SEDAT BOZKURT
Bırak dağınık kalsın
SEDAT BOZKURT
Türkiye siyasetini, sadece askeri darbeler toparlanamayacak şekilde dağıtmamıştır. Bizzat siyasetin içinde yer alan ve iktidar olmuş partiler de en az askeri darbeler kadar zarar vermiştir siyasete. Hiçbir siyasi parti iktidara geldikten sonra, demokratik siyasetin, temsilde adaletin önünü açacak düzenleme yapmamıştır. Tam tersine kendisine fayda sağlayacak düzenlemeler yapmıştır. Bunun başında da seçim yasası gelmektedir. AKP iktidarında bunun en kalınına tanıklık yapıyoruz. Özellikle 2017 referandumuyla geçilen tek adam sistemi ve seçilebilmek için gerekli olan yüzde 50 artı bir oy “10 askeri darbe etkisinde” bir siyasi yıkım yaratmıştır. Bugün ittifaklar üzerinden yaşanan tartışmaların temel nedeni budur.
Tercih olmayıp bir zorunluluk haline gelen seçim ittifakları, sorun çözen değil, sorun üreten organizasyonlar halini almıştır. Cumhurbaşkanlığı sistemine ittifaklardan ya da koalisyon hükümetlerinden kurtulmak için geçildiğini savunan iktidar partisi, 28 Mayıs’taki 2’nci tur oylamada bu sözlerini tekzip edercesine 6’sı siyasi parti, 1’i kendisinin rakibi, 7 parçalı bir seçim ittifakı ile zafer fotoğrafı verdi. Ve Cumhur İttifakı, partilerin de anlamını yitirdiği bir model halini aldı. Varlık nedeni sadece Erdoğan’a seçim kazandırmaktı. Karşılığında da muhtelif sayıda milletvekili elde etmek. Bu faydacı yaklaşım, MHP ile Hüda Par’ı, Yeniden Refah ile DSP’yi yan yana getirdi. Millet ittifakı 6 ayrı kimlikli partilerden oluşsa da burada Cumhur İttifakından ayrışıyordu. Somut ve yazılı metin haline getirilmiş politik hedefleri vardı.
(Aslında temel politik yaklaşımlara bakıldığı zaman İyi Parti, CHP ve DP gibi Deva, Gelecek ve SP de birbirlerine çok yakındılar. Millet İttifakı, 2 ayrı politik kategoride tanımlanabilirdi. Politik hedefleri de benzerdi. Oysa Cumhur İttifakı'nda Erdoğan, kendisine en karşı olan partileri yanına alarak onlardan bir ittifak oluşturdu)
Seçim ittifakları Türkiye’nin çok partili hayatı kadar eskiye dayanıyor. 1946 yılında ilk çok partili seçimlere, iktidarda olan CHP’nin yaptığı seçim yasasının sistemi ile gidildi. Bu sistem çok basitti ve seçim bölgesinde oyların çoğunu alan o bölgedeki tüm milletvekilliklerini kazanıyordu. 1946’da bu CHP’nin işine yarasa da 1950, 1954 ve 1957 seçimlerinde bu sistemin ekmeğini, rakibi DP yedi. 1950 seçimlerinde oyların yüzde 53,3’ünü alan DP, TBMM’deki sandalye sayısının yüzde 83,8’ine sahip olmuştu. Temsilde çok büyük bir adaletsizlik vardı.
Bu adaletsiz tabloyu aşmak için 1954 seçimleri öncesinde, Türkiye’de, ilk seçim ittifakı görüşmeleri CHP ile Cumhuriyetçi Millet Partisi (CMP) arasında yapıldı ve başarısız oldu. 1957 seçimlerine gidilirken, ülkede yaşananlar da göz önünde bulundurulduğunda, seçim ittifakı muhalefet partileri için bir zorunluluk haline gelmişti. İttifak görüşmelerine, CHP ile CMP’nin yanına, DP’nin antidemokratik ve keyfi uygulamalarına nitelikli bir biçimde itiraz ederek, iktidar partisinden ayrılanların kurduğu Hürriyet Partisi de katıldı. Görüşmeler sonunda, bu 3 parti seçimlerde ittifak yapacaklarını duyurdu. Bu aşamada artık gelenek olan iktidarın hamlesi geldi. DP yasal bir düzenleme ile seçim ittifaklarının önünü kesti. (Benzerine, 14 Mayıs seçimleri öncesinde değiştirilen seçim yasasında tanıklık yaptık. Bir önceki seçimlerde ittifak içindeki partilerin aldıkları oylar birleştirilip sonuca etki ederken, seçimler öncesi yapılan yeni düzenleme ile bu ortadan kaldırıldı ve ortak liste bir nevi zorunlu hale getirildi. Cumhur İttifakı bu düzenlemeyle millet ittifakında ciddi sıkıntı yarattı ama kendisi uygulamayarak sonuç aldı).
1960’tan sonra da Türk siyaseti koalisyon hükümetlerine tanıklık yaptı. İlk koalisyon hükümeti, çok ilginç bir biçimde DP’nin devamı olarak kurulan Adalet Partisi (AP) ile onun en büyük rakibi CHP arasında kurulmuştur. 6 ay kadar da ömrü olmuştur. Koalisyon hükümetlerinin başarısı hep tartışma konusudur. Pratiklerine bakıldığı zaman başarısızlıkları daha ağır basıyor. Millet ittifakı seçimlerin kazanılması halinde bir koalisyon hükümetine dönüşecekti. Bunun modelini de açıklamıştı. Burada tartışmalı olan Cumhur İttifakı. Bu ittifakın seçimle sınırlı olup olmadığı bilinmiyor. Devletin muhtelif organizasyonlarına, seçim ittifakında yer alan partilerin tamamı katılıyor. Katılıyorlar ama hangi sıfatla katıldıklarını bilmiyoruz. Gösterişli alanlarda, devleti yöneten politik pozlara bürünen Cumhur İttifakı ortakları pek çok meselede muhalefetten rol çalarak o alanda siyaset yapıyorlar. Doğal olarak bir anda kim iktidar, kim muhalefet karışıyor. Emeklilerin maaş zammında olduğu gibi.
Cumhur İttifakı'nın durumu
Cumhur İttifakı'nda da işler “şahane” değil. Milletvekili sayısını muhafaza eden ve yüzde 7’ye indirilen seçim barajının üzerinde kalma hedefi olan MHP’de keyifler yerinde. Hüda Par sistem tarafından meşrulaştırıldı ve TBMM’de, sistemi tarihsel ve kurumsal tüm yapılarıyla reddeden fikirlerinden ödün vermeden varlık gösteriyor. Yeniden Refah Partisi (YRP), Cumhur İttifakı'nda kendi amblemi ile seçimlere girmenin yolunu açarak kendi gücünü test etti. Seçim sürecinde sürekli olarak AKP’li adayların “onlara verdiğiniz oy çöpe gider” propagandası ile karşılaştıkları için tepkililerdi. Bu tepkilerini şimdi mevcut olumsuz ekonomik tablo üzerinden dile getiriyorlar. AKP ile sokağın tepki verdiği meselelerde hemen ayrışarak, oradan gelecek muhafazakâr oylar için seçenek oluşturmak istiyorlar. Bu, AKP’nin uzun süre kabulleneceği bir durum değil.
Yerel seçimler sonrasında MHP’den de aynen YRP’den olduğu gibi, iktidarın enkazının altında kalmamak için kendisini onun yanından uzaklaştıracak hamleler bekleyebiliriz. Çünkü İyi Parti’nin, MHP üzerinde yarattığı baskı, son seçimle bertaraf edildi. MHP’lilerin oyunun artık MHP dışında gidecek adresi yok.
Devlet Bahçeli’nin rahatlamış halinin nedeni bu. Bu nedenle, muhalefet partileri ile ilgili konuşarak eğleniyor. “Manili” komşuluk önerisi notunu İyi Parti’ye iletmeden önce de CHP içindeki tartışmalara değinmişti. Hem de TBMM çatısı altında ve bir soru üzerine. Orada da “CHP’nin başında sınıf arkadaşımın (Kılıçdaroğlu) kalmasını isterim, o olmaz ise Özgür Özel gelsin Ekrem İmamoğlu’nun yerine” diye açıklamalarda bulunmuştu.
AKP istikrarlı hale gelen oy kaybını önlemeye çalışıyor. Partide dinamizm sağlamak için, 7 Ekim’de olağanüstü büyük kongresini, üstelik hiçbir ihtiyaç yokken topluyor. Yeni isimler, muhtelif makamlara getirilerek biraz parti içi hareketlilik sağlanacak. İl başkanlarının büyük bölümü değiştirildi. Recep Tayyip Erdoğan en rahat yerel seçimine hazırlanıyor. Cumhur İttifakı olarak yerel seçimlere katılacakları kesin. MHP’nin bugünden sokaklarda boy gösteren afişleri de bunun işareti. HDP’nin güçlü olduğu yerlerde devleti arkasına almış ve MHP tarafından da desteklenen Hüda Par’lı adayların olduğu bir Cumhur İttifakı karşımızda yer alacak. İfade etmesi bile acayip bir tablo ile karşı karşıya kalacak memleket.
Yüzde 7 oy kaybetmiş olmasına karşın öz güvenle hareket eden bir AKP ve Erdoğan var. Bunun en büyük nedeni millet ittifakının bitmiş, bu ittifakı oluşturan partilerin içine kapanmış olması. İyi Parti toptan siyasetin dikkatinin kendi üzerine toplanmasını istiyor. Bunun için bir milat oluşturdu, 26 Ağustos. Herkesin Meral Akşener’in ne söyleyeceğini merakla beklediklerini sanıyorlar ama tablo öyle değil. Açıklamalarıyla Türkiye’de siyaseti etkileyecek, hattını, hatta zeminini değiştirecek parti İyi Parti değil, lider de Akşener değil. Onun, daha önceki karar ve açıklamalarla ülkenin kaderini değiştiren siyasetçinin kim olduğu iyi biliniyor.
(İyi Parti’nin pek çok nedenden dolayı Cumhur İttifakı'nda yer alması veya millet ittifakıyla arasına mesafe koyması isteniyor. Bu mesafe yerel seçimlerde sonuca etki edecektir. Uzun vadede de TBMM’nin Erdoğan’ın tekrar cumhurbaşkanı adayı olabilmesi için erken seçim kararı alması gerekmektedir. Bu da 360 milletvekili ile mümkün. Bu günkü Cumhur İttifakı'nın sayısal çoğunluğu buna yetmiyor. Yarına yığınak yapması gerekiyor sadece bu uzun vadeli hedef için)
İyi partinin politik tutumundaki gelgitler, hep onun üzerinden yorumlar yapılmasına neden oluyor. Kurulduğu günden bu yana “Cumhur İttifakı'na her an katılabilir” şüphelerini bir türlü bertaraf edebilmiş değil. Bunun nedenlerini dışarıda arıyor olmaları da bu şüpheleri sürekli arttırıyor. 24 Haziran 2018 seçimlerinde çatı adaya “ben aday olacağım ve kazanacağım” diye itiraz ederseniz, 14 Mayıs 2023 seçimlerinde ise “kazanamayacak” aday diyerek yine çatı adayına itiraz ederseniz politik olarak bulunduğunuz yer hep “tartışmalı”, durumunuz da hep “itiraz eden” olur.
Önemli bir ayrıntıyı da bu hengamede atlamayalım, İyi Parti MHP’den “parti içi demokratik katılım yolları” kapatıldığı için ayrılanlar tarafından kurulmuştu. Son kurultayda İyi Parti’de de “parti içi demokratik katılım yolları”nın kapatıldığını kimse fark etmedi. Kurultayda blok liste onaylandı.
Bir başka detay da Akşener, bugün birlikte olmayı “hata” gördüğü CHP seçmeninden meydanlarda oy istedi. Ne Kemal Kılıçdaroğlu ne Mansur Yavaş ne de Ekrem İmamoğlu bir kez bile partilerine CHP’ye oy istemediler. Yerel seçimlere kendi adaylarıyla gideceklerini çok iddialı dile getiriyor İyi Parti temsilcileri. İyi Parti’nin son seçimde aldığı oy belli. Matematikteki 4 işlemle bunun anlamlı olup olmayacağını hemen bulabilirsiniz. İşin bir de politik tarafı var. CHP aday gösterse, siz cumhurbaşkanlığına layık gördüğünüz İmamoğlu ile Yavaş’ın karşısına aday mı çıkaracaksınız? Ayrıca Ankara belediyesinden 2 İyi Parti milletvekili çıktı, bir tane bile CHP milletvekili adayı çıkmadı.
Bütün bunlar nasıl düzelir diye sorarsanız cevabı, tam o berber fıkrasındaki 3 tel saçı olan, sağa taranınca biri, sola taranınca 2’ncisi kopunca, müşterinin söylediği “bırakın dağınık kalsın” gibi yani…