İLKE ATİK TAŞKIRAN
İnsan zihni yalnızca işlev aramıyor
İnsanlığın tarihine baktığımızda, teknolojik devrimlerin hızla ardı ardına gelmesine rağmen, insani ihtiyaçların ve zevklerin şaşırtıcı bir biçimde sabit kaldığını görüyoruz. Tekerleğin icadından akıllı telefonlara, matbaanın doğuşundan dijital yayıncılığa kadar değişen yalnızca araçlar oldu; hikâye anlatımına, müziğe, topluluk deneyimine, oyunlara duyduğumuz arzu ise aynı kaldı.
Kindle kullanıyorsanız bilirsiniz; Amazon’un geliştirdiği, kitapları dijital ekrandan okumanızı sağlayan bir e-kitap okuyucusudur. Her sayfa çevirdiğinizde ekranda, tıpkı kağıt bir kitabın sayfasını çeviriyormuşsunuz gibi, ufak bir animasyon belirir. Sayfanın ucu kalkar, görüntü değişir ve sanki parmağınızla o ince kağıda dokunuyormuşsunuz hissine kapılırsınız. Oysa bilirsiniz ki aslında plastik bir ekrana dokunuyorsunuz. Peki neden? Neden teknoloji, hızla geleceğe koşarken, bir yandan eskiye dair küçük illüzyonlar yaratmak zorunda kalıyor?
İnsan doğasının garip bir çelişkisinden kaynaklanıyor bu durum. Sürekli yeniyi isterken, eskiyi de özlüyor insan. Daha hızlı okumak için e-kitap alıyor, ama kağıdın hışırtısını arıyor. Minimalist tasarımları seviyor, ama retro filtrelerle geçmişin renklerini geri çağırmak istiyor. Modern arabaları sessiz ve çevreci buluyor, ama motor sesini dijitalden eklemeden o eski gücü hissedemiyor. Çünkü insan zihni, geçmişin somutluk duygusuna tutunmak istiyor.

Yeniliğe ruh katan dokunuşlar
Sayfa çevirme efekti bunun en küçük, ama en anlamlı örneklerinden biri. Bir ekran, bir dosya, bir veri akışından ibaretken, eski zevkleri tetikleyen o küçük animasyonla, kitap okuma deneyimi tamamlanmış hissediliyor. Çünkü sayfa çevirmek yalnızca bir geçiş hareketi değildir; “ilerliyorum” hissidir, hikâyede yol aldığını bedensel olarak hissetmektir. Kağıdın dokusu, parmak ucundaki sürtünme, her sayfada kitabın kalınlığının azaldığını görmek… Bunlar sadece fiziksel detaylar değil, zihinsel ilerleme işaretleridir. İnsan beyni için kitap okumak, sayfaları tüketmekle eşdeğerdir. O yüzden Kindle tarafından yapılan bu efekt, teknolojinin insan zihninin beklentilerine gösterdiği bir saygı duruşudur.
Radyo tiyatrolarını düşünün. Bir zamanlar her akşam, insanlar radyo başında toplanır, aynı hikâyeyi dinler, birlikte korkar, güler, duygulanırdı. Sesin tek kanallı olması, tüm hayal gücünü açığa çıkarırdı. Bugün podcast dizileri, tam olarak bu ihtiyaca cevap veriyor. Onlarca dizi, film, YouTube kanalı varken, insanlar kulaklıkla podcast dizisi dinliyor; çünkü kelimelerin arasındaki sessizliklerde bile kendilerine ait bir dünya kurabiliyorlar. Podcast, yalnızca dinlemek değil, zihinde sahne tasarlamak, karakterlere kendi yüzünü vermek, hikâyeye aktif bir hayal ortağı olmak demek. Radyo tiyatrolarının birleştirici etkisi, podcast dünyasında yeniden canlanıyor. Çünkü insan, yalnızca izlemek değil, birlikte dinlemek ve zihninde kendine ait bir sahne yaratmak istiyor. Hikâyeye kapılan milyonlar, dijitalde de olsa aynı odada olduklarını hissediyor.
Benzer bir şeyi Instagram’da da görüyoruz. Fotoğraflar artık kusursuz çözünürlükte, ışık ve renk ayarları mükemmel; ama milyonlarca insan, üzerine eski film filtresi ekliyor. Hafif solmuş renkler, grenli dokular, köşelerdeki kararmalar… Bir dönemin teknik yetersizliği, bugün bilinçli bir estetik tercihe dönüşüyor. Çünkü o filtreler, yalnızca bir görüntü biçimi değil; zihinde hatıralara, geçmişe, daha yavaş ve dokunulabilir bir hayata dair çağrışımlar yaratıyor.
YouTube’da da benzer bir nostalji arayışı var. Videolar 4K çözünürlükte, her şey net, her şey parlak, ama yine de birçok kişi “VHS efekti” ekliyor. Videonun başına kaset takma sesi, görüntüye hafif titreme… O titrek, bulanık görüntüler, bugünün kusursuz ama soğuk estetiğinden daha samimi geliyor. İnsan zihni, o bozuk görüntüde bile kendine tanıdık bir sıcaklık buluyor.
İnsan zihninin anlam arayışı
Bir yandan teknoloji, hız, netlik, kolaylık vaat ediyor; diğer yandan insan zihni tüm bunları kendi dünyasına dahil edebilmek için anlam arıyor. Uygulamalar hız kazandırıyor, işleri kolaylaştırıyor, seçenekleri çoğaltıyor; ama insan zihni yalnızca işlev aramıyor. Her yeni uygulamada, eskiye dair bir iz, tanıdık bir dokunuş arıyor. Yeni olanın içinde tanıdık bir iz bulduğunda, o artık soğuk bir icat olmaktan çıkıyor, hayatının parçasına dönüşüyor. Bu yüzden en ileri teknolojiler bile, eskiye ait bir detay eklemeden tamamlanmış sayılmıyor.
Belki de insan teknolojiyi yalnızca işlevi için değil, eskiyi yaşatacak bir araca dönüştürdüğü için seviyor. Çünkü özünde, ekranların ötesinde hepimiz hâlâ aynı şeyi istiyoruz: Bir hikâyeye kapılmak, o hikâyede ilerlediğimizi hissetmek ve bir yerlerde, başka insanların da aynı hikâyeye kapıldığını bilmek.
Yapay zeka çağında insanın yeniden konumlanışı
02 Aralık 2025 Salı 00:10Aynı şablona sığan onlarca özür
25 Kasım 2025 Salı 00:10Sosyal medyanın görünmez bağımlıları
18 Kasım 2025 Salı 00:10Bekleyiş de artık bir üretim biçimi
11 Kasım 2025 Salı 00:15Gerçeği kaybetmenin en kolay yolu: Düşünmeden paylaşmak
04 Kasım 2025 Salı 00:15Çözüm ekranları kapatmak değil, zihinleri açmak
28 Ekim 2025 Salı 00:15En sessiz direnişimiz hatırlayarak gülmek olabilir
21 Ekim 2025 Salı 00:10Çağımızın kolektif bilinçaltı: Algoritmalar
14 Ekim 2025 Salı 00:20Yapay zeka nerede durmalı?
07 Ekim 2025 Salı 00:15Filmlerin gerçekleştiği yüzyılda yaşamak
30 Eylül 2025 Salı 10:02