İBRAHİM EKİNCİ

İBRAHİM EKİNCİ

AKP’nin dövizle sınavı: Dışarda dilen, içerde kuşat!

Bir önceki Marjinal Fayda yayınında döviz rezervleri durumundan, “dost dövizleri” ile ilgili manzaradan söz etmiştim. Şimdiye kadar Erdoğan’a destek vermek isteyen ülkelerden -ki bunların sadece biri (Güney Kore) hariç tamamı diktatörlük, otoriterlik ve emirlik rejimleridir- 37 milyar dolar geldiğini, 15 milyar dolar daha gelmesinin söz konusu olduğunu belirtmiştim. Gelecek 15 milyar doların 5 milyar doları geldi. Açıklamalar öyle. Kaldı, Katar’dan gelmesi söz konusu olan 10 milyar dolar. Bundan sonra da Erdoğan, başka ülkelerden döviz bulabilir mi, sorusuna rahat bir ‘evet, bulabilir yanıtı’ vermek zor ama imkansız değil elbete.

Fakat asıl önemli soru, bu dövizler seçime kadar bir kur şokundan kaçınmaya, kuru tutmaya yeter mi yetmez mi? Bir önceki Marjinal Fayda yayınında da belirttiğim gibi, bu konuya rahat bir evet veya hayır yanıtı vermek de zor. Çok fazla sayıda belirsizlik var çünkü.

Bu, dövizin dış cephesiydi diyelim. Bir de içerde “döviz kuşatması” dediğim olay var. Merkez Bankası, BDDK eliyle bankalar üzerinden gerçekleştiriliyor bu kuşatma. Bankalara sürekli “şunu yapma, bunu alma, şunu verme” baskısı yapılıyor. Mesela “500 bin doların üzerinde döviz varlığı olana kredi verme” gibi… “Gece şu saatlerde başka ülkelerle döviz işlemi yapma” gibi… Şimdi son gelen emir, “sabah saatlerinde döviz işlemlerinden kaçın, yapma” emri oldu. Bankalara gönderilen yazıda, “bankaların piyasa açılır açılmaz tamamen kendi gün içi pozisyonlarını ayarlama güdüsüyle yoğun bir şekilde döviz alım işlemleri gerçekleştirdiği tespit edilmiştir” deniliyor ve bundan kaçınılmazsa gerekli tedbirlerin alınacağından söz ediliyor. Yine sopa gösterilmiş!

Başka bir uyarıda da 50 bin doları aşan işlemlerle ilgili bildirimler konusunda uyarılıyor bankalar. Evet belirttiğim gibi bir döviz kuşatması yapılıyor içerde.

Az önce bir yenisi duyuruldu. BDDK, bankaların net döviz pozisyonunun öz kaynaklar içindeki payına ilişkin üst sınırı yüzde 20’den yüzde 5’e çekti.

Bütün bunlar Türkiye’nin “serbest piyasa” ekonomisini her adımda biraz daha terkettiğini, kumanda, komuta ekonomisine geçtiğini gösteriyor. Türkiye, biliniyor, 2001 krizi sonrası Derviş Reformlarıyla, serbest piyasa ekonomisini kurumsallaştırmaya adımlar atmış, özerk kurumlar kurmuştu. Zaman içerisinde o kurumların tamamının özerklikleri geri alındı, bütçe özerklikleri kaldırıldı, atama usulleri değiştirildi. En son özerkliği kanunla getirilmiş Merkez Bankası da Erdoğan’ın emri altına alınarak, bu kurumların özerklikleri üzerine tüy dikildi.

Marketlere yazı: Fiyat ve satışları gönder!

Özellikle Türkiye gibi, sömürünün vahşi bir hal alabildiği, yoksulluk oranlarının çok yüksek olduğu ülkelerde kamucu, kalkınmacı, gelir dağılımını düzeltici politikalar öngören bir ekonomi çok elzemdir. Ancak Türkiye Özal ve takip eden dönemler itibariyle, son olarak da Derviş Reformlarıyla serbest piyasa ekonomisini tercih etmiştir. Şimdi olan ise serbest piyasa ekonomisinin papucunun dama atılması… Kumanda ekonomisine geçilmesi! Erdoğan, bankacıya da sanayiciye de, esnafa da ne yapması gerektiğini söylemek, emretmek istiyor. Nasıl ki siyasette bütün kurumları, birimleri kendine bağladıysa ekonomide de aynısını yapmak istiyor. Marketlere gönderilen yazının özü de buna işaret ediyor. Yazıda deniliyor ki, “Gıda ve perakende sektöründe hızlı tüketim mallarının satışıyla iştigal eden ve şube sayısı 200’den fazla olan zincir mağazalar, satışa sundukları ürünler ile şubelerine ilişkin verileri bakanlıkça belirlenen sisteme aktarmakla yükümlüdür.”

Özetle fiyat denetime, kontrolüne geçiliyor. Oysa ki iktidar sözcülerinin de savunduklarını söylediği serbest piyasa ekonomisinde bu yok! Her hangi bir market, yağın şişesini diyelim, diğerinin iki üç katı fiyatla satmak isteyebilir. Bu fahiş fiyatı cezalandırması devletten değil, tüketiciden beklenir! Tüketici almayarak, satışlarını düşürerek onu cezalandırır! Kural bu. Fakat dediğim gibi, Erdoğan ekonomisi yeni bir yola… Kumanda ekonomisine geçiyor.

İşin bir de suçu, sorumluluğu yıkma tarafı var.

Dolar mı yükseldi?

“Ekonomimize karşı tertipler, saldırılar, sınamalar bizi yıldıramaz” söylemi geliyor.

Yani doları bazı düşman ecnebiler yükseltiyor, bizim suçumuz yok!

Enflasyon mu yükseldi?

“Bazı hain terörist soğan depoları ve marketler fiyat yükseltiyor.”

Yani enlasyonu iktidar değil, marketler yükseltiyor!

Sürekli algı, aldatma peşinde koşuyorlar.

Bu söylem etkili de oluyor. Geçenlerde bir grup esnafın, pahalılığı protesto etmek için CHP genel merkezi önünde toplandıklarını gördük.

Ve şimdi yeni bir algı çalışması yapıyorlar. Enflasyonda, baz etkisi ile gerçekleşen düşüşü, iktidarın uyguladığı ekonomi politikalarının sonucu, başarısı olarak göstermeye çalışıyorlar.

Görüntü hazin diyeceğim ama bir yanıyla da komik. Bu algı çabasını düzeltmek için didiniyor iktisatçılar. Hepsi baz etkisi nedir, anlatmaya çalışıyor. “Hayır, enflasyon değil, artış hızı düştü, yıllık enflasyon rakamında düşüş olsa bile gördüğünüz gibi enflasyon aydan aya artıyor. Kasımda yıllık enflasyon düştü görünürken aylıkta % 2.88 artması da bunun göstergesi… Hayır, hayat pahalılığı devam edecek…”

Vatandaşa borsayı gösteriyorlar

TÜİK’in her ay açıkladığı yatırım araçlarının getirisi verisi bir kez daha gösterdi ki vatandaşın tasarruf erim erim eriyor. Ucuza kapatılarak -çünkü faizde de komuta ekonomisine geçildi ve bankalara faiz dikte ediliyor, faizler piyasada gerçekleşmiyor – şirketlere ucuz krediye dönüştürülüyor. Benim Nebati Düzeni dediğim kurgu içinde vatandaşın tasarrufu soyuluyor. Bu haftaki yatırım araçları verisi de bunu gösteriyor. Borsa dışında bütün yatırım araçları yıllıkta kaybettirmiş.

ekran-resmi-2022-12-11-08-03-17.png

Aslında TÜİK’in kimsenin güvenmediği düşük TÜFE’sine göre kaybettirdiği seviyeleri görüyoruz biz. Muhtemelen TÜFE daha yüksek, kayıp da daha derin. Kazandıran tek yatırım aracı borsa… Bir de bildiğiniz gibi arsa var. Borsa – arsa düzenine geldik. Fakat borsa, hacıyatmaz ahlakının Rahat bırakacağı, fırsat bilip oynamayacağı bir yer değil. Zaten küçük yatırımcının çok kolay ütüldüğü bir yatırım alanı. Bir de bunun üstüne hırslı hacıyatmazlara açılmış durumda. Daha kısa bir süre önce banka hisseleri üzerinden binlerce küçük yatırımcının tasarrufu ütüldü. Son dönemde akıl almaz fiyatlar, çıkışlar, sert düşüşler görüyoruz. Sizin anlayacağınız yine görüntü uğruna (“borsamız iyi ekonomimize güven var”) küçük yatırımcı tehlikeli sulara çekiliyor. Bizim söyleyebileceğimiz ilgilenen küçük yatırımcının – kimsenin ne yapacağına karışamayız – bilinçli davranması, uzman kurumlar üzerinden alım satım yapması… Belki bu biraz ihtiyat sağlayabilir.

İSO’ya göre sanayide işler iyi değil / MÜSİAD’a göre gayet iyi gidiyor

Türkiye çok ilginç günlerden geçiyor. İki iş örgütü… Birisi İstanbul Sanayi Odası, İSO, diğeri iktidarın nimetlerinden azami ölçüde yararlanan, Ekonomi Bakanı Nebati’nin de üyesi olduğu MÜSİAD.

İSO’nun her ay açıkladığı satin alma yöneticileri endeksinin (İSO - PMI) bir benzerini de MÜSİAD açıklıyor. MÜSİAD’ın endeksine göre işler yolunda. Oysaki İSO endeksine göre değil. İSO endeksi yılbaşındaki 50,5 değerinden 45,7 değerine gerilemiş. 50 değerinin üzerinde tutunan tek sektör (kara deniz taşıtları) var. Diğerleri iyimser değerin epey altında. Tekstil (41,2) en kötü durumda.

MÜSİAD’ın verisi 60’a dayanmış gözüküyor. Açıklamada, “Önceki aya göre 1,1 puan yükseliş kaydederek 59,1 seviyesine ulaşan Sanayi Sektörü SAMEKS Endeksinin atış eğilimi bu dönemde de sürmüştür” deniliyor.

ekran-resmi-2022-12-11-08-03-26.png

Neden farklı? Aynı şeyi ölçen iki kurumun verileri neden farklı?

Prof. Dr. Hakan Kara buna dikkat çekiyor. Sosyal media üzerinden yaptığı paylaşım şöyle:

“Sanayi üretimine dair bu iki göstere hiç bu kadar ayrışmamıştı. Birkaç nedeni olabilir:

  1. PMI endeksindeki firmaların SAMEKS’e göre ihracata daha duyarlı olması,
  2. Selektif kredi politikası,
  3. Anketi dolduranların yanlılığı.”

ekran-resmi-2022-12-11-08-03-30.png

Hoca, nazik biri. Okumuş adam. “Selektif kredi politikası” diyor. Benim tercümem şöyle: Küçük tasarrufçu soygunu ile sağlanan düşük faizli kredilerden en çok MÜSİAD’çılar, onların yoğun olduğu sektörler yararlanıyor. Diğeri, (“anketi dolduranların yanlılığı” da) benim tercümeme göre şöyle: MÜSİAD’çılar, diğer bütün İslamcılarda gördüğümüz şeyi yapıyorlar. İktidarı başarılı, durumu iyi göstermeye çalışıyorlar!

Önceki ve Sonraki Yazılar
İBRAHİM EKİNCİ Arşivi
SON YAZILAR