
TEZCAN KARAKUŞ CANDAN
Berlin’de Van Gölü: Wannsee
Kentler sizi içine alıp sizden anı biriktirdiği gibi, başka anılara, olaylara da ev sahipliği yapar. Bir heykel, bir yapı, bir park, sokaklar, caddeler, meydanlar gibi pek çok yer hafıza duraklarımızdır.
Almanya’nın Başkenti Berlin acılarla birlikte anıların biriktirildiği bir hafıza kentidir aynı zamanda. Türkiye ile bağı sadece işçi olarak gurbete gidilen bir yer değil elbette. Cumhuriyetin ilanı ile birlikte Almanca konuşan bilim insanlarının elinde şekillenen Ankara ile Berlin arasında kentsel izler olduğu kadar, Ankara’dan verilen kararlarla aydınların eğitimden, sürgüne kadar uzanan bir hayat yaşadığı yerdir aynı zamanda…
Pek çok yazarın yazılarında konu ettiği Berlin edebi bir haritalama çalışmasının da bir parçası. Gazeteci yazar Menekşe Toprak Berlin Edebiyat Kolokyumunun girişimi ile Türk Edebiyatının Berlin haritalamasında Türk Sahnelerini belirlemiş. Muhtemel sahneler giderek artacak.
Berlin hikâyelerde zaman zaman bir sahne, bazen de bir ana karakterdir. Bir sinema filminde bir sanat eserinde bir edebiyat kitabında, zaman zaman hikâyenin başrolünde yer alır. Kentle sanatın, edebiyatın buluşması görüntüye ve yazılara dökülür. İşte o izleri takip etmek ve anlam değerinin içerisinde olmak kentin hafızamıza yüklediği en önemli işlerden birisidir.
Mekânın çok katmanlılığı
Mekân aynı mekân olsa da zaman içerisinde yaşananlar ile biriktirilenler mekânın çok katmanlılığı ile kente yerleşir.
Sabahattin Ali’nin “Kürk Mantolu Madonna” kitabını okurken aşk yalnızlaşma ve yabancılaşma temaları ile Berlin hikâyenin sahneleri olarak kendine yer bulur. Kamusal mekân olan Tiergarten’de başlayan izler, Wannsee de şekillenen aşk hikâyesi kentsel ölçekte ideolojik katmanlaşmayı da gözler önüne serer. 1930’lu yıllarda tutkulu bir aşk hikâyesine ev sahipliği yapan burjuvaziye hitap eden göl etrafındaki bu seçkin alan Wannsee… Yıllar sonra 1942’de yine aynı mekânda Nazi yetkililerinin bir araya gelip Yahudi Soykırımının nasıl şekilleneceğinin ana kararlarının verildiği konferans ile bir yok edimle tarihe geçen Wannsee aynı yerdir.
Mekânın çok katmanlılığı ile bir zamanlar romanda iki aşığın huzur bulduğu doğa parçası, başka bir tarihsel dönemde kitlesel yok edimin planlandığı bir masa etrafındaki villa ile mekânın ideolojik dönüşümünü yaşatır bize.
Berlin’de hem Sabahattin Ali’nin romanının izinde hem de kentin katmanlılığının içerisinde Nazi dehşetinin kararlarının verildiği villaya ev sahipliği yapan Wansee de bu iki uç duyguyla alınan yol tarihin yoludur, aynı zamanda. Gördüğünüz mekânlar katmanlı haliyle derin bir kuyu gibidir. İndikçe derinlere insanlığın derin tarihi, acıları ağıtları, aşkları yaşanmışlıkları çıkar karşınıza. Huzur ile öfke, aşk ile nefret, savaş ile barış, yabancılaşma ve yalnızlaşma karışır mekâna.
Berlin’de yaşayan Türklerin Van Gölü dedikleri Wannsee Gölü toplu taşımla ulaşılan ve tekne ile gölü bir ucundan bir ucuna geçebildiğimiz, nadide bir doğa parçası. Yelken sporları ve sörf yapıldığı hafta sonu nefes alma yerlerinden birisi şimdilerde Berlin’de…
Gölün ortasında tarihin ortasında gibisinizdir.
Bir yanda “Kürk Mantolu Madonna” kitabında yaşanan tutkulu aşka mekân olan Wannsee, öte yanda Nazi dehşetinin karar mekânı olan villaya ev sahipliği yapan Wannsee kentsel çelişkilerin buluşma mekânını hatırlatır. Bu güzel doğa parçası içerisinde nasıl da böyle bir kan gölü kararları alınır, aklınız almıyor. Mekân aynı mekân, zaman farkı ile katman katman eklenen tarih, insanlığın tarihidir. Kent böyle biriktirir işte. Sonra dönüp size yeniden sunar. Kendinizi geçmişi ve geleceği yeniden bulma serüveninin içerisine alır.
Nazi dehşetinin kararının alındığı Wansee Konferansı’nın yapıldığı bina 1914 yılında ilaç üreticisi Ernst Marlier mülkiyetinde bir villa olarak inşa edilir. Villa birkaç yıl sonra Cumhuriyet karşıtı ve sağcı Friedrich Minoux tarafından satın alınır ve SS vakfına misafirhane olarak kullanılmak üzere satılır. 1942 yılında Naziler Wannsee Konferansı'nı burada gerçekleştirir ve yok edimin ana kararlarını ve işbirliklerini burada protokole bağlar. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kanlı kararların verildiği villa SPD'ye devredilir. Daha sonra okul olarak işlev gören villa 1982’de koruma altına alınır ve Wansee Konferansının 50. Yılı olan 1992’de ise müze ve eğitim merkezi haline gelir. *
Gölün ortasında karşınıza çıkan bu mekân Berlin’in çok katmanlı hikâyesinde hafızayı diri tutuyor, rüzgâr, muhteşem doğa ise açılan zihninize eşlik ediyor. Esen rüzgâr ise Ankara gibi…
Kentte zihnin açıldığı her şeyi, hafızamızı diri tutan her ortamı korumak evrenselle buluşturmak kent hakkımız.
* https://www.visitberlin.de/en/house-wannsee-conference