AZMİ KARAVELİ
Şimdi bunları konuşmanın tam sırası
Sonunda geldi çattı işte, ne yazık ki çok acı biçimde şu malum “sıra…”
“Şimdi bunları konuşmanın sırası değil”, “şimdi birlik beraberlik zamanı”, “birlik beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde bunları konuşmayalım” diye diye hayatımızı alt üst ettiler, baskı rejimiyle, oto sansürle hayatımıza yön verdiler.
Hiç konuşamadık biz, hep günlük yaşadık, iktidar da muhalefet de kendilerine yapılan eleştirilere hep bu “sıra” retoriğinden yola çıkarak yanıtlar verdi. Eleştiriyi suçlamayla karıştırdılar. Muhalefet bile seçim zamanı “şimdi bunların sırası diil, bas geç” demedi mi? “Tıpış tıpış” oy vereceğimiz söylenmedi mi? Yeniden yapılanma fırsatımız asla olmadı bizim. Çünkü o “sıra” hiç ama hiç gelmedi.
Bugün de aynı şeyler söyleniyor, “şimdi diil, acılar henüz çok taze” deniyor. Ama hayır artık, on binlerce canımız gitmişken, hiçbir şeyden çekinmeden konuşmanın zamanı geldi, hatta geçiyor. Bu, başta kayıplarımıza, anasız babasız kalan çocuklarımıza olan borcumuz olmalı. Yaşanan büyük faciada vebali bulunanların adil ve hak ettikleri biçimde yargılanması, kimsenin kanının yerde kalmaması için konuşmamız, ve insan gibi siyaset talep etmemiz gerekiyor.
“Depremi siyasete alet etmeyin, sporu siyasete alet etmeyin, terörü siyasete alet etmeyin”, “kadın cinayetlerinin, iş kazalarının siyasetle ne alakası var…” Bunun gibi çok sayıda politik temelli sorunu hakkıyla tartışamadık biz, zira iktidar siyasetin alanını ve dilini “yol yabdık, köprü yabdık, dıj güçler bizi kıskanıyoo, CHP bizi engelliyoo” ile sınırlandırdı. İşte tam da bu nedenle, tam da şimdi, tam da bir daha böyle felaketleri yaşamamak için siyaset konuşmamız gerekiyor. Hiç olmadığı kadar seçimleri hemen şimdi, her ne koşulda olursa olsun talep etmemiz elzem görünüyor. Yolları, köprüleri, mega projeleri yapan ulvi devletimiz her şeyi yapmaya muktedir de 4 ay içinde seçim organizasyonunu mu yapamayacak yani?
Hatırlayın 2023 için ne hedeflerimiz vardı oysa ki… Kader bizi nerden nereye savurdu: “Haydi Türkiye hedef 2023’te vaktinde seçimleri yapmak..”
Bülent Arınç gibi aparatçıklar çıktı hemen ortaya, “ya tutarsa” girişimleri başladı. Kaç kez anayasa değişikliği yaptılar oysa ki, akıllarına gelmedi mi savaştan başka mücbir sebebi anayasaya koymak? Arınç “hukukçu” olarak bu kadar provokatif açıklamaları yaparken sözlerinin nereye tekabül edeceğini elbette çok iyi biliyor. Ancak geldiğimiz noktada seçimlerin zamanında yapılmaması, yıllardan beri hukuk alanında yaşadığımız filli durumun kurumsallaşması anlamına gelecektir. Kabul etmek gerekir ki Arınç’ın “kaos çıkar” yorumu bu açıdan alenen siyasete müdahaledir.
Şurası çok açık, seçimin zamanında yapılmasını istemek deprem ve acılar üzerinden siyaset yapmak değildir. Sorun, 21 yıldır ülkeyi yönetip depreme karşı hazırlıksız yakalanan bir iktidarın; kentlerin yeniden inşa edilmesi, acıların sarılması, gençlerin travmalarını atlatması, eğitimin sağlıklı biçimde verilmesi, olası yeni depremlere karşı bilimsel hazırlıkların yapılması gibi konularda kendi seçmenleri nezdinde dahi yeterli güveninin kalmamış olmasıdır. Bir daha böyle acıları yaşamamak için seçimlerin hemen yapılmasını talep etmek bu nedenle son derece hayati ve meşru bir taleptir. Geleceğimiz için, çocuklarımız için...
Mehmet Metiner’den deprem çadırlarına lüks daire muamelesi yapan A Haber muhabirine, sokakta koşulsuz iktidar yandaşlığı yapan dededen MHP’ye uzanan yelpazedeki anlayışın ahlakına daha fazla mahkûm olmamak için bu seçimler ertelenemez.
Yarından tezi yok muhalefetin iki ittifakı; hemen aday ya da adaylarını açıklamalı, deprem yol haritalarını paylaşmalı, kurulacak olan Afet Bakanlığı’nın bütçesinin şimdiki Diyanet İşleri Başkanlığı’nınkinden en az beş katı fazla olacağını açıklamalıdır. Kaybedecek bir dakikamız yok, bu ülkeyi, kentleri tarihsel/kültürel dokusuyla ayağa kaldırabilmek için, liyakatle, bilimle, sağduyuyla her şeyi yeniden inşa etmek hedefiyle hemen harekete geçilmesi gerekiyor. Bunun için de anayasada belirtildiği gibi seçim zamanında yapılmalı.
Reel siyasetçilerin jargonuyla dolu bir yazı olduğunun farkındayım ama deprem bölgesinde yaşanan acıları yerinde görünce insan, kendini çok çaresiz hissediyor, bu nedenle yeter artık, hakikaten yeter…