MEHMET DEPREM
Bahar temizliği
Kandilli Rasathanesi’nin uygulamasını telefonuma indirdim. İki haftadır sürekli bakıyorum.
Depremin olduğu yerlerde geçti çocukluğum ve delikanlılığım.
Artçılara bakıyorum. Köy köy kasaba kasaba biliyorum her yeri.
Elbistan’da doğdum. Maraş’ta okudum. Antakya’da yaşadım. Malatya’da askerlik yaptım.
Denizi ilk defa Samandağ’da gördüm.
Sayısız kere Antep’e, Adana’ya gittim.
En acı yemeklerini de en şahane tatlılarını da aynı iştahla yedim..
…
İrili ufaklı depremin olduğu her yerle ilgili en az birkaç anım var. Köylerin, kasabaların tüm eski ve yeni adları zihnimde. 4 yıldır uzakta yaşasam da tüm bilinçaltım tam o fay hattında oluştu.
Yazları doğduğum topraklara gitmeyi hiç aksatmadım. Her yıl mutlaka gidip kendimi o aidiyete bıraktım. Kime iyi gelmez ki o coğrafi şefkat.
Şimdi ben bencilce darmadağın hatıralarıma üzülürken milyonlarca insanın geleceği paramparça oldu. Evler yeniden yapılır. 20 yıldır işimiz gücümüz beton dökmek zaten.
Mesele orada yeni hayatların nasıl kurulacağı.
Teşbihte hata olmaz.
Behzat Ç. dizisinde savcı sevgilisi aşkları için hiç hareket etmeyen Komiser Behzat’a “Dünyanın ekseni kaydı Behzat, 12 cm yerinden oynadı sen bana 1 cm bile yaklaşmadın! Saplantılısın…Behzat” diyordu.
6 Şubat’ta deprem olmadı; adeta Maraş, Antep’in, Antep Antakya’nın, Antakya, İskenderun’un üzerine düştü. Onbinler öldü ama iktidar cenahında tek koltuk bile yerinden titremedi.
Türkiye toprağı 3.5 metre kaydı ama muktedirler çatal, kaşığın titremediği o mucize züccaciye mağazası gibi dip diri duruyor. Enkazlarda kalan bebekler için asılan balonlar kadar bile titremedi koltukları.
İlk ölümlerin önüne geçmek için 500 bin asker varken 3 bin askeri bile çıkarmakta ikircikli davrananlar hemen Twitter şalterini indirmeye koştular. İki eleştiri işitmeye tahammülü olmadığından çağımızın yardım telsizi Twitter’ı kapatıp pazarlık masasına oturdular. Krizi fırsata çevirme konusunda muhteşem bir adımdı. İnsanlar yardım çığlıkları içinde VPN indirmeye çalıştılar. Deprem anında wireless dronu uçuracağı reklamları yapan GSM şirketleri SMS attırmayı bile beceremediler.
Kimse Orhangazi Köprüsü’nün halatı koptu diye intihar eden Japon mühendis Kishi Ryoichi hassasiyeti beklemiyordu ama en ufak bir yüz kızarmasına bile şahit olmadık. Şahit olduğumuz “Devlet nerede?” diyenlerin not alındığı bilgisiydi.
Yüzlerinde gram şefkat olmadan ekrana her çıkan iktidar mensubu öfke kustu.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu: “Kendimin hazzetmediği, bir partinin belediyesine de ‘Burada çadır kurabilirsin, engellemiyorum’ dedim diyerek ne kadar yüce gönüllü olduğunu ispat etti.
Hatay’da iki dönem AKP’den sonra CHP’den belediye başkanı seçilen Hatay Belediye Başkanı Lütfü Savaş: "Bunlar dışarıda, içeride Türkiye Cumhuriyeti devletine düşman kim, hangi kuruluş, hangi ülke varsa onlarla iş birliği yapan, bu hezeyan sahiplerini kınıyorum." diyerek AKP ezberine dönüp depremde sesini yükseltenlere sancak salladı.
Koordinatör Vali Osman Bilgin: "Herkes malının %10'unu buraya bağışlasın. Memurlar, işçiler bir aylık maaşlarını almasınlar, ne olacak ki?" derken sanırım ayın sonunu zor getiren çalışanlar değil, kamudan kamuya bağış yapan devlet bankaları kafasını karıştırmıştı.
Numerolojiye kendini kaptırdıktan sonra ideolojisini Erdoğan’a teslim eden Bahçeli depremden 14 gün sonra bölgeye gelip ““Kahramanmaraş depreminde özellikle çocuklarımızın, bebeklerimizin kurtuluşu, manevi bir mesaj, metafizik bir sembol değil midir?” gibi mistik açıklamalar yaptı. Denetimsiz binalar yüzünden ölen on binlerce insanın mesajına sağırdı aynı Bahçeli.
Erdoğan ise, “Be ahlaksız, be namussuz, be adi.” diyerek zincirlemeli hakaret tamlamasına her gün yeni bir halka eklemeye devam ediyor.
Varsa yoksa tek dert koltuk sarsılmasın…
Bir tek makul açıklamaya hasret kaldığımız günlerden geçiyoruz ve daha da geçeceğiz. Seçim koşullarında depremin tek müsebbibinin 1999 öncesi hükümetler olduğu hikayesi tekrar edile edile “gerçek” haline getirilecek.
Tamamen 20 yıllık ihmal yüzünden hayatını kaybeden insanlarımızın cenazeleri daha soğumadan önce Pelikan, sonra Ebabil olan troller şimdi Akbaba gibi yapılan bağışları pay etme derdine düşmüş durumda. Hükümete direk destek vermese de deli zırvası komplo teorileriyle kafa karıştıranlar zaten ayrı bir sosyo-psikolojik vaka.
Kızılay gibi bir kurumu çocukluğumuzda kalan bir kumbara hatırasına sıkıştıranlar Ahbab ve Babala’nın başına mali müşavir kesilmiş durumda. Yalnızca bu iş için koşullanmış “yakışıksız” Pavlov köpekleriyle dolu sosyal ve konvansiyonel medya. Örgütlenmiş cehalet küçücük bir çıkarını kaybetmemek için bile gözünü karartmış durumda.
Bundan sonra da hiç bir şey değişmiyorsa zaten boşverelim her şeyi. Seçimden bahsetmiyorum. O işlere Deniz Baykal’ın yedeği Bülent Arınç bakıyor. “Seçim ertelenmezse kaos olur.” tehdidiyle alenen meclise darbe yapılması çağrısı yapıyor. Bu bir sivil darbe çağrısı da değil. Elinde orduyu yönetme yetkisi olan hükümete çağrı yapıyor.
Başka bir anlayış değişikliğinden bahsediyorum.
Efsanelerde veya dini metinlerde bile büyük afetlerden sonra başka bir ahlaki anlayışa geçildiğinden bahseder. En bilinen örnekleri şüphesiz; Pompei felaketi veya Lut Kavmi’nin helak olması. Onlar bile dine başka bir anlayış getirdi. “Ölüm var ölüm.” dedi insanlığa. Tabii ki doğa olayıydı ama bir anlayışı değiştirdi. Memlekette yer yerinden oynadı. İnsanlar enkaz altında donarak can verdi ama muktedirlerin masasındaki çay bile soğumadı.
Kabak tadı verdi artık “Bağcılar düşerse Kudüs düşer. Bosna düşer. Mekke-Medine düşer.” koçaklama şiirleriniz. 20 yıl doğru düzgün bir tedbir almadığınız için Antakya düştü, Elbistan düştü, Pazarcık düştü, Maraş düştü…
Biliyoruz topluma ezberleteceğiniz yeni hikaye “Bir hatamız yok. Allahın takdiri. Hata olmuşsa da 1999 öncesi hükümetlerin.” şeklinde. Bu yüzleşmeme kibriniz ve inadınız sizler için tek şeyi kutsal kılıyor: KOLTUK
Neden o koltuklardan kalkamadığınızı biliyoruz. Belki deprem bölgesinin tüm nehirlerini yani Ceyhan’ın, Seyhan’ın, Fırat’ın, Dicle’nin ve Asi’nin tüm sularını taşırsak üzerine oturduğunuz koltukları temizlemeye yetmez ama “Kader gayrete aşıktır.” der eskiler.
Bunu yapmak zorundayız. Oralarda yaşayamasak da “gelip dibine gömülmek için”
O koltuklardan kalkacaksınız. Basit bir tevazu ve yüzleşme istiyoruz. Rant ve oy sevdanız milyonların hayatını alt-üst etti. Biraz nedamet getirin ve en azından Türkiye toprağının kaydığı kadar yani 3,5 metre uzaklaşın sarsılmaz koltuklarınızdan.
Zira yarattığınız enkazın altında cenazelerimiz ve hatıralarımız var.
Dip köşe bir temizlik yapacağız.
Önümüz bahar, şart bu temizlik...