ADNAN EKİNCİ
Kahraman olmadan yargıç olmak
Bu satırları okuyorsanız, sizin de hukuka karşı özel bir ilginiz var demektir. Kıyıda köşede kalmış, demokratik bir ülke olma hayaliniz, hukuk ilkelerine sıkı sıkıya bağlı bir devlet olmakla ilgili, umudunuzu da hala koruyor olmalısınız.
Belki de, 16 Temmuz 2022 gecesi yatağa girerken, Danıştay 10. Dairesi’nin ertesi günü İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili vereceği kararın merakı içinde uykuya dalmışsınızdır. Ertesi gün, iptal istemini ret eden heyetin içinde karara iki hakimin muhalefet şerhi koyduğunu öğrenince de, “Türkiye’de hala hakimler var” diye, gizli bir sevinç duymuşsunuzdur.
Türkiye’de insanlar uzun zamandır, büyük sevinç duyacağı yargısal kararları düşleyerek yaşıyorlar. Evrensel hukuk normlarına uygun, adil ve bağımsız mahkemeler tarafından verilmiş kararlara ilişkin umut, nedense hiç tükenmiyor.
Gel gelelim, bitmek bilmeyen bu umudu farklı bir bakış açısı ile değerlendirdiğinde, ürkütücü bir hale büründüğünü de görebiliyorsunuz.
KAHRAMANLIK BEKLENTİSİ
Size de tuhaf gelmiyor mu? İnsanlar, ülkesindeki hakimlerin ‘coğrafi teminat’tan yoksun olarak görev yapıyor olmasından hoşnutsuzluk duymuyor, sadece onların bağımsız, adil ve tarafsız kararlar vermesini istiyorlar.
Coğrafi teminat, hakim ve savcıların isteği olmaksızın çalıştığı yerden başka bir yere tayin edilememesi anlamına geliyor. Böyle bir güvence yoksa, hakim ve savcıların ‘sürgün’ korkusu içinde görev yapmaları bekleniyor demektir.
Daha açık bir ifade ile, aslında biz yargıçlardan sadece kahramanlık yapmalarını bekliyoruz.
Taha Akyol geçen hafta, Karar Gazetesi’ndeki köşesinde, Cemal Kaşıkçı dosyasını Suudi Arabistan’a devredilme kararına muhalefet şerhi koyan, İstanbul 12 Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Nimet Demir’i yazdı.
Nimet Demir, kararı sonrası Kahramanmaraş’a sürgün edilmiş, o da emekliliğini istemişti.
Demir’in karar muhalefet şerhi koyması, hukuksal hassasiyetini hala koruyabilen çevrelerden tarafından şükranla karşılandı.
SÜRGÜNÜN ÜÇ MAYMUNU
Ama kimse “ Emeklilik yaşına gelmiş bir hakim, nasıl olur da vermiş olduğu bir kararın hemen sonrasında, bulunduğu yerden uzak bir diyara gönderilebilir” demedi.
Kimse, “ Böylesi bir uygulama, kendini hukuk devleti olarak tanımlayan bir ülkede nasıl hala yürürlükte olabilir?” diye, dehşete düşmedi.
Hakim ve savcıların yaşadıkları bu büyük trajedi karşısında, toplum olarak hepimiz, ‘üç maymun’u oynuyoruz.
Kimimiz böyle bir uygulamadan haberdar değilmiş gibi, kimi benzer bir olayla karşılaşmamış, kimileri ise hiç duymamış gibi davranıyor.
Bu oyunu oynamak, hepimize iyi geliyor.
Biz bilmiyormuş, görmemiş ve duymamış gibi yapalım, ama hakim ve savcılardan uluslararası sözleşmelere uygun karar vermelerini bekleyelim.
Onlar kahraman olmak için çırpınsınlar, soruşturma geçirsinler, oradan oraya sürülsünler…
Biz, üç maymundan biri olarak böyle iyiyiz…
BİR ZAMANLAR YARGIDA
Taha Akyol’un yazısının ‘Kahraman Yargıçlar’ olarak koyduğu başlık, beni adeta tarih öncesi kadar uzak, dün kadar yakın bir geçmişe götürdü.
Bundan 13 yıl önce, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde hakimlik ve savcılık yapan genç hukukçular, Demokrat Yargı Derneği’ni kurdular. Kurucu sayısını bulmakta da, zorlandıklarını hatırlıyorum:
Dr. Osman Can (AYM Ropörtörü), Dr. Orhan Gazi Ertekin (Beypazarı Hakimi)
Dr. Uğur yiğit (Ankara hakimi), Faruk Özsu (Diyarbakır hakimi), Kemal Şahin (Kazan Hakimi)
Hüsamettin Yuca (Beypazarı Hakimi), Tekin Karaca (Diyarbakır Hakimi)
Yargıda yaşanan sorun ve aksaklıklar üzerinden sadece homurdanmakla yetinen hakim ve savcılar, 2009 yılından itibaren, dernekleri üzerinden konuşmaya başladılar. Araştırmalar yayınladılar, bildiriler sundular. Kamuoyu, yargı konusunda o güne kadar güneş yüzü görmemiş konuları, ilk defa Demokrat Yargı Derneği sayesinde öğrendi.
Dernek hem 2010 öncesi Cumhuriyetçi seçkinlere, hem 2010 sonrası Gülen cemaatine, 2014 sonrası AKP-MHP-Ulusal Yargı iktidarına karşı etkin muhalefette bulundu. Türkiye yargısı hakkında, 7 kitap yayınladılar.
Bugün, tarihsel analizi ve yeni bir yargı modeli sunan, bunun tarihsel ve teorik modellerini hazırlayan tek hareket olarak belleklerdeler.
BURUNLARINDAN GETİRDİLER
O nedenle, derneği kuran yargıçlara benzer şekilde ‘Kahraman’ demek, bana göre eksik, onlar için ise, incitici olacağını düşünüyorum.
Onları, “ Türkiye’nin demokratikleşmesi ve hukuk devleti olma iddiasını ciddiye alan, mesleğini sadece geçim kaynağı olarak değil, onurlu bir yaşam için sorumluluk olarak da gören, özverili hukuk insanları” olarak tanımlamak, daha doğru olarak geliyor bana…
Sonra ne mi oldu?
Beypazarı hakimi Orhan Gazi Ertekin, Kazan Hakimi Kemal Şahin ve Ödemiş Hakimi Faruk Özsu’nun, hukuk fakültesinde öğrendikleri en temel bilgileri bile, fitil fitil burunlarından getirdiler.
Sürgünler, soruşturmalar, yargılamalar yıllar sürdü.
Dernek şu anda faal değil, 'Demokrat Yargıçlar Hareketi’ olarak sosyal medyada devam etmeye çalışıyorlar. Kurucu Eş Başkan Orhan Gazi Ertekin’in, derneğin kurulduğu ilk günlerde ortaya koyduğu enerji ve kararlılıkla devam ediyor.
Bu bir avuç yargıcın onca özveri, çaba ve çileye rağmen, onlar için bugüne kadar sarf edilmiş onurlandırıcı bir söz veya yazı var mıdır acaba, ben mi rastlamadım?
Yine de, toplum olarak hepimizi yaralayan malum mahkeme kararlarına katılmayarak, yüreğimize su serpen yargıçlarımıza minnettar olduğumuzu belirtelim.
Ama bir gün Türkiye yargısının destanı yazılacak olursa, adları bilinmeyen ve Simurg misali kendi kendilerini yaratan onurlu yargıçlarımızı da unutmayalım.