Fuarımıza kavuştuk

Kitap ve halıfleks karışımı kokusu ve içerideki binlerce insanın uğultusu ile, kitap fuarı kapısından girer girmez beni heyecanlandıran bir yer. Her yeri ama her yeri kaplayan yüzbinlerce çeşit kitabın varlığı bile yeter. Artık internet kitapçıları var evet, ama İstanbul Kitap Fuarı tam 39 yıldır Türkiye’nin en büyük kitapçısı. Kitapların Türkiye’nin gündemindeki yerini on günlüğüne de olsa öne çıkartan, yazar-yayıncı ve okurların en büyük buluşması.

40 yıllık tarihinde ilk kez pandemi yüzünden ara verdi İstanbul Kitap Fuarı. İki yıldır yapılamıyordu ve o nedenle bu yıl hasret çeken tüm müptelaları gibi ben de koşa koşa fuara gittim geçen daha ilk günü. Fuarın açılış günü yani geçen cumartesi, kapıda alışıldık kuyrukları görmeyince biraz canım sıkıldı açıkçası. Nitekim ilk hafta sonu boyunca yeterince kalabalık değildi fuar. Tabii hala pandemi endişesi varlığını sürdürüyor, İstiklal Caddesi’ndeki terör saldırısı da insanları tedirgin etmiş olmalı. Ama hiçbiri değilse bile pahalılık önemli bir etken, bu kesin. Yayıncılığın bu çok zor yılında, artan maliyetler ve yüksek enflasyon nedeniyle kitaplar da her şey gibi çok zamlandı. Bu da insanların yeni kitaplara olan ilgisini epey olumsuz etkiledi.

Nitekim fuarda karşılaştığım yayıncıların ortak konusu hep buydu. Artan maliyetler, azalan okur sayısı ve satışlar. Yıl boyu hissedilen küçülme fuarın ilk haftasında da kendini gösterdi. Kimi ekstra indirimler yaparak kimi setler yapıp hediyeler vererek satışlarını dengelemeye çalıştı. Neyse ki ikinci hafta sonu, yani bu cumartesi-pazar, İstanbullular fuarı hatırladı ve son gününde de olsa koridorlar alışık olduğumuz kalabalığına kavuştu. Dolayısıyla sadece yayıncılar değil, okurlarıyla buluşmak için gelen ve kitaplarını imzalayan yüzlerce yazar için de güzel bir kapanış oldu.

Beylikdüzü’ndeki fuarın en zor yanı uzaklığı. Doğrusu herkes buna alıştı, bir yolunu bulup fuara geliyor. Ama yakınmayı da sürdürüyor. Eh, Beylikdüzü’nün mesafesi bir yana felaket trafiğini de hesaba katınca insan buna hak veriyor. Bilenler Taksim’deki kitap fuarını özlemle anıyor. Ama hepimiz bal gibi biliyoruz ki o günlerden bugüne kat kat büyüyen yayıncılık endüstrisine, artan okur sayısına o eski fuar alanının yanıt vermesi mümkün değil. Günümüzün orta sınıf alışkanlıklarına uygun bir yanı da var bu izole fuar merkezinin.

Fuar anılarına dalmak için acele etmiyorum. Seneye 40. Yılını kutlayacak olan fuar bize bol bol geçmişe yolculuk fırsatı sunacak, eminim. Ben yine de dayanamayıp eski defterleri karıştırdım ve fuarın 25. Yılı için, 2006 yılında çıkartılan kitabı tekrar okudum. ‘Bir Yolculuk Öyküsü’ adlı kitapta İhsan Yılmaz’ın fuarın kurucusu Bülent Ünal’la yaptığı uzun söyleşi pek çok ilginç bilgi içeriyor. Okurken beni en çok eğlendiren şey, insanların Tarlabaşı’na giderken bile ‘mesafe’den yakındıklarını öğrenmek oldu.

‘Tepebaşı uzak, kimse gelmez ’ demişler

Malum, İstanbul Kitap Fuarı 1982’de tam da 12 Eylül rejimi devam ederken, Taksim Meydanı’nda, The Marmara Oteli’nin altındaki bir alanda açılmış. 600 metrekarelik alanda 28 yayıneviyle başlayan fuar o kadar ilgi görmüş ki hemen büyümeye başlamış. Otelin balo salonunu da fuar alanına katmışlar ama birkaç yıl sonra burası da yetmeyince Belediye’nin Tepebaşı’ndaki yerini kiralamaya karar vermişler. Eski Tepebaşı Dram Tiyatrosu’nun yerine yapılan otopark ve sergi alanı o zaman pek kullanılmıyormuş. TÜYAP yönetimi Bedrettin Dalan’ın başkan olduğu Belediye ile anlaşmış. Ama kitap dünyası bundan hiç hoşlanmamış. ‘Tepebaşı uzak, oraya kimse gelmez’ eleştirileri yapılmış. Evet o zamanlar İstiklal Caddesi’nin kalabalığı Galatasaray’da biter, Tünel’e kadar cadde tenhalaşırdı. Belli ki o zamanki yayıncı ve yazarlara Taksim Meydanı’ndan Tünel istikametinde 1.5 kilometre yürümek bile zor ve caydırıcı görünmüş. Tarlabaşı’nı merkezi bulmayıp, beğenmemişler. Bugün dönüp baktığımızda insana komik geliyor… Ama neyse, o zaman fuarın yöneticisi olan Demirtaş Ceyhun ve Bülent Ünal uğraşıp didinip herkesi ikna etmişler ve bugün hala TÜYAP diye bildiğimiz alanda İstanbul Sergi Sarayı’nı kurup 1987’den itibaren fuarları burada yapmışlar. Bir süre sonra fuar buradaki yerine de sığmayınca bu kez otoparkın iki katını kiralayıp onu da sergi alanına katmışlar. Bu kez de ‘kimse merdivenlerden inip alt kata gitmez’ itirazı gelmiş. Merdiven denilen son derece geniş, ferah belki yirmi otuz basamaklık bir merdivendi… Ben çok iyi hatırlıyorum, alt kat açıldığında hakikaten biraz yadırgamıştık; orası adı üstünde ‘B’ salonuydu. Belli başlı yayınevleri burada ikinci stantlarını açmıştı. Ama kalabalık o kata da taşıp doldurdu. Kısa sürede o merdiven, insanların sıkışıklıktan inemediği, inenlerin çıkamadığı bir merdivene dönüştü…

Burası da hıncahınç dolup yetmez olunca İstanbul Kitap Fuarı 2000 yılında şimdiki TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’ne taşındı. Bülent Ünal’ın o söyleşisini okurken TÜYAP’ın buna biraz da Belediye tarafından mecbur bırakıldığını öğrendim. Meğer İstanbul Belediyesi, Refah Partisi’ne geçip Tayyip Erdoğan Belediye Başkanı olduktan sonra TÜYAP’tan kirayı artırması istenmiş; ‘Sen kirayı artıracaksın, biz de sana dokunmayacağız’ denmiş. Bunu da kendi isteğiyle yapması gerektiğini söyleyip, ‘Allah rızası için kirayı artırmaya karar verdim’ diye bir dilekçe yazmaya zorlamışlar Bülent Ünal’ı. Onlar da çaresiz, istenen dilekçeyi verip kirayı artırmışlar ama yedi sekiz ay sonra Belediye Meclisi aleyhlerinde bir karar almış ve basından öğrenmişler ki buradan çıkartılacaklar… Ondan sonrası üç buçuk yıl süren bir mahkeme süreci… Sonunda TÜYAP mahkemeyi kaybetmiş ve aslında bu sebeple Tepebaşı’ndaki yerden çıkmak zorunda kalmış. Ama anlaşılıyor ki buna hazırlıklıymışlar, Beylikdüzü’ndeki fuar merkezi çoktan açılmış ve kitap dışındaki tüm diğer fuarlar orada yapılmaya başlanmış. Hiç itiraz etmeden kararı uygulamış ve Tepebaşı’ndaki yerin anahtarlarını Belediye’ye teslim etmişler. İşte bizim Beylikdüzü kitap fuarı maceramız da böyle başlamış…

1980’lerde Türkiye’nin 12 Eylül karanlığında bir nefes alma alanı açan, yazarlarla okurları buluşturan TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı bu özelliğiyle Türkiye’nin kültür hayatında çok önemli bir yer edindi. 90’larda da bu özgür ifade ortamı çok önemliydi. Bir de indirimli kitap satışları… Bugün internet çağında ne söyleşiler ne de indirimler o kadar cazip… Ama Türkiye’nin en önemli kültürel etkinliklerinden biri olarak insanlar fuara gelmeye devam ediyor. Çünkü kitapla özdeşleşmiş, simgesel önemi de olan bir yer İstanbul Kitap Fuarı. Hala yeni yazarlar tanımanın, tanıdıklarımızla buluşmanın, yeni kitaplar keşfetmek ve bizim gibi kitaba değer veren yüzbinlerce insanla aynı mekanda olmanın mutluluğunu yaşamak için benzersiz bir yer. O nedenle nerede olursa olsun, nasıl olursa olsun fuarımıza gidip gelmeye devam edeceğiz.

Dün 39. Fuar bitti, dolayısıyla ben şimdiden 40. Yıllarını kutluyorum; nice yıllara olsun…

Önceki ve Sonraki Yazılar
CEM ERCİYES Arşivi
SON YAZILAR