muğlaklığı yüzünden, sürekli seyyar olan taksilerle yaşadığımız gerilimlerin, yolcu almamalarının, mesafe seçmelerinin çoğu kez kanıtlanabilir olmaması sebebiyle taksi şöförleri bir bedel ödemiyorlar; kimse onlara caydırıcı cezalar veremiyor. Hoş bu cezaları kimin nasıl kesmesi gerektiği de belirsiz.

Taksiciler Odası’nın zaten hiçbir şey umurunda değil, belediye yetkim yok diyor, polisin ise zaten işi değil. Bizi almayan taksicileri polisin durdurup ceza kesmesini, gecenin bir vakti yol kenarında kalakalmışken polisin bize taksi çevirmesini beklemek tabii ki hayalperestlik. Çünkü her köşe başında bir taksi polisi olamaz, polis memurları taksi değnekçisi değil ve olmak da istemez. Ancak yumruk yumruğa gelirseniz polislik olur, bir karakola gidersiniz…

Malum, İstanbul’da taksi şöförü olmak çok kolay. Neredeyse tek kural ehliyet sahibi olmak. Bu da günümüzde bir özellik sayılmaz. Yani hiçbir başka iş yapamayan, çaresiz, eğitimi, özel bir vasfı olmayan pek çok kişi taksi şöförlüğü yapıyor. Kaba bir hesapla (18 bin x üç) şehirde elli binden fazla taksi şöförü var. Bu kadar insanın hal ve tavrının, müşteriye davranışının, yaptığı işe bakışının kolay kolay değiştirilebileceğini düşünmüyorum ne yazık ki. Üç aylık belediye eğitimiyle, herkesin birer Londra şöförüne dönüşeceğini düşünmek, bence hayalperestlik.

Zaten pek çoğu iyi bir eğitim almamış, zor bir hayatın içinden gelen insanlardan söz ediyoruz. Bu insanlar taksici esnafının kuralları, raconu içinde iyice katılaşmış, yaptıkları işin zorluklarını kavgacı, acımasız, uyanık olarak aşmayı matah bir şey sanmaya başlamış ve bizim sevmediğimiz o tipik taksiciye dönüşmüş vaziyette. Kısa bir belediye eğitiminin, dengeleri alt üst olmuş bir sektörde yıllardır yerleşmiş davranış kalıplarına hiçbir etkisi olacağına inanmıyorum. Dolayısıyla bu meselenin çözümünde eğitimden çare beklemeyelim. Taksici eğitimi ancak daha iyi hizmet alabilmemize yarayacak. Ama bunun için taksicilerin de gönüllü ve istekli olması lazım. Daha iyi hizmet vermek istemeleri için öncelikle kamusal bir iş yaptıklarının farkına varmaları, ikincisi rekabet içinde bulunmaları gerekiyor.

Geçen hafta Fatih Altaylı’nın taksiciler karşısında ‘kendimi köpek gibi hissediyorum’ sözü gündem oldu. Bir çoğumuz benzer duygular içindeyiz. İstanbul’da hiçbir esnaf, hiçbir bakkal, hiçbir kasap, manav kapısından girdiğinizde size canı isterse satış yapıp istemezse yapmamazlık etmiyor. Hiçbiri size “yarım kilo portakal vermem, ancak iki kilo da fasulye alırsan satış yaparım” demiyor. Ama taksiciler diyebiliyor. Çünkü durağa bağlı değiller, müşteri sadakatine ihtiyaçları yok, bir müşteriye bir daha rast gelme ihtimalleri yok. Ayrıca her yer müşteri dolu. Dolayısıyla talebin çok yüksek olduğu her piyasada olduğu gibi onlar da müşteri seçiyor. Öyle bir sektör ki alternatifinin oluşmasına da izin verilmiyor. Yani yerel yönetimden merkezi iktidara, odadan tüketici derneklerine tüm mekanizma adeta sadece taksicileri koruyor, sadece onların işine yarıyor. Yani dengeleri tümüyle şaşmış bir alan burası. Mesele de o nedenle büyüdükçe büyüyor.

İBB’nin hedefi, tamamı kendisine bağlı olan, dolayısıyla şöför ve araç kalitesini kontrol edebileceği beş bin yeni taksi. Buna iktidarın izin vermeyeceği belli. Bir yandan İmamoğlu’na oy veren İstanbulluları cezalandırıyor bir yandan da İBB’yi beceriksiz göstermeyi hedefliyorlar. İktidar minibüslerin taksiye çevrilmesini ise destekliyor. 2019 yılında olduğu gibi geçen hafta da çok sayıda dolmuş plakasının taksiye dönüştürülmesi üzerine Erdoğan minibüsçülerle buluştu. İşin ilginci kentin taksi sorunundan hiç bahsetmemesi. Sanki böyle bir sorun yokmuş, bütün mesele metro yüzünden işsiz kalan minibüsçülere yeni bir kapı açmakmış gibi.

Oysa bu 2125 minibüs ve taksi dolmuşun, taksi olarak kente katılması bile hayatımızı değiştirecek. Yeni taksiler daha çok yolcu alan, van tipi araçlarla çalışacak. Tarifeleri de yüzde otuz daha fazla olacak. Kısa sürede piyasa dengelerini alt üst eden yabancı turistlerin, zengin Arapların bu daha yeni şık ve ferah araçları tercih ettiklerini göreceğiz. Oteller, rehberler müşterileri için bu araçları tutacak. Dolayısıyla her gün iki bin eski püskü taksi biz, yollarda bekleşenlere kalacak. Araçların yeni ve konforlu olması da bir örnek teşkil eder mi eder... İster istemez kaportası çizik içinde, koltuğundan yay fırlamış taksiler dönüp bir de kendilerine bakacak. Tabii şöförler için çok umutlu değilim. İstanbul’un yollarında pişip katılaşmış minibüs şöförlerinin taksi direksiyonuna geçmesinin kente fazla bir katkısı olacağını düşünmüyorum. İşte bu noktada İBB’nin tamamen kendisinin denetleyebileceği taksi modeli bana daha cazip görünüyor. Bunun gerçekleşmesi halinde taksi meselesinin kökünden çözüleceğini, çünkü şöföründen aracına kadar mevcut taksilerden çok üstün olacak o hizmetin tercih edilmesiyle herkesin kendine çeki düzen vereceğini tahmin edebiliyorum.

Ama belli ki bunun için biraz daha bekleyeceğiz.

Umuyorum ertelenen irili ufaklı pek çok derdimiz gibi bunun da çözümüne belki de sadece üç beş ay kalmıştır…

Önceki ve Sonraki Yazılar
CEM ERCİYES Arşivi
SON YAZILAR