İBRAHİM GÜNDÜZ

İBRAHİM GÜNDÜZ

Bir facia, 9 cenaze ve düşündürdükleri

13 Şubat 2024’te gerçekleşen Çöpler Altın Madeni Faciasının üzerinden 124 gün geçti. Facia sırasında diri diri toprağa gömülen 9 işçiden son ikisinin cansız bedenlerine de 116’ıncı günde ulaşıldı.

Uğur Yıldız cansız bedenine ilk ulaşılan işçiydi. 13 Şubat günü sabah erken saatlerden itibaren madende kopan fırtınadan habersiz, her günkü çalışma rotasında açık ocaktan çıkarılan cevherleri, kırma-eleme tesislerine taşıyordu. Bir gökdelen gibi dikilen 264 metre yüksekliğindeki liç yığınının tam altından geçerken dünya başına yıkıldı. Kamyonuyla birlikte Manganez Ocağı olarak adlandırılan Çöpler Altın Madeni’nin en büyük açık ocaklarından birisinin içine yuvarlandı. Ne yazık ki Uğur Yıldız’a faciadan tam 52 gün sonra, 5 Nisan 2024 Cuma günü ulaşıldı.

Fotoğraf çekmeye gönderdiler

19 Nisan 2024 tarihinde yani faciadan 66 gün sonra da Adnan Keklik’in cenazesine, 4 Mayıs 2024 tarihinde ise yani faciadan 81 gün sonra da Ramazan Çimen ile Kanan Öz’ün cansız bedenlerine ulaşıldı. Üçü de liç sahasının “artık çöküyorum” diye bağırdığı dakikalarda, büyük çöküşten 28 dakika önce saat 14.00 sıralarında liç sahasının tepesine fotoğraf çekmeye gönderildi. Lift 25’te yani 25’inci katta bulunurlarken altlarındaki toprak çöktü. Çığlıkları hala İliç’in semalarında yankılanıyor.

Bu üç işçi de rant peşinde koşan “ekokırım faili” holdinglerin dünyasında, krizi yönetemeyen, acil durumu kontrol edemeyen basiretsiz ve bilgisiz yöneticiler nedeniyle hayata çok acı bir şekilde veda ettiler. Ölmeleri gerekmiyordu...

DNA testleriyle belirlendi

Çöpler liç faciasından 115 gün sonra 7 Haziran 2024 tarihinde 3 işçinin daha cansız bedenine ulaşıldı. 8 Haziran 2024 tarihinde yani 116 gün sonra da toprak altında kalan son işçilere ulaşıldığı bildirildi. 7 ve 8 Haziran 2024 tarihinde cansız bedenlerine ulaşılan son işçilerin kimlikleri DNA testleriyle belirlenebildi: Fahrettin Keklik, Şaban Yılmaz, Hüseyin Kara, Abdurrahman Şahin ve Mehmet Kazar.

Cansız bedenlerine ulaşılan bu son beş işçi de madenin “konteynır bölgesi” olarak adlandırılan yerde bekletildiği için hayatlarını kaybetti. Sabah saat 07.30’dan itibaren liç sahasında çatlaklar görülüyor ve bu çatlaklar her geçen saat giderek büyüyor. Saatler 13.00’ü gösterdiğinde Çöpler’in bütün üst düzey yöneticileri ciddi bir krizle ve büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduklarının farkında ama inanılmaz bir aymazlıkla o işçiler, liç sahasının doğu yakasındaki bir noktada bulunan konteynırların içinde tutuluyor.

Madenin Jeoteknik Baş Mühendisi Ali Rıza Kalender’in saat 13.02’te kaymanın 90 mm/gün ulaştığını söylediği anda bile maden komple kapatılmış olsaydı büyük ihtimalle kimsenin burnu kanamayacaktı. Çünkü 50 mm/gün üzerindeki bir kayma acil durum anlamına geliyordu.

copler-faciasinda-olen-isciler.webp

Son yolculuklarına uğurlandılar

Hayatını kaybeden son beş işçi için 10 Haziran 2024 Pazartesi günü Erzincan Terzi Baba Camiinde toplu cenaze namazı kılındı. Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar, AKP Milletvekili Süleyman Karaman, CHP Milletvekili Mustafa Sarıgül, MHP Milletvekili Musa Küçük, Erzincan Valisi Hamza Erdoğdu, İl Emniyet Müdürü Kenan Kurt, İl Jandarma Komutanı Kıdemli Albay Veysel Yanık, Belediye Başkanı Bekir Aksun, AFAD Genel Müdürü Prof. Dr. Orhan Tatar’ın katıldığı cenaze namazından sonra, Fahrettin Keklik ve Şaban Yılmaz İliç’te, Hüseyin Kara ve Abdurrahman Şahin Sivas’ta ve Mehmet Kazar da Osmaniye’de toprağa verildi.

Acılı aileler hesap soruyor

Çıkarılan son beş işçiyle birlikte, liç yığınının altında kalan 9 işçi de son yolculuğuna uğurlanmış oldu. Sevdiklerine son görevlerini yapmanın huzuruyla ailelerin bir nebze de olsa yürekleri soğudu.

Ancak Çöpler Faciasında hayatını kaybeden bu insanların büyük acılar çeken bedenleri son yolculuklarına uğurlansa bile ruhları hala oralarda dolaşıyor. Acılı aileler sorumluların hesap vermesini istiyor.

Burada amacımız hamaset yapmak falan değil. TBMM’de oluşturulan Araştırma Komisyonu’nun çalışmalarını da yakından takip eden bir gazeteci sorumluluğu içinde, bu tarifi imkânsız acıların bir daha yaşanmaması için gerçeklerin tüm çıplaklığıyla ortaya çıkması için çabalıyoruz. Zaten Meclis Araştırma Komisyonu da bunun için çalışmıyor mu?

Meclis Komisyonu çalışıyor

18 Nisan 2024 tarihinde çalışmalarına başlayan komisyon 54 gündür çalışmalarını sürdürüyor. Şu ana kadar 10 toplantı yaptı. İlgili bakanlıklar, akademisyenler, uzmanlar dinlenildi. Başta facianın yaşandığı Çöpler Altın Madeni olmak üzere Balıkesir İvrindi’de bir başka örnek (!) altın madenine gidilerek karşılaştırmalar yapıldı. Ve son olarak da bir önceki yazımda detaylı olarak yazdığım Çöpler Altın Madeni’ni işleten ANAGOLD Şirketi yöneticileri dinlenildi.

Hiçbir bakanlık sorumluluk üstlenmiyor. Hiçbir kurum da... Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile Çalışma Bakanlığı bürokratları facianın oluş şekliyle ilgili bir tablo ortaya koydular ama facianın kendileriyle bir ilgisi yok! Öyle diyorlar...

Bu arada faciadan sonra iki bilirkişi raporu açıklandı. İliç Cumhuriyet Başsavcılığına sunulan bu raporlarda facia gününün nasıl kötü yönetildiği ve facianın nasıl bağıra bağıra geldiği tanık ifadeleriyle anlatılıyordu. Özellikle 23 Mayıs 2024 tarihli ikinci bilirkişi raporu, dönemin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’u da “ASLİ KUSURLU” ilan etti.

Daha büyük felaketin kıyısından dönüldü

Aslında şunu hemen peşin peşin söyleyelim yaşanan bu facia bir sürpriz değildir. Bu facia bile bile yaşanan bir felakettir. Çok daha büyük bir facia yaşanabilirdi ve kıyısından dönüldü. Liç sahası Doğu ve Batı yönlerinde değil de Kuzey yönüne doğru aksaydı belki de Chernobyl’den bile daha büyük bir felaket yaşanacaktı. Ve üstelik bu tehlike geçmiş de değil.

Neden böyle yazıyorum? Yaklaşık 5 yıldır siyanürlü altın madenleriyle ilgili araştırmalar yapıp, kitaplar yazıyorum. Okuyorum, araştırıyorum, konuşuyorum, izliyorum ve görüyorum. “Altın Ölüm” ve “Altın Girdap” ve “O Soruyu Biz Sormayalım” kitaplarımızda ne anlattıysak bugün yaşıyoruz.

“Hiçbir zararımız yok, eski haline getirip gideceğiz” masallarının nasıl sunturlu yalanlar olduğunu gördük.

Her şeyi dünya standartlarında, Kanada standartlarında ve hatta onların da üstünde yaptıklarını ve örnek madencilik yaptıklarını söyleyenlerin nasıl yalan dünyasında yaşadıklarına şahit olduk.

Her şeyin kontrol altında olduğunu söyleyenlerin bir facia anında nasıl paniklediklerini, acil eylem planlarının nasıl yetersiz olduğunu, yöneticilerin nasıl çapsız olduklarını, kendilerini kurtarmak için kaçacak delik aradıklarını gördük.

O emirler yağdıran, afra-tafrayla dolaşan ve önlerinde “CEO”, “Türkiye Müdürü”, “Genel Müdür”, “Başkan” vs sıfatları olan kişilerin kendilerini kurtarmak için gözlerimizin içine baka baka nasıl masallar anlattıklarına şahit olduk.

Liç gökdeleni inşa etmişler

“Önce Çevre”, “Önce İnsan” diyerek hikâyeler anlatanların para hırsıyla nasıl gözlerinin döndüğünü, kapasitesi dolan bir liç yığınına nasıl yüklemeye devam ettiklerini, altından dere geçen bir zorlu coğrafya üzerine 264 metre yüksekliğinde bir liç gökdelenini nasıl inşa ettiklerini gördük. Görmenin de ötesinde çok acı bir faciaya şahit olduk...

Liç dizayn projeleri hatalı yapılmış. Liç yığınına gereğinden fazla yükleme yapılmış. Dünyanın en büyük liç gökdeleni inşa edilmiş. Çok fazla siyanür solüsyonu sahaya pompalanmış. Üstelik hiç bir bakanlık da bu bariz hatalar yapılırken denetim yapmamış! Çünkü sorumlu değillermiş! Ve üstelik bugün Türkiye’de faaliyette olan 22 siyanürlü-sülfürik asitli altın madeninde de aynı tehlike mevcut! Ve birileri hala her şey normal, her şey kontrol altında masalları anlatıyor. Ama vekiller gördü... Tehlikenin farkına vardı...

Örnek “ekokırım” merkezleri

İşte bu gerçekler ortadayken şimdi birileri Araştırma Komisyonu’na ve milletvekillerine “altın madenciliğinin iyi örneklerini” gösterme yarışına girdi. Nurol Holding’e ait İvrindi Altın Madeni bunun bir örneği olarak vekillere gezdirildi. Yarın belki birilerinin “Avrupa’nın en büyüğü” diye övündüğü Uşak’taki Kışladağ Altın Madeni’ne gidecekler. Hatta vekillere Kanada’ya, ABD’ye gitmeyi önerenler bile var.

Altın madenciliği bir madencilik değildir. Altın madenciliği dedikleri şey AÇIK HAVA KİMYA FABRİKASIDIR. Altın madenleri EKOKIRIM merkezleridir. Bir ton dore altın yani ham altın elde etmek için tam BEŞ MİLYON TON taş-toprak un ufak edilmekte dağlar param parça edilmektedir. Bir ton dore altın elde etmek için BİN TON SİYANÜR kullanılmaktadır. Bir gram altın elde etmek için 4 ton su zehirlenmektedir. Bir çırpıda yüz binlerce ağacın içinde bulunduğu ormanlar katledilmektedir. Üzerinde ağaç olsun olmasın bütün dağlar su barajlarıdır. Önüne set çektiğiniz barajlardan bile daha değerli gerçek barajlardır. Dağları yok ederseniz, param parça ederseniz susuz kalırsınız.

“İşimiz bitince eski haline getirip gideceğiz” alenen ve alçakça söylenen bir yalandır. Munzur Dağlarını yüz binlerce ton dinamitle param parça ettikten sonra nasıl eski haline getireceksiniz? Ormanlar içindeki trilyonlarca canlıyla ve 20 bin yılda oluşan toprağıyla eşsiz bir ekosistemdir. Yaşamımız doğrudan bu ekosistemlere bağlıdır. Şimdi Türkiye’nin dört bir yanında bu ekosistemler yok edilmektedir.

Hayatlar karartılıyor

Bugün Türkiye’nin dört bir yanında altın madenciliği yapacağız diye insanların hayatları karartılmaktadır. Balıkesir İvrindi’de çevresinde 16 köy ve iki ilçe bulunan, çevresi verimli tarımsal ovalarla sarılmış fıstık çamlarıyla kaplı Türkmen Dağı bugün altın madenciliği tehdidi altındadır. Karadeniz’in eşsiz yaylaları saldırı altındadır. Ordu’nun menderesleriyle ünlü Perşembe Yaylasında altın madeni sondajları yapılmış ve çalışmalar sürmektedir. Trabzon’un, Rize’nin, Ordu’nun, Giresun’un yaylaları ihale üzerine ihalelerle madencilere teslim edilmektedir.

Kütahya-Simav’daki Eğrigöz Dağı parçalanmaktadır. Çevresindeki onlarca köye can veren, doğal, tarihi ve kültürel bir hazine olan Eğrigöz bugün devletin gözü önünde ve devletin kurumlarının refakatinde yok edilmektedir.

Örnekler say say bitmiyor. Türkiye EKOKIRIMLARA ve madencilik adı altında doğasının ve yaşam alanlarının param parça edilmesine seyirci kalmamalıdır. Bu noktada İliç-Çöpler faciası söylenen bütün yalanlara karşı atılmış bir tokat gibidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İBRAHİM GÜNDÜZ Arşivi
SON YAZILAR