İBRAHİM EKİNCİ

İBRAHİM EKİNCİ

Bakan Nebati çok incinmiş; vatandaş da çok incindi sayın bakan

Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati, dövizle ilgili tartışmalara, bir kur veya ödemeler dengesi krizine adım adım yaklaştığımızı söyleyen analizlere kızmış. “(Muhalefetin) hem yurt içi hem de yurt dışındaki saz arkadaşları ve içimizdeki beyinsizler” diyor. “Dış”ı yine araya sıkıştırmayı atlamamış. Bir “dış” olacak ki, vatandaşta, kahraman hükümetimizin ekonomi cephesinde de yedi düvele karşı savaş verdiği algısı oluşsun… Bir sorun varsa da kendi hataları gibi gözükmesin… Sonuç da alıyorlar. Sokaklarda ekonominin hesabını İmamoğlu’ndan soranlar bile var: “Hani her şey güzel olacaktı? Bir kilo peynir alamıyoruz.”

Neyse… Dönelim şu “dış güç”e.

Kim bu dış güçler ve tam olarak ne yapıyorlar?

Bunu neden açıklamıyorsunuz? Hangi dış güç ekonomimize karşı ne yapıyor?

Bildiğimiz şu: Birkaç büyük yatırım bankası Türkiye raporu hazırladı. Hep hazırlarlar. AKP’den önce de hazırladılar. Son raporlarında “Eğer Erdoğan kazanırsa…” analizleri de yaptılar. Hemen hepsi, ekonomide durumun daha da kötüleşeceğini, kurda yüksek artış olabileceğini öngördüler. Bakan anlaşılan buna bozuluyor. Oysaki Türkiye’de olup bitenlerle ilgilenmeleri kaçınılmaz. Devasa kredi alacakları, yatırımları var. 2023 Mart Uluslararası Yatırım Pozisyonu verilerine göre Türkiye’nin yükümlülükleri 555 milyar dolar. Yabancıların Türkiye’den 450 milyar dolar kredi kaynaklı alacağı (dış borç) var. 80 bine yakın şirkette ortaklar. Borsa’daki payları yüzde 30. Bankaların yarısı yabancılarda. Türkiye 600 milyar dolarlık dış ticaret hacmine sahip. Türkiye’yi takip edenler bunlar, not kuruluşları… Bunlar mı “dış güç”? Kim? Bunlar Türkiye’nin batmasını asla istemeyecek olanlar. Yabancılar, gelince “ekonomimize güven” diye anlatıyorlar, eleştirince “dış güç, saz arkadaşı” oluyor.

İçerdeki “beyinsizler”den kastı, belli ki iktisatçılar. Biliyorsunuz, “dolar 10 lira olacak” dediler diye mahkemelere verildiler. Davaları görülürken dolar 15 liraydı.

Şimdi, mesela, MB’nin rezervlerinin çarçur edildiğini, satıldığını söylüyor iktisatçılar. Yalan mı? Neden bizzat bakan çıkıp kendisi açıklamaz? MB’nin bilanço dışı yükümlükleri de dahil rezervi nedir? İktisatçılar -75 milyar dolar diyorlar. Doğrusunu bakan açıklasın. 128 milyar dolar rezerv satıldığı, bizzat kendi döneminde 180 milyar dolar daha satıldığı yalan mı? Çıkıp açıklayabilir, “300 milyar dolar rezerv” satmadık diyebilir. Salı günü gelen son haber: 5 iktisatçı, geçen hafta 2.3 milyar dolara inen net uluslararası rezervlerin negatife geçmiş olabileceğini açıkladı. Çıksın desin böyle değil. Doğrudan Sayın Bakan’a soralım: Siz değil miydiniz, “Yeni model kurduk, cari açığımız azalacak, kapanacak” diyen? Peki arttı ama… 54,5 milyar dolara çıktı. Bunu söylemek, yanıldığınızı hatırlatmak neden “beyinsizlik”? O “beyinsiz” iktisatçılar bunun böyle olacağını söylediler size.

“… Seçim sonuçlarına etki edebilmek hesabıyla bir süredir sistematik bir şekilde ve histerik bir ruh haliyle ekonomimize saldırmaktadır” diyor.

İktisatçılar memleketimizin çok sıkıntılı bir yere doğru sürüklendiği görüşündeyse… Bunu hangi cümlelerle anlatsalar ki hem dertlerini söyleyebilmiş olsunlar hem de bakan incinmesin? “Seçim sonuçlarına etki etmeye çalışmak” iktisatçılara yasaklandı mı? kendileri “ekonomimiz harika” derken ne yapıyor mesela? Kendilerine hak olan başkalarına niye hak değil? Eğer sizin ekonomiyi bir ödemeler dengesi krizine götürdüğünüzü düşünüyorlarsa bunu “sistematik” şekilde gündeme getirmek tam da görevleri değil mi, neden histeri olsun?

Aynı zevat, (…) ekonominin zor duruma düşeceği şeklindeki sayıklamalarını da sağda solda yaymayı adeta görev edinmiş durumdadır. Bu kötü niyetli oy avcılarını, bu felaket tellallarını, kişisel menfaatleri peşindeki bu ithal reçete meraklılarını gerçeklerin sert tokadıyla kendine getirmek artık şart olmuştur.”

Evet. Yeniden seçilirseniz ekonomi zor duruma düşecek. Ama düştükten sonra “sayın bakan ama biz demiştik” denilse ne faydası olur? Ekonomi zor durumda değil mi? Daha birkaç gün önce kredi kartlarında nakit avans kapattırılmadı mı? Bu, ekonominin harika gidiyor olmasından kaynaklanıyor olamaz. Bu duruma nasıl düştük? Bu yazıyı yazdığım saatlerde gelen haber: “5 bin dolar limiti getirildi. Saat 11’den sonra döviz satışı yapılmıyor.” İhracatçılar feryat halinde. “70 cente muhtacız” günlerine yol almıyorsak, bu nedir? Kur’la her gün bir yasak getirilerek mi mücadele edilecek?

AKP yönetimi bir tek şak şak seviyor. İktisatçıların eleştirisi felaket tellallığı! Peki ekonomiyi onaylayan itibarlı bir tek iktisatçı gösterebilirler mi? Eleştirenler sadece muhalif parti iktisatçıları da değil. Birkaç gün önce Roubini’nin sözlerini okuduk: “Erdoğan kazanırsa; Türkiye tam teşekküllü para ve mali kriz yaşayacak. Sermaye kontrolü bu tren kazasını geciktirebilir ama engelleyemez” diyor. Prof. Dr. Daron Acemoğlu, “Ekonomi paramparça. AKP, himaye şebekesini güçlendirmek için rezervleri tüketti, ülkenin ekonomik çöküşe nasıl dayanacağını bilmiyorum” dedi.

İşlerin ters gittiğini düşünenler birden “dış güce” terfi ediyorlar.

Bakan devam ediyor: “Salgın döneminde dünya küçülürken Türkiye büyümüştür. Türkiye, 2021 yılında yüzde 11,4’lük güçlü büyümesinin ardından, (…) 2022 yılında yüzde 5,6’lık büyüme kaydetmeyi başarmış, bu performansıyla birçok ülkeye fark atmıştır.”

Bir kere birçok iktisatçı, enflasyon rakamlarından üretilen deflatör rakamlarındaki sapmalara dikkat çekerek büyüme rakamlarının kuşkulu olduğunu belirtti. Fakat biz doğru kabul edelim. Bu büyümeler için ucuz kredi pompalamaktan başka ne yapıldı? Bunu bir tek bizim hükümetimiz mi biliyor? Mesela İngiliz hükümeti de aynı yolla ortalamaların üzerinde bir büyüme elde edemez mi? Akıllarına ilk geleni yapıyor, onu da dünyada ilk kendilerinin akıl etiğini sanıyorlar.

Fakat asıl önemlisi, büyümenin kalitesidir. Büyüdük ama nasıl bölüştük? TÜİK rakamları o büyümenin bir soyguna dönüştüğünü söylüyor. 2016’da GSYH’den ücretlilerin payı %36.3, şimdi %26.5! Ama sermayenin payı aynı dönemde % 47,5’ten 54.5’e yükselmiş. Kimden alınıp kime verilmiş? Kim almış, kime vermiş? %11.5 büyüdük diye tabelayı alıp kürsüye fırlıyorlar: “1. olduk, 2. olduk!” Ama o “beyinsiz” iktisatçılar altına bakıyor, “farkı” başka yerde arıyor.

Gelir dağılımını açıkladı TÜİK. En zengin % 20’lik dilim dışında bütün kesimlerin payı düşmüş! Başka bir veri: Ev sahipliği oranı düşmüş, kiracı oranı artmış. AKP, “yüzde 11.5 büyüdük” tabelasını sallarken memleketimizde yeni evli bir genç çiftimizin bir ev – araba sahibi olması 10 – 20 yıl geriye gitmiş. Büyüme rakamlarına nereden bakalım? İhale çetelerinin keyfi yerinde olabilir ama gerçek bir yerden bakanlar huzur büyümesi de getirip getirmediğine bakıyorlar.

Bakan devam ediyor: “Bugün, birçok ekonomi işten çıkarmalarla yüzleşirken, ülkemizde istihdam rakamları istikrarlı bir şekilde artmaya devam ediyor. Uyguladığımız politikalar sayesinde, 2023 Mart ayında yıllık 1,5 milyon kişilik istihdam artışıyla toplam istihdamımız 31,5 milyon kişiye yükselmiştir.”

Bir kere işsizlik çift hanede devam ediyor. TÜİK’e göre 2019 Mart’ta yüzde 13,9 olan dar tanımlı işsizlik Mart 2023’te yüzde 10 olarak gerçekleşti. Ancak aynı dönemde geniş tanımlı işsizlik %19,6’dan %21,8’e yükseldi. Yani işsizleri bir torbadan diğerine aktarmak işsizliği düşürmek değil. Geniş tanımlı işsiz sayısı 8.3 milyon kişiye denk geliyor. Bu sayıda yurttaşımızın ya tamamen işsiz ya da yetersiz iş koşullarına sahip. İş arıyor. Başka bir gerçeği hatırlatalım: Ocak ayları itibariyle 2008 – 2013 arası istihdam artışı 4.3 milyondur. 2013 – 2018 arası yine 4.3 milyondur. 2018 - 2023 arasında ise 3 milyondur. Nasıl bir başarıdan söz ediliyor? Sürekli istihdam artışı deniliyor da işgücüne katılım ve istihdam oranlarında OECD içinde en düşük orana sahip olduğumuz söylenmiyor. Dipteyiz dipte!

Singapur ekonomi bakanı istihdam konusunda övünebilir. Oranı %1.8’dir. İsviçre bakanı övünebilir, oranı %2’dir. Güney Kore bakanı övünebilir, 2.6’dır. ABD’de %3.4, Almanya’da %5.6’dır. Krizdeki Arjantin’de bile %6,3’tür. Dünyanın en kalabalık ülkeleri Çin ve Hindistan’da 5.2 ile 7.8’dir. Türkiye’nin %10’dur. Neden sürekli İsviçre’ymişiz gibi mutlu memnun açıklamalar yapılıyor?

Devam edelim: “Sanayi üretimimiz, (…) asrın felaketine rağmen, 2023 yılı ilk çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre yüzde 0,4 artış kaydetmeyi başarmıştır. Sadece bu artış dahi, ekonomimizin ne denli sağlam bir temel üzerinde yükseldiğinin açık bir göstergesidir. Eğer aynı ölçekteki bu deprem felaketleri, herhangi bir Avrupa ülkesinde yaşanmış olsaydı, bu başarıyı kaydetmeleri mümkün olabilir miydi?

Ekonomimiz gerçekten sağlam temeller üzerinde mi? Dış ticaret açığı yapısal, cari açık yapısal, yüksek işsizlik yapısal, gelir dağılımı bozukluğu yapısal, enflasyon yüksek, dış borç yüksek, yoksulluk yüksek… Temelleri sağlam derken OSB fabrikalarının beton kalitesinden bahsediyor olamazsınız.

(Deprem lafı geçmişken bunu da soralım: Neden “imar barışı” yaptınız da vatandaşın başına çöken binaları legalleştirdiniz? Neden bunları miting meydanlarında vatandaşa iyilik diye anlattınız? Neden 20 yıldır iktidar olduğunuz halde yapı stokunu elden geçirmediniz? Neden Japonya’da 8 büyüklüğünde depremler can almıyorken bizde on binlerce vatandaşımızın canına mal oluyor?)

Son 20 yılın en iyi bütçe performanslarından birini elde etmeyi de başardık.” Evet, bütçe diğer göstergeler kadar kötü değil. Ama kötüleşiyor. 2023 için öngörülen açık 650 milyar. 4 ayda 400 milyarı gitti. Bu yılı 1 trilyon açıkla kapatması mümkün. Belki de yine ek bütçe gerekecek. Bu konuda hatırlatmam gereken birkaç şey var: Birincisi, “liralaşmadan” bahsederken neden içerden de döviz cinsi borçlanmaya başladınız? Merkezi yönetim borç stoku 4.6 trilyon TL, bu stokun % 62’si döviz cinsinden! Kur bu denli istikrarsızken bir kur şokunun bu borcu nereye taşıyacağının farkında mısınız? Merkezi yönetimin borç artışı yıldan yıla trilyon trilyon gidiyor. Bu sorun değil mi? Hazinecilerin hesaplamalarına göre TÜFE’ye endeksli borçların tahakkuk etmiş ancak muhasebeleştirilmemiş faizleri katıldığında iç borçta faizlerin ana parayı geçmiş. Bu faizler hesaba katıldığında MY borcu 6 - 7 trilyona çıkıyor. Menkul kıymet tesisi zorlamalarıyla içerden ucuz borçlanma oluyor ama dış borçlanmada dolara %10 – 11 faiz ödeniyor. CDS’ler 700’ü aştı. Mali tarafı değerlendirirken böyle başka gerçeklerimiz de var. (Dün sabah duyuldu: TCMB, bankalardan dolar cinsi ülke tahvillerinde ikinci el piyasada farklı vadelerde alım yapmalarını istemiş. “Felaket tellalları” da uyarmış: Çok riskli, çok tehlikeli!)

Devam edelim: “Şimdi, bu kötü niyetli kişiler, bilgisayar başında karamsar hava oluşturmaktan başka bir iş yapmayan bu şahıslar tüm ortak kazanımlarımızı sürekli yok saysalar da (…) milletimiz, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde ülkemizin bir küresel güç olma yolunda emin adımlarla ilerlediğini (…) biliyor.”

Küresel güç olma meselesi… Dış politikadaki inanılmaz fiyaskoları, belaları geçiyorum. Yer yüzünde, Türkiye’ye çıkarcı olmayan bir muhabbet besleyen ülke bıraktığınızdan kuşkuluyum. Ekonomiden devam edelim. Bakalım Türkiye küresel güç mü? Türkiye’nin küresel ekonomideki payı 2004’te %0.69’du. Geldik 2022’ye: 0.67! AKP döneminde başlangıç noktasına geri dönmüş. Türkiye ekonomisi, dünyanın en büyük 20 ekonomisi sıralamasında 2021’de liste dışı kalmış. Türkiye’nin dünya ticaretinden aldığı pay da %1 civarında. Hiçbir ülke Türkiye’nin “büyük atağı” nedeniyle endişeli değildir. Mesela Almanya’nın ihracatı 1.6 trilyon dolardır. Türkiye’nin 6 katından fazladır. Almanya’nın dikkat ettiği ülke Çin’dir, ABD’dir. Çin’in dikkat ettiği ülke de diğerleridir, Türkiye değil. Çin’in ihracatı 3.4 trilyon dolardır. Yani Türkiye’nin 1 yılda yaptığı ihracattan daha fazlasını 1 ayda yapmaktadır. Niçin Türkiye nedeniyle endişelensin ki? ABD’nin ihracatı 1.8 trilyon dolardır. Demek ki onun da rakipleri Çin ve Almanya’dır. 840 milyar dolar ihracat yapan Hollanda olabilir. Neden Türkiye’ye dikkat kesilsin? Şu Hollanda, Türkiye’nin bir ili, Konya kadar yüz ölçüme sahip bir ülke. Türkiye’nin 3 katından fazla ihracat yapıyorken, Almanya, neden Hollanda’ya değil de Türkiye’ye çok dikkat etsin? Devam edelim:

Bugün, son teknolojiyle donatılmış dev Şehir Hastaneleri’ni…”

Eleştirenler hastane istemiyor diye anlatılıyor. Her zamanki gibi gerçek çarpıtılıyor. Memleketimize 100 hastane daha yapılmalı. Eleştirilen bu değil. Bu şehir hastanelerinin yatırım maliyeti resmi verilere göre 13.5 milyar dolar. Birincisi, bu fiyata yapılanın iki katı hastane yapılabilirdi. İkincisi ve daha önemlisi; bu hastaneler için kira ve hizmet bedeli olarak kamu 70 milyar dolar ödeyecek. Bütçe ödemleri üzerinden yapılan hesaplamadır. Büyük hortumdur. Sorduğumuz bu.

“İHA’ları, SİHA’ları, savaş uçaklarını, TOGG’ları, uyduları, Karadeniz Doğalgazını, TCG Anadolu’yu, Akkuyu Nükleer Güç Santrali’ni ve daha nice asırlık eserleri ülkemize kazandıran güç, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğindeki AK Parti iktidarımız olmuştur.”

Bu projelerin nasıl kotarıldığını bir yazımda ayrıntılı anlattım. Burada şunu söyleyeyim: Bir kere bu kadar iş, kamu kaynaklarıyla yapıldıkları halde açılışları neden tam seçim öncesi günlere yığılarak, AK Parti kampanyasına alet edildi? Her hangi bir hükümetin kamu işlerini bu kadar partizan sunumlara alet ettiğine tanık olmuş muyduk? Her işi abartarak anlatmak, sunmak huyu peydah oldu. Mesela TGC Anadolu’yu “uçak gemisi” olarak anlattılar. Bordasında çıkarma gemisi yazıyor! SİHA’lar, İHA’lar sergilendi üstünde. Anlatılana göre taşınarak piste konulmuşlar. Koca gemiyi seçim otobüsü gibi gezdirdiler. (O geminin ihale süreci ayrı bir faciadır. RMK tersanesi almıştı. Sonradan iptal yolu açılsın diye dilekçe verdirtilen şirkete verildi iş. Hatırımızdadır!) İHA, SİHA işi Erdoğan’a yazan tarafı gözetilerek damadının kahraman – kurtarıcı olarak sunulmasına dönüştü. Ayrıntısına girmeyeyim. Ayrılan uzmanların anlattığına göre açık nüfuz ticaretidir.

Memleketimizde daha önce yerli araba üretildi. Dünyada araba 150 yıl önce üretildi. Elektrikli araba dünyada 20 – 25 yıldır üretiliyor. Koca koca bakanlar, çok istediği oyuncaklara nihayet kavuşmuş çocuk neşesiyle her biri bir TOGG kapmış dolaşıyorlar. “Yabancı marka” bildiğimiz ama Türkiye’de üretilen araçlarda yerlilik oranı TOGG’dan yüksek. Tasarımı yerli deseniz, değil. Motoru deseniz değil, entegrasyonu değil. Diğer yandan hükümetin teşviki, desteği var ama sonuçta bir özel sektör yatırımı… Ama AK Parti cer atölyelerinde bizzat Bakan Varank tarafından üretilmiş gibi sunuluyor.

Şimdi Bakan'a, nasıl bir soygun düzeni kurduğunun resmini de gösterelim.

ekran-resmi-2023-05-25-12-47-22.png

Bu TÜİK’in, yatırım araçlarının getirisi grafiği. Gördüğünüz gibi 2022 yılı boyunca sadece borsa kazandırmış. Diğer bütün yatırım araçlarında tasarruf sahibi zarar etmiş. Şöyle de diyebiliriz: Tasarruf sahibi ciddi soyulmuş!

Bakan’ın kurduğu düzen bu.

Nasıl kurdu bunu? Politika faizini enflasyonun 40 – 50 – 60 puan altına çekerek.

KKM’ye faiz tavanı koyarak…

Bankalara bu iki kanaldan ucuz kaynak verdi.

Döndü, “sen de şirketlere ucuz kredi vereceksin” dedi. Vermeyene menkul kıymet cezası yazdı.

Bankalar, nasıl olsa MB’den, KKM’den fon geliyor, döndüler mudilerine; “size enflasyonu karşılayan ölçüde faiz veremeyiz. Mevduatınıza ihtiyacım yok” dedi.

Vatandaş zarara katlandı, parasını mecburen yatırdı.

Sonuçta, bütün yatırım araçlarında zarar eden vatandaş oldu, kar eden bankalar ve şirketler oldu.

Sistem şirketlere çalıştı. GSYH tablolarında, gelir dağılımında, konut sahipliğinde o felaket tabloya böyle geldik.

Vatandaşı da bu tablo çok incitti Sayın Bakan.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İBRAHİM EKİNCİ Arşivi
SON YAZILAR