SEDAT BOZKURT
Bir Anayasamız var mı?
SEDAT BOZKURT
Memleket döndü dolaştı, yine Anayasa tartışmalarına geldi. Ortada uygulanmayan bir Anayasa olmasına karşın kabahat yine Anayasa'nın oldu. Uygulanmadığı halde suçlu olduysa demek bir de uygulansa memleketin başına neler gelecek?
Hiçbir memlekette olmadığı kadar Anayasa tartışmalarının yaşandığı bir yer burası. Bunun nedeni de hep politik. Anayasa Mahkemesi'nin kararını tanımayan ağır cezadan sonra hem Anayasa Mahkemesi'nin kararını tanımayan, hem de verdiği bir karar için suç duyurusunda bulunan bir Yargıtay Ceza Dairesi var ülkede. Levent Kırca skeçlerine döndü gerçekten memleket. Her şey ancak skeçlerde olacak kadar acayip…
Aslında buna yakın acayiplikler ülkemizde daha önce de yaşanmadı değil. 12 Eylül’de asker darbe yaptı, Anayasa'yı ve Anayasal düzeni ortadan kaldırdı. Silah zoruyla Anayasa'yı ve Anayasal düzeni ortadan kaldıran askerler gencecik insanları “Anayasa'yı ve Anayasal düzeni zorla ortadan kaldırmaya teşebbüs ettikleri” iddiasıyla yargılayıp astılar, mahkûm ettiler. Çok acayip ama bu yaşandı. Turgut Özal’ın “Anayasa'yı bir kez deleceğiz ama ne yapalım” sözlerini de hatırlayalım. Demek ki Anayasa bir ya da birkaç kez delinebiliyormuş!
İktidarın önünde herhangi bir engel ya da sıkıntı yaratmayan bir Anayasa var. Ne yapmak istiyorlarsa yapabiliyor ama buna rağmen ısrarla yeni Anayasa'yı dillendiriyorlar. Bütün Anayasa değişikliklerinde olduğu gibi burada da önüne politik bir fayda koydukları kesin. Bu söylenmiyor doğal olarak. Bunun yerine “sivil bir Anayasa” tezi dillendiriliyor. Oysa 12 Eylül Anayasası'nın adının dışında her şeyi değiştirildi. “İçinde sıkıntı yaratan madde nedir, neyin değişmesini istiyorsunuz?” sorusuna yanıt alamıyorsunuz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir kez daha aday olmasının TBMM’nin alacağı erken seçim kararı dışında, bu Anayasa'da kendisine zorluk yaratan hiçbir düzenleme mevcut değil.
Dillendirilen “sivil Anayasa” tanımı da sıkıntılıdır. 100 yıllık cumhuriyet tarihinin en demokratik Anayasası'nı bir darbe sonrasında atanmışların oluşturduğu parlamento 1961 yılında yapmıştır. Bu demokratik Anayasa seçilmişlerin oluşturduğu parlamentolar tarafından antidemokratik hale getirilmiştir.
Erdoğan mevcut Anayasa'nın varlığından rahatsız. Bir de kendisi ve çevresi ülkede her şeyin miladı olmak, her şey kendileriyle başlasın istiyorlar. Meseleyi “Ülkede var olan her şeyi biz yaptık Anayasa'yı da biz yaptık” noktasına getirmek istiyorlar, bu tezimi destekleyecek onlarca örnek hemen aklınıza gelir. O nedenle ihtiyaçları yeni bir Anayasa değil “Anayasasız olma” hali.
Özal dürüstçe “anayasayı bir kez deleceğiz” demişti. Bunu söylemesinin nedeni de özel televizyonlara olanak tanınması. Çünkü oğlu ilk özel televizyonun kurucusuydu. Ve o dönem Anayasa'ya göre televizyon yayıncılığında devlet tekeli vardı. Hemen “Ha bu çok önemli mesele değilmiş, özel televizyonların önünü açmak demokratik bir niyet” demeyin lütfen. İşte mesele bugüne aynen böyle geldi.
Halkın seçeceği ilk Cumhurbaşkanı seçimine ilk Anayasa ihlali ile başladık. Devlet olanaklarının köküne kadar kullanılmasını, adil olarak hiçbir seçimin yapılmamış olmasını bir kenara bırakın. Cumhurbaşkanı adayı olmak için kamu görevinden ayrılması gerekiyor Anayasa'ya göre. Başbakanlık bir kamu görevidir. Çünkü hakaret ettiğiniz zaman “kamu görevlisine hakaretten” yargılanıyorsunuz. Başbakanlık görevindeyken Cumhurbaşkanı adayı oldu. Ve seçildi. Anayasa’nın 101’inci maddesi “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer” diyor. Bu oldu mu, hayır. Yaklaşık 20 gün İstanbul milletvekili olarak AKP Genel Başkanlığı ve Başbakanlık makamını elinde tutmak için seçilmiş bir Cumhurbaşkanı konumuyla bu sıfatlardan vazgeçmedi. Burada Anayasa'yı çiğnemesine neden olan korku, yola birlikte çıktığı arkadaşlarına makamları kaptırmamaktı. Anayasa'yı ihlal etmek için kime göre “iyi bir neden” olabilir bu?
Anayasa Mahkemesi’ne bu dönem yapılan en önemli eleştiri faaliyetlerini denetlediği yasama organının yerine kendini koyması. Denetlediğine göre teknik olarak üstünde. Atanan bütün üyeler, (hatta bazıları atama yolları da zorlanarak atandı) AKP içinden seçilen Cumhurbaşkanları döneminde atandı. Şu anda görev yapan üyelerin 3’ü Gül döneminde atandı. Başkan Zühtü Aslan ile Emin Kuz’un görev süresi de 6 ay sonra sona eriyor. (Onların yerine gelecek isimlerin niteliklerini tahmin edebilirsiniz) Üyelerinin tamamını atadığınız kurumun görev alanını bilmiyor olabilir misiniz? Erdoğan’a göre mahkeme son dönemde çok yanlış kararlar vermiş. Neye göre yanlış? Danışman olarak yanında bulunan avukatlara göre mi? Ya da iktidarın politik faydasına göre mi?
Anayasa Mahkemeleri hukuki temelleri olan politik kararlar verir. Üyelerin dünyaya bakışı, politik kimlikleri kararın oluşumunda ortaya koydukları görüşler nedeniyle etkendir. Üyeler değişince mahkemenin kararlarının değiştiğini görüyoruz. Bunu bir kez daha yeni üyelerle birlikte göreceğiz.
Anayasa Mahkemesi'ne yönetilen eleştirin daha kalınını 2 kez yaşadık. İktidara fayda sağlayan bu pratiklerin üzerinde bile durulmadı. Hatta bir tanesinde “Atı alan Üsküdar’ı geçti” bile dedik meseleyi hukuki ve Anayasal düzlemde tartışmak yerine…
YSK, 16 Nisan 2017 referandumunda seçim yasasının açık hükmü olan “mühürsüz zarflardaki oylar geçersizdir” kuralını, kendisini tam da bugünün eleştirisi olan yasama organı yerine koyarak “geçerlidir” yaptı. Ve yine bugünün özellikle MHP kanadının Anayasa Mahkemesi’ne eleştirisinin aynısı olarak YSK’yı kararları yönünden denetleyecek bir kurum yoktu. MHP de o zaman bunu eleştirmedi AKP de. Aynı şekilde Erdoğan’ın 3. kez aday olmasının önü YSK kararıyla ve Anayasa yorumuyla değil, bizzat Anayasa'nın ilgili maddesi dikkate alınmayarak onaylandı. Referandumda yasama organından rol çalan YSK, yasayı, Cumhurbaşkanlığı seçiminde de Anayasa'yı değiştirdi. YSK’nın yasa ve Anayasa yaptığı yerde Anayasa Mahkemesi’nin aslında neler yapabileceğini de düşünmek lazım. (Bugün tartışma konusu olan görev alanlarını bizzat AKP yaptığı Anayasa değişiklikleri ile belirledi. Bu da bilgi olarak bir köşede bulunsun)
Anayasa Mahkemesi ilk kez tartışmalı kararlar vermiyor. Kurulduğu günden bu yana verdiği kararlar her yargı kararı gibi doğal olarak tartışmalıdır. Ama ilk kez Anayasa çiğnenerek Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmıyor, hem de Yargıtay ve mahkemeler tarafından. AKP’nin daha doğru ifade ile Erdoğan’ın yargı sistemine ilişkin 2 ayrı yazı yazmıştım. 6 Mart 2022’de gazete Duvar’daki yazımın başlığı “Türk yargısı otopsi raporudur” Başlık yazıyı anlatmaya yetiyor zaten. 1 Mayıs 2022’de de kısadalga.net’te “Memleketin en sıkıntılı alanı yargı” başlığıyla sistemin işleyişini bazı örneklerle anlatmıştım. Buralara nasıl gelindiğini anlatması açısından bu 2 yazımın linklerini aşağıda bulabilirsiniz. Okumanızı öneririm.
Memleketin en sıkıntılı alanı yargı
Her iki yazımdaki ileriye yönelik bazı olumlu beklentiler, o zaman halen yargıya ilişkin, otopsi raporuna karşın umut bulunduğunu da hatırlatıyor. Örneğin İstanbul Sözleşmesi'nin mutlak iptal edileceğine ilişkin. Öyle ya bugün “muhtelif güçlerin alanına girdiği için kutsal sayılan TBMM’nin onayladığı uluslararası anlaşma, yürütmeyi tek başına temsil eden tek imza ile yok sayılamaz” gibi. Aynı şekilde daha önce beraat ettiği davadan Osman Kavala’ya verilen -hem de müebbet- cezanın onaylanmasını beklemek de gerçekten acayipti. Ama oldu işte.
Meseleyi sonuca bağlayalım. Cumhurbaşkanlığı sistemine geçerken Devlet Bahçeli Anayasa değişikliklerini nasıl savundu: 'Anayasayı fiili duruma uygun hale getireceğiz'. Yani fiili durum Anayasa'nın sınırları dışındaydı, bir Anayasa ihlali söz konusuydu. Şimdi bunu, bu kadar açık söylemiyorlar. Ama plan ortada: Anayasa, tekrar Anayasa Mahkemesi'nin kararları uygulanmayarak yaratılan fiili duruma uygun hale getirilmek isteniyor…