İBRAHİM GÜNDÜZ

İBRAHİM GÜNDÜZ

Meclis İliç Komisyonu ve ABD'den beklenen talimat

Telefonum çaldı, arayan Kütahya-Emet’in Örencik köyünden Seyfi: “Abi mahkemeye itiraz ettik, uydu görüntüleri lazım...”

Bilgisayarımda Google uydu haritalarından ekran görüntüleri alıp paylaşıyorum. Haberlerimde de işe yarıyor, mahkeme süreçlerinde de. Ancak görüntüler bazen eski tarihli olabiliyor. Ama yine de hiç yoktan iyi...

Seyfi bir köylü vatandaşımız. Çiftçilik yapıyor; hayvanları ve az da olsa toprağı var. Eğrigöz Dağı’nın eteklerindeki “cennet” Örencik köyünde yaşamaya çalışıyor. Çalışıyor diyorum çünkü çok yakında o köyde ne Seyfi ne de diğer köylülerin yaşaması mümkün olamayacak. Çünkü uluslararası bir kartel Zenit-El Dorado, Eğrigöz Dağı’na çökmüş durumda. Kelimenin tam anlamıyla.

Köylerini, köylülerini koruması gerekenler Eğrigöz Dağı’nı param parça edenleri destekliyor.

İnanması zor değil mi...

Sedat Cezayirlioğlu yıllardır Çöpler siyanürlü altın madenine karşı bir avuç arkadaşıyla birlikte mücadele veriyor. Konuştu, bağırdı, ağladı, haykırdı, bıkmadan usanmadan Çöpler’in bölge için felaket olacağını anlatmaya çalıştı. Davalar açtı, hakkında davalar açıldı; mahkeme kapıları ikinci adresi oldu.

13 Şubat faciasını engellemeye gücü yetmedi...

Önceki gün Fatsa’dan arayan bir arkadaş, “Kurşunçalı’da orman kesimine başlamışlar... Köylüler ne yapacağını bilmiyor...” diye yarı ağlamaklı dert yanıyordu. “Kurşunçalı” denilen yer, Ordu’nun Kazdağları! Ordu, Perşembe, Fatsa arasında ormanlarla kaplı, yüzlerce derenin doğuş noktası olan bir yaşam kaynağı...

Kurşunçalı, o bölgenin insanlarının çocukluğu, gençliği... Milyonlarca insan her sabah Kurşunçalı’ya “Günaydın” diyerek güne başladı... “Altın, gümüş, bakır çıkaracağız” diyorlar... Ormanları kesmekle başladılar işe...

Bugün Lapseki’nin, İvrindi’nin, Uşak’ın, Ordu’nun, Söğüt’ün, Ağrı’nın, Samsun’un, Tokat’ın, Giresun’un, Kırklareli’nin, Gümüşhane’nin köylerinden, Trabzon’un, Rize’nin, Toroslar’ın yaylalarından, Milas’ın Akbelen’inden hep benzer mesajları, benzer haykırışları duymak mümkün.

Ülkenin neredeyse bütün dağları, meraları, yaylaları, köyleri ihale edilmiş... Ülkenin bütün köylerine, tarlalarına, ormanlarına girilmiş...

Vatandaş ne yapacağını bilemez halde, o mahkemeden bu mahkemeye koşturuyor; köyünü, ormanını, tarlalarını, yaylasını-merasını kurtarmaya çalışıyor. Mahkeme masraflarına gücü yetmiyor. Çoğu zaman dava bile açamıyor. Kimisi yol yöntem bilmiyor, çoğunun parası pulu yok. Kimisi de hala, “devlet yanlışa izin vermez” diyor...

Türkiye bir akıl tutulması yaşıyor. Küresel iklim felaketinin yaşandığı bir dünyada, bir SARI METAL uğruna dağları-ovaları param parça ediliyor ve ardından zehirleniyor. Buna da “madencilik” deniliyor.

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan İliç’deki Çöpler Altın Madeni’nde bunun bir madencilik değil bir Ekokırım olduğu görüldü. Birilerinin para hırsıyla, rant hırsıyla gözlerini nasıl kararttığı, liç sahasını nasıl kumdan gökdelen gibi yükselttikleri ve nasıl büyük riskler aldıkları görüldü.

9 insanımız onların bu hırsının bedelini canlarıyla ödediler. Yedisi hala zehirlenmiş toprakların altında.

İşte böyle bir Türkiye’de ve böyle feryatlar arasında TBMM’de çok önemli bir araştırma komisyonu çalışmalarına başladı:

“TBMM Başkanlığı, Erzincan’ın İliç İlçesindeki Bir Altın Madeninde Meydana Gelen Kazanın Tüm Yönleriyle Araştırılması ve Benzer Kazaların Önlenmesine Yönelik Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu.”

“Araştırma komisyonu değil mi, konuşurlar, yazarlar ama sonuçta hiçbir şey olmaz” diyenler var. Haksız da sayılmazlar. Geçmişte de toplandı buna benzer komisyonlar. Raporları Meclisin tozlu rafları arasında bekliyor. Evet böyle büyük umutlarla kurulmuş ama sonuçta ortaya çıkan sonuçları itibariyle hayal kırıklığı yaratan komisyonlar oldu. Ama bu kez farklı. Bu kez farklı olmalı.

Çünkü bugün feryatları Türkiye’nin her bir köşesinden yükselen Seyfilerin, Sedatların, Neclaların, Mehmetlerin, Ahmetlerin, Zeyneplerin umudu oldu bu komisyon. Onların avukat ordusu yok, onların medya güçleri de yok. Onların milletvekilleri var. Yani onların vekilleri var Meclis’te.

Komisyonun önünde çok önemli bir görev var. Sadece siyanürlü altın madenleri de değil Türkiye’deki sömürge madenciliğinin geldiği nokta ve ülkeyi nasıl uçuruma sürüklediğini görmek ve göstermek zorundalar.

Bu ülke hepimizin. Bu ülke çocuklarımızın, bu ülke torunlarımızın. Ancak böyle gidersek bir kuşak sonra param parça edilmiş dağlar, zehirlenmiş ırmaklar ve yok edilmiş tarlalarla uçuruma sürüklenmiş bir ülkede ser sefil bir ülkede yaşamak zorunda kalacaklar.

İliç-Çöpler Faciası basit bir maden kazası değildir. Çöpler Faciası, Türkiye’deki sömürge madenciliği için bir dönem noktasıdır, olmak zorundadır.

Çöpler’de 13 Şubat günü tam yedi saat madeninin şalterini indirmek için ABD’nin Denver kentinden onay beklendi. Türkiye’nin gıda güvenliğini yok edecek bir felaket söz konusu, ama ABD-Denver’dan talimat bekleniyor. Bu Türkiye’nin egemenliğinin ABD’ye devredilmesidir. Fırat’ın egemenliği, köylülerimizin ve işçilerimizin can güvenliği Denver’dan gelecek talimatlara bırakılmıştır. Keban, Karakaya ve Atatürk barajlarının güvenliği yani Türkiye’nin gıda güvenliği Denver’ın talimatlarına terk edilmiştir. Ve tam 7 saat her dakika büyüyen çatlaklara rağmen Denver’dan “şalteri indirin” talimatı gelmemiştir. Türk vatandaşlarının can güvenliği bir günde kazandıkları 23,5 kilogram altına feda edilmiştir. 9 insanımızın hayatı 23,5 kilogram altından daha değersiz görülmüştür.

İşte bu nedenle yeni liç katlarının yükseleceği beşinci ve altıncı fazlar hazır olmamasına rağmen, son iki ay boyunca cevher yüklemeye devam ettiler.

Yani iki ay liç sahasına cevher yüklemesi yapmasalardı, 1,5 ton altın kaybedeceklerdi. İşte bu altını kaybetmemek için çok büyük riskler aldılar. Hatta son günde bile makinaları yutacak büyüklükteki çatlaklara rağmen şalteri indiremediler.

İşte bu nedenle komisyonun önünde hayati bir görev var. Gerçekleri ama tüm gerçekleri bütün açıklığıyla ortaya çıkaracak bir çalışma yapmak zorundadırlar. Sayın vekiller şunu sakın unutmayın: Fırat’ın, İliç’in, Lapseki’nin, İvrindi’nin, Uşak’ın, Boğalı-Sakarat yaylalarının, Şahin Dağlarının, Murat Dağı’nın, Eğrigöz’ün, Akbelen’in, Karadeniz yaylalarının, Munzur dağlarının, Kazdağları’nın, Domaniç-Yirce Dağlarının, Sakarya vadisinin, Afyon yörüklerinin ve daha nicelerinin kaderi sizlerin elinde...

Önceki ve Sonraki Yazılar
İBRAHİM GÜNDÜZ Arşivi
SON YAZILAR