ERSAN ATAR
Maraş katliamı, dehlizlerde “devlet sırrı” zırhıyla dururken…
“Prompter” denilen o cam levhada şöyle yazıyordu: "Tevhidi bir, Kitabı bir, kıblesi bir, Peygamberi bir, ezanı bir insanlar için bundan başka bir muhabbet, bundan başka bir aşk yolu yoktur. İşte bunun için hepimizin Peygamberi, hepimizin Ali'si, hepimizin ehlibeyti, hepimizin Hüseyin'i, hepimizin Kerbela'sı diyoruz.”
Dokunaklı cümlelerdi. Hani hatip de ustaydı. Dinleyenleri “mest” ediyordu ve dilinin altındaki baklayı çıkarıyordu:
"Kültür ve Turizm Bakanlığımız kendi bünyesinde kuracağımız Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı, muhtarlıklara, derneklere, belediyelere, federasyonlara bağlı cemevlerinin tamamının yönetimini yürütecektir.”
Alkış, kıyamet. Ne oluyordu? Artık, “cemevi cümbüş evi” değil miydi. Sokakta yürüyen vatandaş zaten anlamadı gerçekte ne olduğunu da siyasetçisi, aydını da sonra sonra ayıktı: E bu, cemevlerini zapt-u rapt altına almaktı. E bu “Alevi diyaneti” kurmaktı. Ertesi gün geldi yanıt: “Açıkça ilan ederiz ki bu, devletin Alevi kurumsallaşmasına, Alevi dinselliğine yönelik darbe ve el koyma girişimidir”
“Prompter”ın hafızası yoktu. 44 yıl öncesini zaten hatırlamazdı. Örneğin hatip “prompter”dan şu satırları okumuyordu:
“Kahramanmaraş’ta Alevi yurttaşların evleri ateşe verildi. Maraş’ta bir ‘Kerbela’ yaşandı. 559 eve ateş salındı. Çok öldüler. 120 ‘can’ın canına kıyıldı. Bunun da hesabını soracağız.”
“Prompter” adaletsizdi: Öldürenlere idam verildi ama “Özal affı” onları salıverdi.
Peki dava dosyası nerdeydi? Milli Savunma Bakanlığı’nın, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın dehlizlerinde. Neden? Çünkü, daha sonra Meclis kürsüsünden “Anayasa’ya bağlılık” yemini eden Ökkeş Şendiller’e beraat veren Sıkıyönetim Mahkemesi’ydi ve bu mahkemeler askeri mahkeme olduğu için dosyaları Kara Kuvvetleri’nde, Milli Savunma’da “korunur”du. Öyle bir korunurdu ki devlet sırrı zırhıyla. Ve o sır yıllardır kaldırılamazdı.
MARAŞ KATLİAMI DOSYASINDA HALA DEVLET SIRRI VAR
Kimse şunları sormuyordu: Devlet tam 221 klasörlük o “Maraş Katliamı Dosyası”nda hangi sırrını saklıyor? Biz o zırh kalkıp da altındaki gerçekler çıkmadan bir olabilir miyiz, iri olabilir miyiz, diri olabilir miyiz?
İşte bir avukat bunun için yıllarca uğraştı. Yol kat etti ama sonuna varabildi mi? Bizce tam değil. Avukat Seyit Sönmez’den bahsediyoruz. İşte O’nun bitmemiş uzun yolculuğu:
Avukat Sönmez, bundan 10 yıl kadar önce Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın kapısına dayandı. Uzun bir yoldu, aşama aşama anlatıp sizi yormayalım. Yekten son 2 yıla bakalım. İşin özü de bu iki yılda zaten. Avukat, Kara Kuvvetleri’ne dedi ki:
“Ben müvekkillerim adına bu dosyanın bir örneğini alıp incelemek istiyorum. Gerekirse ve varsa müvekkillerimin haklarını buna göre arayacağım.”
Kara Kuvvetleri Komutanlığı Bakanlığa sordu, Bakanlık Komutanlığa yazdı ve cevap verildi:
“Bahsi geçen dosyanın 804 sanıklı ve 221 klasörden oluşan bir dava dosyası olması özel hayatın gizliliğini ihlal edebilecek nitelikte ve devlet sırrı niteliğinde değerlendirilebilecek belge ve bilginin bulunması ihtimali” nedeniyle talebin reddine…
Özü de sözü de buydu: Maraş Katliamı devlet sırrıydı!
Peki gerçekten o katliam “devlet sırrı” mıydı? Bir de mahkemeye sormak lazımdı. Sır değilse bu zırhı mahkemenin yırtması gerekirdi.
Avukat Ankara İdare Mahkemesi’nin kapısına gitti: Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın bu idari işleminin iptalini ve bu doğrultuda dosyanın bir örneğinin tarafıma verilmesini arz ve talep ediyorum. Yani Avukat, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın “dosyanın bir örneğinin verilmesi” talebine karşı verdiği ret kararıyla oluşan “idari işlem”in iptalini istiyordu.
Ankara 12. İdare Mahkemesi şimdi ne diyecekti? Mahkeme, uzun uzun “Bilgi Edinme Kanunu”nu anlattı ve sonunda şöyle dedi:
“Yukarıda yer alan ilgili mevzuatta, istenilen bilgi ve belgelerde, gizlilik dereceli veya açıklanması yasaklanan bilgiler ile açıklanabilir nitelikte olanlar birlikte bulunuyor ve bunlar birbirlerinden ayrılabiliyorsa, söz konusu bilgi veya belge, gizlilik dereceli veya açıklanması yasaklanan bilgiler çıkarıldıktan sonra başvuranın bilgisine sunulacağı hükmünün dikkate alındığında; dava dosyasının gizlilik dereceli veya açıklanması yasaklanan bilgilerin çıkarıldıktan sonra davacının bilgisine sunulması gerekirken dosya inceleme talebinin tamamen reddinde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle dava konusu işlemin iptaline…Oy birliğiyle karar verildi.”
Karar tarihi 2 Şubat 2022’ydi.
İşlem iptal edilmişti ya, çıplak gözle okuyan, “devlet sırrı kalktı” dedi. Hatta oturuldu, klavyenin başına geçildi: Maraş Katliamı devlet sırrı olmaktan çıktı.
Ama öyle değildi. Mahkeme kapıyı sadece yarım açmıştı. “Gizlilik dereceli veya açıklanması yasaklanan bilgileri ayıkla, gerisini ver” diyordu. Aslında Maraş katliamının “devlet sırrı” olarak kalmasını perçinliyordu.
Ankara İdare Mahkemesi, “Gizlilik dereceli veya açıklanması yasaklanan bilgileri ayıkla, gerisini ver” diyerek adı ister Sıkıyönetim Mahkemesi, ister Devlet Güvenlik Mahkemesi, ister Ağır Ceza Mahkemesi olsun, “Türk Milleti Adına” karar veren bir mahkemede muhakeme edilmiş bir olayın bazı bölümlerinin “Türk Milleti”nden saklanmaya devam edilebileceğini hüküm altına almıştı.
Avukat bir bakıma haklıydı. Sonuçta kendisine dosyanın verilmesini engelleyen idari işlem iptal edilmişti ve yeniden Kara Kuvvetleri’nin kapısına gitti: Dosyayı bana verin.
Kara Kuvvetleri Komutanlığı, “olmaz” dedi, “bu dava burada bitmedi” dedi ve 12. İdare Mahkemesi’nin o sınırlı kararını bile uygulamak istemez ve istinafa gitti. Ve üstüne dedi ki “Ben bu kararı uygularsam telafisi imkansız zararlar doğabilir, İdare Mahkemesi’nin kararının yürütmesi durdurulsun”.
Talebin gerekçesi yine devlet sırrıydı:
“Dava dosyasında başkaca sanıkların da bulunduğu, talebin kabulü halinde onların özel yaşamlarının ihlal edileceği, aynı zamanda devlet sırrı niteliğinde devlet sırrı niteliğinde değerlendirilebilecek belge ve bilgilerin bulunduğu…”
Ve akıllara, o dava dosyasındaki “başkaca sanıklar”dan şu isim geliyordu: Ökkeş Şendiller.
Bu başvuruyu da Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. Dava Dairesi inceledi ve 26 Temmuz 2022’de kararını verdi:
“İstinaf dilekçesinde ileri sürülen hususlar, Ankara 12. İdare Mahkemesi’nce verilen kararın yürütmesinin durdurulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından, yürütmenin durdurulması isteminin reddine kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.”
BAŞSAVCILIK İŞLEME BİLE KOYMADI
Avukat bu kararı da alıp bir kez daha Kara Kuvvetleri’ne gitti: Artık dosyayı verin.
Kara Kuvvetleri, bu kez Avukata, başka bir ret gerekçesi daha ekleyerek cevap verdi: Sen bize iki kişinin vekaletini sundun. Bunlar arasında çıkar çatışması olabilir bu nedenle de vermiyoruz.
Avukat Seyit Sönmez bu kez savcılığın yolunu tuttu, suç duyurusunda bulundu:
“Kara Kuvvetleri Komutanlığı Hukuk Hizmetleri Başkanı ve diğer ilgililer İdare Mahkemesi’nin kararını yerine getirmiyor, görevlerini kötüye kullanarak suç işliyorlar.”
Ve Ankara Başsavcılığı daha geçen günlerde, 23 Mayıs 2022’de bu başvuru için, “İşleme Konulmama Kararı” verdi ve kararında şöyle dedi:
“Yapılan inceleme neticesinde; müştekinin iddiasına konu mahkeme kararının idare tarafından uygulanmak üzere gerekli işlemlere başlanıldığı, 25.04.2022 tarihinde onaylı belge suretlerinin vekile iletildiği, bu belge içerisinde İdare Mahkemesi’nin kararı gereğince tasnif işlemi yapılırken bazı belgelerin gönderilmemesi hususunun yeni bir idari işlem teşkil ettiği, bu hususta müşteki tarafından idari mercilere tekrar başvuru ve/veya idari yargı yoluna müracaat hakkının bulunduğu, müştekinin şikayetine ilişkin kurum görevlilerince yapılan uygulamada suç oluşturabilecek, 4483 sayılı yasa uyarınca işlem yapılmasını gerektirebilecek eylem bulunmadığından iddianın işleme konulmamasına kesin olarak karar verildi”
Bu uzun paragrafın Türkçesi şuydu:
“İdare Mahkemesi, “Dava dosyasının gizlilik dereceli veya açıklanması yasaklanan bilgilerin çıkarıldıktan sonra davacının bilgisine sunulması”na karar vermiş, o da yerine getirilmiş, yapacak bir şey yok.”
Peki öyle midir?
Avukat Seyit Sönmez’in cevabı:
“3-4 sayfa bana verildi, yarım klasör de müvekkilime gönderilmiş. Şimdi sanki kararı uygulamış gibi yapıyorlar. Yeni bir idari işlem oluştu, eksikler var desek belki dosyadan birkaç sayfa daha verecekler ve bu böyle sonsuza kadar sürüp gidecek.”
Peki Maraş Katliamının 3-4 sayfa ve yarım klasörünün gerisindeki 220 buçuk klasörlük bölümü nerede?
Cevap bizden: Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın derin dehlizlerindeki arşivlerde, “devlet sırrı” zırhıyla duruyor.
Ve son soru: Maraş Katliamı “devlet sırrı” zırhıyla derin dehlizlerde dururken “Hepimizin Peygamberi, hepimizin Ali'si, hepimizin ehlibeyti, hepimizin Hüseyin'i, hepimizin Kerbela'sı” diyebilir miyiz? Kültür Bakanlığı’ndaki “Cemevi Başkanlığı” buna bir hal çaresi bulabilir mi?
Cevabı sizde.