Suriye ana, Öcalan ara başlık

Genellikle espri amaçlı söylenirdi, “vatandaşı olmasak Türkiye hayli eğlenceli bir ülke” diye. Ama eğlenceyi geçtik, acayip bir ülke haline geldik.

Vatandaşlarının bile anlayamadığı bir memlekete belki de dünya üzerinde ilk kez tanıklık yapılıyordur. Sadece son 3 aya bakınca bile bu ortaya çıkıyor. Daha 6 ay önce DEM’e kapatma davası açmayan, HDP’yi kapatmayan Anayasa Mahkemesi’nin kapatılmasını talep eden MHP lideri Devlet Bahçeli, şimdi PKK’nın lideri Abdullah Öcalan’ın “umut hakkı” kullandırılarak cezaevinden çıkarılmasını tartışmaya açtı. “Yazı bu kadar” diye bitirmek lazım, doğrusu da aslında bu.

(HDP hakkındaki kapatma davasındaki son durumu doğal olarak merak ediyorsunuzdur. Ülke konjonktürüne bağlı olarak peşin kabulle ‘Artık kapatılmaz’ diyebilirsiniz. Bu da mümkün. Ama dosya bir raportör ekibin elinde. Çok kalın bir dosya olması nedeniyle 2025 yılında karar çıkması da beklenmiyor. Kapatma davası, o dönem biraz da politik baskı ile açıldığı için sıkıntılı ilerledi. Kapatma kararı çıkmaz ise davanın açılışıyla ilgili yanlış yöntem nedeniyle olacaktır, konjonktür nedeniyle değil.)

Bahçeli ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hamlelerinin hep bir nedeni ve niyeti vardır. Önümüzdeki tabloyu da böyle değerlendirmek lazım. Açıklananları, anlatılanları dikkate almak lazım ama gazeteciliğin “olmazsa olmaz” duygusu olan “kuşkuyu” da hiç kaybetmemek gerekir. İnsanları gerçeğe kuşku götürür.

Mesele aslında açık. Öcalan ile devlet uzun süredir devam eden görüşmelerde ciddi bir mesafe sağlamış. Şimdi bu TBMM çatısı altına taşınarak toplumsal destek aranıyor. Burada Öcalan’ın kapısının çalınmış olmasının hiç şaşırtıcı bir yanı yok. Mesele Suriye’nin kuzeyindeki Kürt oluşumuna ulaşmak ise doğru adres Öcalan’dır. “25 yıldır cezaevinde olması, YPG ya da PKK’daki etkinliğini azaltmış mıdır?” sorusuna yanıtı, Kobani ve Kamışlı’da her evin duvarında asılı bulunan Öcalan posterleri verir. PYD ya da PKK yönetimi istemese bile tabandaki Öcalan gücüne direnmeleri çok zordur.

Öcalan bugün konuştuğumuz meselenin sadece ara başlığı. Bu onu önemsiz hale getirmiyor. Ana başlık Suriye ve Kürtler. Sürecin hızla ilerletilmesini de dikkate alarak meseleye ABD penceresinden bakalım. Trump 20 Ocak’ta başkanlık görevini devralacak. Kurmayı planladığı kabinesindeki ağırlıklı görüş YPG’nin desteklenmesi yönünde ve Türkiye’nin de YPG için risk oluşturduğu görüşünde. Türkiye burada ön alarak YPG ile “olumlu” bir ilişki kotarmak istiyor. (Hem de Türkiye’deki Kürt meselesinde de mesafe kat edeceği izlenimi yaratarak) Buna desteklediği Şam yönetiminin başarılı olması için de ihtiyacı var. YPG ile HTŞ koordine olarak Suriye’de uyumlu ve geniş katılımlı bir işleyiş yaratabilirlerse bu Türkiye için de dünyaya karşı olumlu bir referans olabilecektir. Ve Erdoğan’ın buna çok ihtiyacı var.

Af meselesi

Bahçeli’nin Öcalan ile ilgili olarak gündeme getirdiği “umut hakkı” konusu AİHM’nin de talebi aynı zamanda. “Terör suçu hükümlüleri” ile ilgili, hükmün infazı sonrasındaki uygulamadaki eksiklik, bir yasal düzenleme ile AİHM’in de talebi doğrultusunda giderilebilir. Bu düzenleme ile birlikte infaz yasasında yapılacak Anayasa’nın eşitlik ilkesine de uygun olacak şekilde terör suçlarına ilişkin düzenleme, af talebine bile gerek duyulmasını önleyebilir. Parlamentoya tam da burada ihtiyaç var.

Buradaki sıkıntı, Suriye meselesi nedeniyle Öcalan’ı merkezine koyan ve Kürt meselesinde de aşama kaydedilmesine olanak sağlayacak tartışmalar değil. Tel tel dökülen bir yargı sistemi var. Adalet Bakanlığı’nın sitesinde 2024 yılı tutuklu ve hükümlü sayısı 291 bin 901 olarak yer alıyor. Bu sayı 2023 yılında 341 bin 294’müş. İHD’nin tespitine göre 2023 yılında bu sayı önce 360 bin 722 kişi olarak açıklanmış, daha sonra ise 251 bin 101’e düşürülmüş. Avrupa’nın en kalabalık cezaevleri Türkiye’de. Avrupa ortalamasının 4 katından fazla tutuklu ve hükümlü sayısıdır bu. Ortalıkta dolaşan sayılara bakınca da cezaevlerinde kaç kişi olduğu konusunda bile şüpheleriniz oluyor. Bir yıl içinde 341 binden 294 bine düşecek ne yaşanmış olabilir Bakanlığın resmi sitesindeki verilere göre mahkûm sayısında?

Af bir kez siyasetin ağzından çıktığı zaman cezaevlerinde yaratılan beklenti kolay kolay yok edilemiyor. Ama memleketin yargı kaynaklı sorunu, adı ve içeriği belli olmayan bir süreçte af ile çözülecek bir mesele değil gerçekten.

Ana muhalefetin de her meselede olduğu gibi burada da kolektif bir karar alma süreci işletmeden açıklamada bulunması CHP’deki savrulmanın yeni bir örneğini önümüze koydu. “Şeffaf ve samimi” olması ve TBMM’de yürütülmesi koşuluyla evet dendi. Ama neye evet dendiği halen bilinmiyor. Yine bir iktidarın peşine takılma hali yani. Asgari ücretteki gibi bir durum var. CHP Genel Başkanı “30 bin olmazsa biz yokuz” dedi. 22 bin olarak açıklandı ve CHP gerçekten yok…

“Kürt meselesi vardı biz çözdük bitti” diyen Erdoğan ile bu sorunun varlığını hiçbir zaman kabul etmemiş Bahçeli’nin ön aldığı bir zeminde, bu sorun ile ilgili bedel ödemiş, arşivinde onlarca rapor bulunan CHP denkleme dahil bile olamıyor. İktidarlar tarafından “İhtiyaç halinde camı kırın” butonu haline gelmiş bu konu yani Kürt meselesi ile ilgili söyleyecek tek bir cümlesi yok mu gerçekten CHP’nin? Bakın CHP’nin söyleyemediğini, Saadet Partisi’nin yeni Genel Başkanı Mahmut Arıkan “Adada konuşanların siyasete katıldığı, salonda konuşanların nezarete atıldığı bir süreç hiçbir yaraya merhem olmaz” diyerek ortaya politik bir tutum koyuyor…

Önceki ve Sonraki Yazılar
SEDAT BOZKURT Arşivi
SON YAZILAR