
AYŞE YILDIRIM
Yolsuzlukla mücadeleye karşı çıkanlar ‘yolsuzluk avı’nda!
2015 yılının Ocak ayıydı, dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, "Kamuda Şeffaflık" paketini açıklamıştı. Siyasetin finansmanında şeffaflığı öngörüyordu paket.
Seçim sürecinde siyasi partilere yapılan yardımlara sınır getirilmesi, yolsuzluk ihbarında bulunan memurlara ödül verilmesi, mal bildiriminde bulunacak kesimlerin genişletilmesi, imar planlarında saydamlık gibi maddeler yer alıyordu pakette.
Davutoğlu’nun açıklamasından bir kaç gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP Grup Yönetim Kurulu üyelerini Saray'ına çağırdı.
Davutoğlu'nun açıkladığı Şeffaflık Paketinden rahatsız olmuştu. ‘Bu tip şeyler‘in açıklanmadan önce kendisiyle konuşulmasını istiyordu. En çok karşı çıktığı maddelerden birisi ise “TBMM'de grubu bulunan siyasi partilerin grup başkanvekilleri, genel merkez yöneticileri, il ve ilçe başkanlarına mal bildiriminde bulunma zorunluluğu getirilmesi“ydi.
"Böyle giderse görev alacak il ve ilçe başkanı bulamazsınız" diyordu partisinin yöneticilerine.
Çok daha sonra öğrendik ki aynı sözleri Davutoğlu’na da söylemiş Erdoğan.
"Ben bataklıkla mücadele etme kararı aldım. Bu mücadeleyi ben yürütürken hem parti içinden engellendim hem bizzat Cumhurbaşkanı tarafından bana 'Bunları çıkarırsanız görev alacak bir ilçe başkanı bulamazsınız' dendi“ diyordu Davutoğlu.
O dönem AKP’de siyaset yapan Ali Babacan da yolunu ayırdıktan sonra ‘yolsuzluk‘ üzerinden Erdoğan’a yüklenirken benzer şeyleri söylüyordu:
“Biz yolsuzlukla mücadele, şeffaflık, imar rantları konusunu çalışıp sunduğumuzda bize ne diyordu? ‘Bunları yaparsak il başkanı, ilçe başkanı bulamayız’ diyordu.”
CHP'ye dört koldan saldırı
İşte bu anlayış bugün yargısıyla, yandaşıyla, siyasetçisiyle, trolüyle dört koldan CHP’ye saldırıyor.
Belediye başkanlarını, belediye başkan yardımcılarını ya “kent uzlaşısı“ndan “terör“ suçu çıkararak tutukluyor ya da “yolsuzluk“ iddialarıyla.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’na soruşturma üzerine soruşturma, dava üzerine dava açıyor, yetmiyor diplomasını iptal ettirmeye kalkıyor.
CHP’nin genel başkanının değiştiği kurultayına, İstanbul İl Kongresi’ne soruşturma açıyor.
CHP kurultayında Kılıçdaroğlu’na imza veren 700 civarındaki delegenin SGK kayıtları isteniyor. Hangilerinin kurultaydan sonra belediyelerde işe girdiğine bakılıyor!
İkinci tur oylama öncesi Kılıçdaroğlu’nun adaylıktan çekildiğini iddia eden gazetecilerin hesapları MASAK’a incelettiriliyor!
Yetmiyor, Laleli’de dört döviz bürosundan kurultaya döviz taşındığı iddiası üzerine söz konusu döviz bürolarının kamera kayıtları isteniyor!
İBB İştiraklerinden Medya A.Ş. üzerinden yolsuzluk soruşturması yürütülüyor; içine “gazeteciler, sosyal medya ünlüleri, sanatçılar, medya kuruluşlarının ekleneceği“ söyleniyor!
Çeşitli mecralarda “40 kişilik gazeteci listesi“nden söz ediliyor!
Yolsuzluk soruşturmasının İmamoğlu’na uzayacağı yazılıyor, söyleniyor…
Saray kalemleri “CHP’li belediyelerin vatandaşın vergilerini ve kamu kaynaklarını sömürmesine müsaade edilemez“ diyor.
İsim verilerek başka belediye başkanlarına yönelik yeni soruşturmaların yolda olduğu söyleniyor.
Yetmiyor, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin açtığı Kent Lokantası’nda dört çeşit yemek, bir tatlı, bir meyve ve suyun 40 TL’den satılmasının dikkat çekici bir örnek olduğunu söyleyen gastronomi yazarına bile “örtülü reklam“ soruşturma açılıyor.
Hani Türkiye’yi tanımayan, bilmeyen de iktidarın büyük bir “Temiz Eller“ operasyonu başlattığını düşünebilir.
Gelin görün ki bu “operasyonlar“ sadece CHP’li belediyelere yönelik.
Dert gerçekten yolsuzluksa...
İktidarın derdi gerçekten de yolsuzluk ve usulsüzlükle mücadeleyse kendi belediyelerine yönelik bir kaç “küçük“ iddiayı anımsatalım.
Hem de öyle çok uzağa filan da gitmeden.
31 Mart 2024 yerel seçimlerinde İstanbul’da CHP’ye geçen Üsküdar, Tuzla, Beykoz, Çekmeköy ve Eyüpsultan belediyelerinde seçimden hemen önce ihale ve satış yöntemiyle milyonlarca liranın usulsüz bir biçimde harcandığı ortaya çıkmıştı.
Anımsadınız mı?
Bugün CHP’li belediye başkanı Alaattin Köseler’in “ihaleye fesat karıştırmak“ iddiasıyla tutuklandığı Beykoz belediyesinde mesela…
AKP’li belediyenin seçimden bir kaç hafta önce 1 milyon 800 bin liralık “oyun grupları alımı ihalesi“ sözleşmesi yaptığı ortaya çıkmıştı hani.
Seçimlerden bir kaç gün önce AKP’li Üsküdar Belediyesi'nce yapılan 1 milyon 920 bin liralık Su Böreği ihalesi vardı mesela… 4 milyon 704 bin liralık "baskılı porselen kupa alımı" ihalesi ve 2 milyon tutarındaki "sütlü tatlı alımı" ihalesi…
Peki AKP’li Tuzla belediyesinde yine seçimlerden bir iki hafta önce yapılan 2 milyon 943 bin lira tutarındaki "Hoş Geldin Bebek ve Tuzla'ya Hoş Geldin projeleri kapsamında hediye seti alımı" ihalesine ne demeli. Aynı tarihlerde yapılan 62 milyon 458 bin liralık park bakımı, revizyonu işleri ihalesi de cabası...
Ya Sancaktepe'de seçimden üç gün önce imzalanan 1,5 milyon liralık "elektrikli hizmet aracı alımı" ihalesi...
Sadece İstanbul’da da değil mesela Kırşehir’de AKP’li bir belediye meclis üyesinin yeğeni tarafından seçmenlere gönderilen 5 bin liralık “oy parası“ iddialarına ne oldu?
Peki belediyeyi Yeniden Refah Partisi’ne kaptıran AKP’li Yozgat Belediyesinin kasasından seçimden iki gün önce usulsüz biçimde Yozgat Bozokspor futbolcularına aktarılan 18 milyon TL’yi anımsadınız mı?
Sütlü tatlılar, börekler, oyun grupları, hediye setleri…
Siyasetin finansmanının şeffaflaşmasına “il başkanı, ilçe başkanı bulamayız“ diyerek karşı çıkan bir anlayışın bugün gerçekten yolsuzlukla mücadele verdiğine inanacak mıyız?
Ama gerçekten böyle bir niyetleri varsa nereden başlayacaklarını da bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan söylemiş zaten