İttifak, koalisyon, kurucu meclis

Cumhuriyet’in ilanının 99’uncu yılını kutladık. 100 demeye çok az kaldı. Dünya tarihi ile kıyasladığınızda genç bile diyeceğimiz cumhuriyet bu 99 yıla sığdırdıklarıyla aslında hayli deneyimli. Bu 99 yılın 76 yılı çok partili hayat ile geçti. Demokratik açıdan olgunlaşacağı dönemlerde müdahale yedi ve geriledi. Derlenip toparlanması çok zor ve geç oldu, hatta olamadı. Sonuçta kendisine demokratik bir nitelik kazandıramadan hırpalanmış, aşındırılmış bir cumhuriyet tablosu var karşımızda. O nedenle 99’uncu yılında halen “nasıl bir cumhuriyet” tartışmalarına muhatap oluyoruz.

Cumhuriyet Arapça bir kökenden geliyor ve tanımında da meramını rahatça anlatabiliyor:

Cumhuriyet, hükûmet ya da devlet başkanının, halk tarafından belli bir süre için ve belirli yetkilerle seçildiği yönetim biçimidir. Egemenlik hakkının belli bir kişi veya aileye ait olduğu monarşi ve oligarşi kavramlarının karşıtıdır.”

Seçim ittifakları

Cumhurbaşkanlığı sistemi, partileri ittifak yapmaya zorlayan bir model getirdi. Özellikle cumhurbaşkanı seçilebilmek için yüzde 50 artı biri alma zorunluğu bu ittifakları mecburi kıldı. Mevcut ittifakların gönüllü bir tercih olmadığı da tarafların sık sık yaşadıkları tartışmalardan anlaşılıyor. AKP yönetimi bile MHP ile ittifaktan rahatsız. Hatta MHP tabanı da. Bunun açık sinyalleri de veriliyor. Seçimde bunu daha kalın çizgilerle göreceğiz.

Seçim ittifakı ilk olarak, “müşterek aday listesi veren partiler o seçim çevresinde bir parti sayılır” hükmüyle “ittifak” olarak adlandırılmadan 14 Mayıs 1950 seçimleri öncesinde getirildi. Bu düzenlemenin ömrü sadece 4 yıl sürdü. Bu düzenlemeden yararlanan Demokrat Parti (DP) iktidarının ilk döneminden hemen sonra bu maddeyi yürüklükten kaldırdı. DP bununla da yetinmedi partiler arası iş birliği yapılmasını neredeyse imkansızlaştıran düzenlemelere de imza attı iktidarının 2’nci döneminde.

25 Mayıs 1961 tarihinde, 27 Mayıs darbesinden sonra partilerin müşterek aday göstermesine ilişkin yasal düzenleme yeniden yapıldı. Bu düzenlemeyi de bir başka askeri darbe 12 Eylül yönetimi ortadan kaldırdı ve bir partinin başka bir parti ile iş birliğini bırakın desteklemesi bile yasaklandı. Siyaset, bu yasakları aşmakta da yetenekliydi; zor olsa da.

Hülle partileri aracılığıyla bu yasaklar da aşıldı. 1991 seçimlerinde 2 ayrı seçim ittifakı yaşandı. Şimdi hepsinin adı değişmiş olan SHP (CHP) ile HEP (HDP); MÇP (MHP), IDP (Millet partisi) ve RP (Saadet Partisi) ile seçim ittifakı yaparak parlamentoya girdiler sonra da partilerine geçtiler.

Bu süre içerisinde partiler arasında pek çok seçim ittifakı denemesi de oldu. Cumhurbaşkanlığı sisteminde 3 seçim ittifakı modeli var halen işleyen. Aslında seçim ittifakı diyebileceğimiz sadece HDP modeli var. Cumhur ittifakında sorumluluk paylaşılmadan ve resmen içinde yer alamadan yürüyen bir koalisyon ortaklığı mevcut. Millet ittifakının, adı sık sık böyle çağrılsa da 6’lı masanın hedefi seçimle sınırlı değil.

Koalisyon hükümetleri

Koalisyon hükümet modeli deneyimlerini aynı 1973-1980 yıllarında olduğu gibi 1991-2002 arasında da birçok versiyonunu hızlandırılmış çekimle izledik. Koalisyonu oluşturan partiler, partilerin genel başkanları, başbakanlar o kadar sık ve hızlı değişti ki bakanlar bile koltuklarını ısıtamadan kalkmak durumunda kaldılar. Bunun yarattığı olumsuz sonuçları da politik olarak AKP ve Recep Tayyip Erdoğan çok sık ve yoğun kullandı, işine de yaradı; bugün adı konulmamış bir koalisyonla ülkeyi yönetse de.

Türkiye ilk koalisyon hükümeti modeliyle, 27 Mayıs darbesi sonrasında DP’nin devamı olarak kurulan AP ile CHP arasında tanıştı. 1961 ve 1965 arası muhtelif koalisyon hükümetleri kuruldu. AP, her iktidar partisinin yaptığı gibi seçim sistemiyle oynamasıyla 1965 ve 1971 yılları arasında tek başına iktidarı yakaladı.

12 Mart 1971 askeri muhtırası sonrasında bir ara rejim inşa edildi ve 1973 yılına kadar parlamentoda mutlak çoğunluğa yaslanan ilginç bir koalisyon hükümeti kuruldu. Sonrası yine koalisyon hükümeti denemeleri. Ardından 12 Eylül 1980 darbesi ve 10 yıla yakın sürecek tek başına ANAP iktidarı. ANAP da tek başına iktidarda kalabilmek için seçim yasalarıyla sürekli oynadı ama sonuçta 1991 yılında kaybetti ve 2002’ye kadar süren koalisyon dönemleri başladı. “Askerin siyasete hem doğrudan hem de dolaylı” müdahalelerinin olduğu 28 Şubat döneminde koalisyon ortaklıkları kendi iç dinamiklerine bağlı olmaksızın birkaç kez değişti.

Cumhur ittifakı “post modern” bir koalisyon modeli olarak işlemektedir. (Aslında bu “post modern” koalisyon hükümet modeli AKP’nin her döneminde farklı ortaklarla vardı sanırım. Bu ayrı bir inceleme konusu olabilir) 6’lı masa da 14 Kasım Pazartesi günü tamamını değilse bile bir koalisyon hükümeti benzeri iş birliğini, hükümet programının ana hatlarını açıklamaya hazırlanıyor.

Kurucu Meclis

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk anayasası 1921 tarihli 23 maddeden oluşan hak ve ödevlere vurgu yapan Teşkilatı Esasiye Kanunu’dur. Olağanüstü şartlarda TBMM’de bir komisyon tarafından hazırlanarak kabul edilmiştir. 1923 yılında bu metne cumhuriyet eklenmiş 1924 yılında ise TBMM’nin hazırladığı yeni anayasa kabul edilmiştir. Kurucu meclisler, anayasa yapan meclislerdir. Kurtuluş savaşını yöneten meclis aynı zamanda yaptığı anayasa ile kurucu meclis niteliği de taşır. 1924’de yapılan anayasa bazı küçük değişikliklerle 1960’a kadar yürüklükte kalmıştır.

1961 anayasasını, kurucu meclisi oluşturan Milli Birlik Komitesi ve temsil yeteneği o günün koşullarına göre bile hayli yüksek olan Temsilciler Meclisi kabul etmiştir. 1980 Anayasasını Milli Güvenlik Konseyi (MGK) ile valilerin önerdiği ve MGK’nın atadığı isimlerden oluşan Danışma Meclisi’nin oluşturduğu kurucu Meclis kabul etti. Burada MGK maddeler üzerinde mutlak karar vericiydi.

Cumhurbaşkanlığı sistemine de anayasa değişikliği ile geçildi. Bu anayasaya değişikliği, tartışmalı ve sonucu çok az farkla, yüzde 51 ile tartışmalı bir referandumla gerçekleşti. 61 Anayasası yüzde 60, 81 anayasası yüzde 92 gibi bir oran ile kabul edilmişti.

6’lı masa, model inşa ediyor

6’lı masa aşabileceği bir potansiyel gerginlikle toplantıya hazırlanıyor. 14 Kasım Pazartesi DEVA Partisi’nde 2’nci turun 2’nci toplantısı yapılacak. Gündeminde olmayan 2 meseleyi ele alacak masa. Meral Akşener’in Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş’ın masaya dahil edilmesi fikri ilk gündem dışı konu olacak. Bunu müzakere etmek uzun sürmeyecek, sanırım Akşener bu durumu kendi açısından ifade ettikten sonra masanın genişlememesi gerektiğini ilk kendi dillendirecek. Ama aynı zamanda BTP’nin de masanın yörüngesinde muhafaza edilmesinin yöntemlerinin araştırılmasını isteyecek. Oradaki model de seçimde kurulacak ittifaklarda bulunacaktır sanırım. Buna bağlı olarak masanın ortak karar ve bilgisi dışında yapılan açıklamalar nedeniyle masa bileşenlerinin bireysel olarak açıklama yapmak zorunda kalmaları ve bunun partiler arasında gerginlik yarattığı izlenimi ve hakikati bir sorun olarak masaya getirilecek ve bu konuda karar alınması istenecek. Bunun hayli önemsendiğinin altını çizelim. Burada bir karşılıklı “güven” teyit edilmesi gerekebilir. Yöntemi masa belirleyecek.

Masanın en önemli konusu ortak cumhurbaşkanı adayının kullanacağı dil ve açıklayacağı politik vaatler. Masa aday meselesini son zamanlarda farklı degerlendirmelere ve çok konuşulmasına karşın aşmış durumda; ortak adayın yol haritasını belirliyor. Bu aynı zamanda bir nevi koalisyon protokolü ve hükümet programı. Burada komisyonların yaptığı çalışmalar masa açısından veri olarak görülüyor masada liderler bu metnin son halini belirleyecek.

6’lı masa dünyada örneği olmayan bir ortak politik çalışma yürütüyor. Bu yazının uzamasının nedeni de bu. Önce masa olarak yol haritasını belirleyecek. Sonra o uzun uzun anlattığım seçim ittifakı kurulacak, seçim ittifakı kurmakla kalmayacak masa. Seçimler öncesi bir koalisyon hükümet modeli oluşturacak. (Bunun sadece Türkiye’de değil belki de dünyada ilk olduğunu belirtmek gerekir) Daha sonra geniş taban temsil etme yeteneği ile TBMM’de HDP’yi de yanına alarak kurucu meclis niteliğine sahip geniş tabanı temsil yeteneği ile ve sayısal çoğunluğa sahip olması durumunda kurucu meclis gibi görev yaparak sistem değişikliği getiren bir anayasa değişikliği yapacak. Bütün bunları “gerçekleştirilebilecek hedef” olarak önüne koyuyor masa. Çok ama çok ilginç, farklı politik kimliklerden oluşan kolektif çalışma mekaniğine sahip masa pratiği var önümüzde.

Bizim bile anlatırken zorlandığımız bu modelde normal olarak pek çok semptom ortaya çıkıyor. Bu mekaniğin sağlıklı çalıştığının göstergesi. Biraz ilerlediği zaman daha büyük sıkıntılar da masanın üzerine gelecek. Mesele bünyenin bunlara alışmış olması. Mesela komisyon çalışmalarında bir konu ele alınırken bir parti temsilcisi, “bu meseleyle ilgili olarak bizim çok iyi bir çalışmamız var bunu bize bırakın” türü talepler dillendirebiliyor. Biraz can sıkıcı olsa da bu hal, komisyon dinamikleri, bunları masaya yansıtmadan geçiştirebiliyorlar. Buna alışmışlar bile.

Altısı birarada yerel seçimler

Ben dahil hemen hemen herkes cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerine odaklanmışken Kemal Kılıçdaroğlu’ndan yine hepimizi şaşırtan bir bilgi ulaştı. Kılıçdaroğlu masanın yaptığı çalışmalarla, seçimlerden 9 ay sonra yapılacak yerel seçimlerin bağlantısını kuruyor. Bunu da cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kurmaya çalıştığı stratejisine eklemiş yani.

Seçimler sonrasında istenilen sonuç alınırsa koalisyonu oluşturan partilerin ittifakı yerel seçimlerde de sürecek ve ortak adaylarla hem başkanlık hem de meclislerde çoğunluk iktidar olmanın da avantajıyla elde edilecek. Masa burada da çalışmaya devam edecek. Masanın ömrü hayli uzun olacak gibi.

İlk seçimlerde istenilen ölçüde başarı edilemezse, yerel seçimler önemle ele alınacak ve millet ittifakı modeli yine işletilecek. Burada hedef bu sefer belediye meclislerinde de çoğunluk sağlamak. Kılıçdaroğlu’nun bu uzun vadeli planlaması, belediye başkanlarını ilk etapta cumhurbaşkanlığı yarışının dışına çıkarması da “bununla bağlantılı olabilir mi?” sorusunu akıllara getiriyor.

Düşünsenize, cumhurbaşkanlığında karşı karşıya gelmeyen Ekrem İmamoğlu, cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybetmiş ve umudunu yerel seçimlere bağlamış Erdoğan ile İstanbul Belediye Başkanlığı seçimlerinde karşı karşıya gelebilir mi? Olabilir mi? Olabilir…

Önceki ve Sonraki Yazılar
SEDAT BOZKURT Arşivi
SON YAZILAR