CAN ERTUNA
Türkiye’nin ucundan tuttuğu pamuk ipliği şimdilik koptu: Tahıl anlaşmasının geleceği belirsiz
CAN ERTUNA
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turuna hazırlanan Tayyip Erdoğan, partisinin il başkanları toplantısında Türkiye’nin arabuluculuğu ile hayata geçen tahıl koridoru anlaşmasının iki ay daha uzatıldığını açıkladığında geçici süre için rahat bir nefes alınmıştı belki ama herkes bu anlaşmanın pamuk ipliğine bağlı olduğunun farkındaydı. İki ay sonra o ip inceldiği yerden şimdilik kopmuş gözüküyor.
Rusya kendisine verilen sözlerin yerine getirilmediği gerekçesiyle bir yıldır yürürlükte olan Tahıl koridoru anlaşmasından çekildiğini açıkladı. Açıklama, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Putin ile anlaşmanın uzatılması konusunda hemfikir olduklarını söylemesinden üç gün sonra geldi. Oysa Putin Türkiye’deki seçimlerin ikinci turu öncesinde, mevcut çekincelerine rağmen, anlaşmayı ikinci kez uzatmış, bu haberi dünyaya duyuran Erdoğan küresel meselelerde aracı olan lider imajını pekiştirme şansı bulmuştu.
Ukrayna tahılı neden önemli ve kimi doyuruyor?
Ukrayna, savaş coğrafyası haline gelen geniş verimli topraklarıyla dünyanın en önde gelen tahıl ihracatçılarından biri. Özellikle Ortadoğu ve Afrika’daki on milyonlarca insan karnını doyurabilmek için bu ülkeden gelen tahıla ihtiyaç duyuyor.
Savaşın başlamasından sonra Rusya’nın Karadeniz’de Ukrayna’ya yönelik ablukasıyla kesilen ihracat, dünyadaki tahıl fiyatlarını artırmış, depolarda kalan 20 milyon ton tahılın küresel pazarlara ulaşması için Kremlin’in Birleşmiş Milletler ve Türkiye arabuluculuğunda ikna edilmesi gerekmişti. Her ne kadar BM bu anlaşma öncesi 38 ülkedeki 44 milyon kişinin açlık tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirtse de tahılın küresel pazarlara ulaşması, dünyadaki herkesin daha ucuza doymasını sağladı.
Aslında genel kanının aksine tahılın yarıya yakını İspanya, İtalya ve Hollanda gibi gelişmiş ülkelere gidiyordu. Anlaşmayı başından beri destekleyen Çin de bu koridordan geçen tahılın en önemli alıcılarından biriydi. Birleşmiş Milletler verilerine göre, anlaşmanın ilk imzalandığı tarih olan Temmuz 2022’den bu yana küresel gıda fiyatları önceki döneme göre %20 oranında düştü. Rusya anlaşmadan gerçekten acil ihtiyaç içindeki ülkelerin yeterli kadar yararlanamadığı yönünde açıklamalar yaptı. Mart ve Nisan aylarında iki aylık sürelerle iki kez uzattı ancak her seferinde de kendi lehlerine olan düzenlemelerin hayata geçirilmediğinin altını çizdi.
Rusya ne istiyor?
Kremlin tahıl anlaşmasının sadece Ukrayna lehine işletildiğini söylüyordu. Özellikle gıda ve gübre ihracatının engellendiği yönünde açıklama üstüne açıklama yaptı. Aslında yaptırımlar doğrudan bu ürünlerin ihracatını hedef almasa da bankacılık, ödeme, sigorta ve lojistik alanlarındaki yaptırımlar Kremlin’e göre bu ihracatı fiilen imkânsız kılıyordu. Bu itirazlar yeni değil. Ancak yeni olan Putin ve Erdoğan’ın anlaşmanın akıbeti konusunda ilk kez kısa arlıklarla bu kadar farklı açıklamalar yapması oldu.
Rusya Devlet Başkanı Putin son olarak gazetecilere talepleri karşılanana kadar anlaşmadan çekilebileceklerini söylemişti. Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan Putin ile anlaşmanın uzatılması konusunda hemfikir olduklarını açıklamıştı. Bu açıklamanın sorulduğu Kremlin sözcüsü Dimitri Peskov ise Rus tarafından bir açıklama yok demekle yetinmişti.
Sonunda Rusya’dan “gerekli koşullar sağlanana kadar” anlaşmanın askıya alındığı açıklaması geldi. Başından beri bu kritik sürecin odağında diplomatik olduğu kadar lojistik açıdan da Türkiye duruyordu. Bugüne kadar yaklaşık 33 milyon ton tahıl Türkiye karasularında denetlenen gemilerle Boğazlardan geçerek ulaştı dünyaya. Rusya’nın tahıl koridorunu iki ay daha açık tutmaya ikna edildiği son tarih olan 17 Mayıs’ta İstanbul açıklarında yürütülen denetimi gazeteci olarak izleme olanağı bulmuştum.
Tahıl koridoru pratikte nasıl işliyordu?
Yağmurlu bir günde Zeytinburnu’ndan denize açılmıştık. Küçük teknenin kaptan köşkü, uluslararası bir zirvenin yapıldığı bir kongre merkezinin lobisi gibiydi. Varılan anlaşma uyarınca Birleşmiş Milletler, Türkiye, Rusya ve Ukrayna’dan yetkililer Ukrayna limanlarını terk eden her tahıl gemisini denetlemeye tabi tutuyordu.
Denetim için iki nokta oluşturulmuştu. Biri Karadeniz’de, Boğaz’ın hemen girişindeki “kuzey noktası”, diğeri ise Marmara Denizi’nde İstanbul’a yakın “güney noktası”. Boğaz girişinde bekleyen gemilerin arasından geçerek güney denetim noktasında üç gündür bekleyen “Pacific Rose” (Pasifik Gülü) gemisine ulaştık. 26 bin ton buğday taşıyan gemi, Ukrayna’nın Chornomorsk Limanı’ndan yola çıkmış ve o gün denetlenmeyi bekleyen diğer iki diğer tahıl gemisiyle birlikte sıraya girmişti.
Denetleme süreci şöyle işliyordu:
Önce geminin evrakları kontrol ediliyor, ardından mürettebata kimlik kontrolü yapılıyor, geminin mazot seviyesi, kamaralar ve tüm boş alanlar kontrol ediliyordu. Amaç izinsiz herhangi bir kişi ya da yükün bu koridordan geçmemesiydi.
Bu kontroller savaşın başından beri Rus ve Ukraynalı yetkililerin yan yana faaliyet gösterdiği ender alanlardandı. Yer yer anlaşmazlıklar olsa da süreç genel olarak sorunsuz işlemişti.
Geminin genç Suriyeli kaptanı Muhammed Belkıs Ukrayna’dan yola çıktıkları andan itibaren ortak koordinasyon merkeziyle koordineli olarak İstanbul’a kadar sorunsuz bir seyir gerçekleştirdiklerini anlatmıştı.
Denizden karaya seyir füzelerinin ateşlendiği, insansız hava ve deniz araçlarıyla saldırıların düzenlendiği yer yer sahipsiz mayınların bulunduğu ateş çemberinden rahatlıkla geçmişlerdi.
O gün ziyaretimizden sonra “Pasifik Gülü”nün bu güvenli koridordan geçen son gemilerden bir olup olmayacağı henüz belirsizdi.
Aynı gün öğleden sonra Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turuna hazırlanan Tayyip Erdoğan partisinin il başkanları toplantısında Türkiye’nin arabuluculuğu ile hayata geçen tahıl koridoru anlaşmasının iki ay daha uzatıldığını açıkladığında geçici süre için rahat bir nefes alınmıştı belki ama herkes bu anlaşmanın pamuk ipliğine bağlı olduğunun farkındaydı. İki ay sonra o ip inceldiği yerden şimdilik kopmuş gözüküyor.
Türkiye’nin arabuluculuk hamleleri ne kadar devam edecek?
Geçtiğimiz günlerde Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta düzenlenen NATO zirvesinde ve öncesinde yaşanan iki gelişme, Kremlin’in Ankara’ya karşı tutumunu gözden geçirebileceği şeklinde yorumlandı.
Oysa İsveç’in NATO üyeliğine yeşil ışık yakılması, belki zamanlaması dışında Putin yönetiminin beklemediği bir adım değildi. Rusya Erdoğan’ın pazarlığın bir aşamasında buna onay vereceğini biliyordu. Oysa bir başka sürpriz zirvenin hemen öncesinde gerçekleşmişti.
Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’nin Türkiye’ye gelerek Kremlin’in savaşın sonuna kadar Ukrayna’dan uzak kalmalarını beklediği beş Azov komutanını yanına alıp dönmesi, üstüne üstlük bu sürecin bir halkla ilişkiler faaliyetine dönüşmesi, Rus yetkililer tarafından Türkiye’nin arabulucu olduğu esir değişimi şartlarını çiğnemesi olarak yorumlandı.
Rusya’nın NATO içinde Türkiye gibi birçok alanda iş birliği yapabildiği bir ülkeden fayda gördüğü açık. Batı’nın da Rusya’yla pazarlık yapabilen ve gerektiğinde arabuluculuk faaliyetine soyunan Erdoğan’dan -genel kabulün aksine – çok da rahatsız olmadığı ortada.
İlkelerden çok pragmatizmin ön plana çıkarılmasından artık pek bir kimsenin rahatsız olmadığı bu karmaşık ilişkiler ağında her iki tarafı da memnun edebilecek bir orta yol bulmanın maliyeti her geçen gün artıyor. Gözüken o ki Kremlin bu ortamda Ankara’ya yeni bir “diplomatik zafer” sunma konusunda eskisi kadar istekli değil şimdilik. Erdoğan, Putin’in Ağustos ayında Türkiye’ye geldiğinde tahıl koridoru konusunun yeniden konuşulacağını açıkladı. Rusya’dan ise henüz Ağustos görüşmesine dair bir teyit gelmedi.
Erdoğan ayrıca bu süreçte Rusya’nın taleplerinin nasıl gerçekleştirilebileceği konusunu da ele alacaklarını söyledi. Bu talepler konusunda muhatabı Batılı ülkeler olacak. Rusya ve Batı’nın Türkiye’nin bu konulardaki arabuluculuğunu ne kadar vazgeçilmez gördüğünü anlamak için biraz da bu süreci takip etmek gerekecek. O zaman kadar İstanbul’da bulunan denetçiler ucu açık bir izne çıkmış gözüküyor.