
SEDAT BOZKURT
Cumhurbaşkanı da Meclis Başkanı da Başbakan da CHP’den çıkacak
Aynı anlamda olsalar da bazı partiler kurultay, bazı partiler de kongre olarak adlandırır en yetkili parti karar alma organını. İlçelerde üyelerin belirlediği delegeler, illerdeki hem il yönetimini hem de genel başkan dahil parti genel merkez yönetimi belirleyen delegeleri seçerler. Her il çıkardığı milletvekili sayısının 2 katı delege seçer. Kurultay ya da büyük kongrede doğal delegelerle birlikte bu delegeler oy kullanır ve partinin iradesini seçildikleri yerlerden aldıkları temsil yetkisi ile ortaya koyarlar. Parti içi demokrasi açısından eksikleri olsa da katılımcılık yönü nedeniyle hayli olumlu bir sistemdir.
En çok kurultay toplayan ve varlığını kurultaylara borçlu olan parti 101 yaşındaki CHP’dir doğal olarak. CHP’nin tarihinde memleket meselelerini de görüşmek için yaptığı ve 19 gün süren kurultayları vardır. Son dönemdeki kurultayların tamamı yasal zorunlukları yerine getirerek parti yönetimi belirleme kurultaylarıdır. Her partide durum budur ve bunun istisnası da yoktur.
CHP’nin son kurultayı yargıya kadar ulaşan ve parti kimliği açısından dramatik iddialarla tartışılıyor. İktidar kanadı bu tartışmalardan hayli memnun. Meseleyi iptale kadar götüreceklerine ilişkin iddialar iktidar medyasında sıklıkla dile getiriliyor. Bu yöntem hayli bildiktir, Ergenekon sürecinden de tanık olduğumuz bir yöntemdir. Buradan meselenin nereye varacağını anlamamız mümkün. Ama sakın bunu dillendirmeyin, dillendirirseniz ne hainliğiniz kalır ne de işbirlikçiliğiniz. İşin garip tarafı ortada somut bir delil yok, tanık ifadeleri var. Ama tanıklar da iktidarın sıklıkla başvurduğu konu ile ilgisi olmayan gizli tanıklardan değil. Meselenin tartışılıyor olmasının nedeni de bu. Ama bu tartışmanın hem haber hem de yorumlanma değeri vardır. Ama isteniyor ki bunu hiç konuşmayın. Hatta bu tartışma ve dile getirilen iddialar üzerinden iktidarın neler yapabileceğini bile dillendirmeyin. Bunları yapmazsanız geriye ne kalıyor o da ilginç.
“CHP kurultayı iptal edilirse ne olur?” sorusunun yanıtı da tartışılıyor. “İptal edilir mi?” tartışmalarını parti yönetimi de arkasında bırakmış gözüküyor. Partinin genel başkanı da katıldığı programlarda kesin ifadelerle Ekrem İmamoğlu’na siyasi yasak geleceğini açıklamıştı. Parti yönetiminin pozisyonunda bu “kabullenme” anlamında bir değişiklik yok yani.
SP’ye kayyım atandı
Millî Görüş hareketinin son partisi Saadet Partisi’nin (SP) 2010 yılında yapılan kurultayı hayli olaylı geçti. Kurultay öncesinde delegeler üzerinden yaşanan tartışmalar nedeniyle partinin Erbakan kanadı, Genel Başkan Numan Kurtulmuş yönetiminin kurultay sürecine “usulsüz” olarak etki ettiği gerekçesiyle mahkemeye verdi. Mahkeme talebi doğru buldu ve parti yönetimine, olağanüstü kurultay toplayarak partiyi kurultaya götürmek üzerine kayyım atandı. Kayyım adı biraz sıkıntılı olduğu için atanan kayyım heyetinde yer alan Mustafa Kamalak heyeti “üçlü koalisyon” olarak adlandırdı. SP kurultaya gitti, Kurtulmuş parti tabanındaki gerginliklerin yaratacağı sıkıntıları gerekçe göstererek aday olmayacağını belirtti ve bir süre sonra da SP’den ayrılarak arkadaşlarıyla, ürettiği fikirlerle muhafazakâr siyasete de açılım getiren ama çok kısa ömürlü olan Has Parti’yi kurdu.
Millî Görüş’ün en temiz kurultayı 2001 yılında yapılan ve Abdullah Gül ile Recai Kutan’ın yarıştığı ve Kutan’ın kazandığı kurultaydır. İlk kez çok adaylı bir kurultay yapılmıştı ve yaşanan gerginlik herhangi bir olumsuz sonuç ortaya çıkarmamış, alışık olunmamasına karşın olgunlukla kurultay tamamlanmıştı. Bu kurultayda Gül’ün kaybetmesinin en önemli nedenlerinden biri olarak halen Erdoğan’ın yeterli desteği vermemesi gösterilir. Gül’ün lider olmaması, çok ön plana çıkmaması için Erdoğan daha sonra da muhtemel hamleler yapmıştır.
MHP’nin ilginç kurultayları
Keskin ideolojik partilerin kült liderleri gidince partilerin bunu kabullenmeleri hayli uzun sürüyor. Burada biraz da liderlerin hiç ölmeyecek ve liderlikleri bitmeyecekmiş gibi yaşamaları yatar. Alparslan Türkeş sonrasında da MHP’de bu yaşandı. Aslında oğlu Tuğrul Türkeş’i yerine hazırlıyordu ama bunu gerçekleştiremedi. Türkeş’in ölümünden sonra 1997 yılında toplanan olağanüstü MHP Kurultay’ında 6 aday yarıştı. İlk turda kimse seçilemedi. 2. turda destek için pazarlıklar yaşanmaya başlandı. Bu pazarlıklara itiraz eden Ülkü Ocakları Başkanı Azmi Karamahmutoğlu Türk siyasi literatürüne de giren “illegaliteyi başlatıyorum” sözüyle kürsüye müdahale etti ve kurultay salonu karıştı. Kurultay yarım kaldı. Divan Başkanı seçilen Erzincan Belediye Başkanı Talip Kaban, yarım kalan kurultay nedeniyle Divan Başkanı olarak yaklaşık 50 gün MHP’yi yönetmiştir. 6 Temmuz 1997 yılında tamamlanabilen kurultay ile Devlet Bahçeli genel başkan seçildi. Partiyi burada yarım kalan kurultay nedeniyle kayyum değil, divan yönetti.
MHP’de bir olağanüstü kurultay hamlesi de Meral Akşener, Koray Aydın, Ümit Özdağ, Müsavat Dervişoğlu ve Sinan Oğhan gibi Bahçeli’ye rakip olan isimlerin girişimiyle geldi. Bahçeli bunu kabullenmedi ve muhalifler “bir kurul oluşturularak olağanüstü kurultayın toplanması” talebini mahkemeye taşındılar. 19 Mayıs 2016’da toplanan olağanüstü kurultayda, yapıldığı varsayılan ve olağanüstü seçimli kurultay kararı da alınan tüzük kurultayı da yapılan tüzük değişiklikleri ile birlikte mahkemece iptal edildi. Bahçeli muhalifleri valilik kararı ile olağanüstü tüzük kurultayının yapılacağı salona bile alınmadı. İktidar ile MHP’nin ilk buluşmasının somut sonuçları da burada görüldü. Daha sonra iyi Parti kuruldu ve Meral Akşener genel başkanlığında girilen seçimlerde Erdoğan 2 kez daha seçimleri kazandı. Her 2 seçimde de Akşener etkisi net bir biçimde görüldü.
AKP’nin ilginç delegeleri
AKP’de ilk olağanüstü kurultay, Erdoğan Cumhurbaşkanı olduktan sonra toplandı ve oy birliği ile Ahmet Davutoğlu’nu genel başkan seçti. Aynı delege oy birliği ile Davutoğlu’nu olağan kurultayda da genel başkan olarak seçti. Mesele de bundan sonra başladı. Aslında bu kurultayda da parti içi sıkıntılar vardı. Davutoğlu, Erdoğan’ın müdahalesi nedeniyle istemediği isimlerden hem bakanlar kurulu hem de parti yönetimi oluşturmuştu. Davutoğlu’nun hazırladığı parti yönetimi listesini Erdoğan kabul etmemişti ve ciddi bir kriz yaşanmıştı. Kabine toplantıları da hep Erdoğan başkanlığında ve sarayda yapılıyordu. Sonunda parti yönetimi genel başkanına kazan kaldırdı ve Davutoğlu istifaya zorlanarak olağanüstü kurultay kararı alındı. 4 Mayıs 2016’da Davutoğlu’nun istifası üzerine toplanan olağanüstü kurultayda Binali Yıldırım tek aday olarak yer aldı ve Davutoğlu’nu oy birliği ile seçen delegeler Yıldırım’ı da oy birliği ile genel başkan olarak seçtiler. Erdoğan’ın kurultay mesajını divan başkanı Bekir Bozdağ ayakta okudu, tüm salon ayakta dinledi. Bugün de (23 Şubat 2025 Pazar) AKP kurultayı toplanıyor. Çok anlamlar yüklenilen bu kurultay da yazımın başında yazdığım gibi yasal prosedürü tamamlama kurultayıdır, parti yönetiminden gidenlerin de gelecek olanların da anlamı yoktur. Delege yapısını zaten anlamışsınızdır.
CHP’nin ıskaladığı
Süleyman Demirel sağ siyasetin kült liderlerindendir, siyaseti de bir ekoldür. Siyaset terminolojisine kazandırdığı kavramlar da vardır. 6 kez gidip gelip 7 kez seçmenin tercihiyle gelme başarısına sahip tek liderdir. Gerçekten külttür. DYP genel başkanlığından ayrılıp cumhurbaşkanı seçilince yerine kimin geleceği tartışılmaya başlandı. En yakın isim dava ve yol arkadaşı Hüsamettin Cindoruk’tu. O istemedi, veliahttı gibi görülen Gökberk Ergenekon da çok sıcak bakmadı. Aslında Demirel, tam kendi siyasetine uygun olarak “Arkama dönüp bakmam” dedi ve DYP’yi tamamen arkasında bıraktı. DYP kurultayı toplandı, medya ve sermayeyi arkasına alan Tansu Çiller, Köksal Toptan ve İsmet Sezgin’i yenerek genel başkan oldu. Çiller’in en önemli destekçileri, Demirel’in en yakın siyaset arkadaşlarıydı. Genel Başkan olan Çiller sadece DYP’yi değil merkez sağ siyaseti de bitirdi. Şimdi siyaset sahnesine kendisinin taşıdığı Akşener gibi, Erdoğan’ın yanında.
Bu kurultayda Köksal Toptan’ın delegeler üzerinde hiçbir gücü yoktu. Ama sağ siyasette ender görülen bir şey oldu ve delegeleri yaptığı konuşma ile etkiledi. Toptan 212 oy aldı bu kongrede. Daha sonra AKP’ye geçti ve devlet “hassasiyetleri” gerekçesiyle, Arınç’ın Gül’ün önünü açabilmek için çekilmesiyle, eşinin başının açık olmasından dolayı TBMM Başkanı oldu.
Toptan’ın delegeleri etkileyen konuşması bugün tam da CHP’ye göredir:
“Bugün itilmiş, kakılmış, ağzı çorba kokanlar diye aşağılanmış, darbelere maruz kalmış bir siyasi hareketin üyeleri olarak buraya bir genel başkan değil, bir başbakan seçmek üzere geldiniz. Ülkenin cumhurbaşkanı bizden, TBMM Başkanı bizden, Başbakan da bizden. Bu tarihin bizden, yapılan haksızlıklara ve hukuksuzluklara karşı kocaman bir özrüdür.”
CHP’nin önünde de böyle bir tablo durmaktadır. Bu bir özürden ziyade bir “hakkı teslim etme” biçiminde gerçekleşecektir. Ülkenin cumhurbaşkanı geniş katılımla CHP’nin içinden çıkacak, o cumhurbaşkanı parlamenter sisteme ülkeyi döndürecek ve başbakan yine CHP’nin içinden çıkacaktır. TBMM Başkanı da CHP’den seçilecektir. TBMM’de yer alan partilere bugün sorun, bu tablonun CHP’nin hakkı olduğunu söylerler. Bu tablo bir hayal değil, var ve orada bekliyor. Burada mesele sadece kurguyu doğru yaparak bunu yönetebilmek. CHP’nin sıkıntısı da bu kurguyu yapmak ve yönetebilmek zaten…