Çevre Bakanlığı İliç'teki madeni neden kapatamaz?

ekran-resmi-2022-06-28-07-19-09.png

İliç’te bir avuç yaşam savunucusu uzun zamandır mücadele veriyor - Fotoğraf: Umut Can Fırtına- BirGün gazetesi


Altın madeni demek, bir bölgenin ekolojisini, dolayısıyla insanını mahvetmek demek. Bu kadar net.

Yabancı şirketler, yoksul ülkelerde yatırım yapıyor çünkü kendi ülkesinde böylesine hunharca, hukuksuzca ve ucuza emek, doğa sömürüsü yapamıyorlar. Kanadalı altın şirketleri gibi.

Vahşi ağaç kesimiyle başlayan, içilebilir su kaynaklarını tüketen, canlı yaşamını tehdit eden, bölgenin ekolojisini geri dönüşsüz değiştiren altın madenciliğinin en büyük riski, altın işlemede kullanılan zehirli kimyasalların hava, su ve toprağa karışması.

İşte bu yüzden başta Kaz Dağları olmak üzere, ülkede altın madenciliğine karşı yıllardır mücadele veriliyor. Devlete ve şirketlere sorarsanız maden işletmelerinde “her şey kontrol altında”, bölgeye verilen zarar telafi edilecek, siyanür desen koparılan yaygara boş…

Felaketin ne kadar büyük ve yakın olduğunu, son olarak Erzincan-İliç’te gördük: Kanada ve Çalık Holding ortaklığındaki Anagold Madencilik’in işlettiği Çöpler altın madenindeki siyanür borusu patladı.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, “en üst sınır” olan 16 milyon 441 bin lira idari para cezası kesmesini sadece komik değil, acıklı buluyorum… Düşünün, bölgedeki canlı yaşamını nesiller boyu tehdit eden facianın sorumlusu, 16,5 milyon lira ile paçayı kurtardı!

Bu miktar değil ceza, madene 1 milyar dolar yatırım yapan, milyarlarca dolar kâr eden şirketler için çekirdek parası bile değil! Şirketin faaliyeti durduruldu, ancak kapısına kilit vurulmadı. Olay gündemden biraz düştüğünde 'faaliyetlerine' tekrar başlaması şaşırtıcı olmaz. Zaten bakanlık, 'iyileştirme' yapıldıktan sonra madenin açılacağını şimdiden söylüyor

SİZİ GÖNÜL RAHATLIĞYLA ZEHİRLEMEYE DEVAM EDECEĞİZ!

Asıl sorun, adında “çevre” ve “iklim değişikliği” geçen Bakanlığın, bu ve benzeri yatırımlara olur vermesi. Denizlerden ormanlara, dağlardan derelere, çevre kıyımını görmezden gelmesi. Çevre felaketi gözle görülür şekilde yaşanıp basına sızınca göstermelik ceza ve “incelemeler”le göz boyaması. Ve yıllardır süren katliamların değil azalması, artması. Neymiş, iklim değişikliğiyle mücadele edecekmiş!

Siyanür sızıntısıyla ilgili birbiriyle çelişkili, ciddiyetten uzak açıklamalar vahameti doğruluyor. Valilik, 20 ton siyanürün Fırat nehrine değil “kuru dereye” aktığını iddia ediyor. Yerelden gelen bilgi ise basbayağı Fırat’a bağlanan dereye aktığı. Aynı gün çekilen videolar da kanıtı.

Bu arada sosyal medyada Fırat’ı kıpkızıl gösteren bazı fotoğrafların başka zaman ve yerde çekildiği de ortaya çıktı. O fotoğraflar, Çöpler’deki sızıntıya ait değil fakat bir ekoloji felaketi yaşandığı gerçek.

Jandarma tutanağında “20 ton civarı siyanür boşaldı” denmesine karşılık Anagold şirketi, beş gün gecikmeyle “Tonlarca değil, 8 kilocuk siyanür aktı” açıklaması yaptı. “Temizliği” sanki ev temizliği yapar gibi, hemencecik halledivermişler!

Meali: Korkacak bir şey yok, sizi zehirlemeye gönül rahatlığıyla devam ediyoruz…

“ŞİRKET 6 MİLYAR DOLAR KAZANIYOR, DEVLET 117 MİLYON”

Türkiye'nin ikinci en büyük altın madeni, Erzincan İliç’e bağlı Çöpler, 12 yıldır faaliyette. Bu ilk felaketi değil. Basında “Erzincan İliç Türkiye’nin Çernobil’i mi olacak” başlıklı haberler hep yapıldı.

Siyanür ve sülfürik asidin, buharlaştırma makineleri ile atmosfere verildiği, ilçede tarım ve hayvancılığın olumsuz etkilendiği iddiaları üzerine başvurusuyla bölgede sözde keşif yapılmıştı. Tabii ki bilirkişi heyeti bağımsız değildi, yetersizdi…

Şirket, Ekim 2021’de kapasite artışı için ÇED onayını aldı: Böylelikle 200 futbol sahası büyüklüğündeki zehir atık havuzu, üç katına çıkarılacak.

Türk Mühendis ve Mimarlar Odalar Birliği (TMMOB) ve bölge sakini, emekli makinist Sedat Cezayiroğlu, yıllardır İliç’te hukuk mücadelesi veriyor. İki yıl önce, Gazete Duvar’dan Osman Çaklı’nın haberinde Cezayiroğlu şöyle demişti:

Şirketin çıkardığı altından kazandığı para, 6 milyar dolar. Buradan devlete verilecek para, vergi indirimiyle yalnızca 117 milyon dolar.”

Tabii ki şirket, bu iddiaları cevaplandırmamayı tercih etti.

A veya B partisinin kötü yönetiminden öte, en büyük meselemiz devasa bir yolsuzluk ve şeffaflık sorunu. Devleti, kurumlarını ve şirketleri denetlemekle yükümlü sivil toplumun, akademinin, uzmanların kriminalleştiriliyor, bağımsız denetim engelleniyor. Bu nedenle bölgede bağımsız numune toplanıp, bağımsız laboratuvarlarda incelenmedikçe yapılan açıklamalara inanmak mümkün değil.

İliç’teki gibi belki yüzlerce örnek vardır; bir şirketin gözünü diktiği yerde yerel ve merkezi yönetimlerle köylüleri kandırması, maaşa bağlayarak susturması. Sırf 5-10 yıl “iyi kazanırım” diye, bile bile köylünün çevre ve emek talanına ses çıkarmaması.

İnsansızlaştırılan, değersizleştirilen, satılan Anadolu’nun dağı, suyu, ormanı, kıyısı ve canlısı can çekişiyor. Taşı toprağı suyu satılık, ama ne yazık ki bazı köylü ve bilim insanları da satılık. Bir avuç yerel hareketi ve birkaç onurlu bilim insanını, gazeteciyi desteklemek, sahip çıkmak her zamankinden değerli.

Bu talana dur dememiz, bundan sonra benzer çarkların dönmesini önlememiz şart.

Önceki ve Sonraki Yazılar
MEHVEŞ EVİN Arşivi
SON YAZILAR