AZMİ KARAVELİ
Menüden Suriye mi, Yunanistan mı alırdınız?
Öncelikle bu kez kısa bir yazı sizi bekliyor efendim, korkmayınız lütfen…Bir ülke hem Suriye’de operasyon yapmaya niyetlenip hem de aynı anda Yunanistan’la “ciddi” kriz boyutuna gelebilir mi? Elbette mümkün, neden olmasın? Eş zamanlı Finlandiya ve İsveç ile NATO üzerinden papaz olabilir mi, olabilir tabi. 20 yıl içinde neler görmedik ki? Bence en ilginci, zamanında Ekvador’la yaşamış olduğumuz kriz ve bu ülkenin bize nota vermiş olması. Acaba hadisi yanlış anlamış olabilir miyiz? “Gerilim, binlerce kilometre ötede de olsa gidip alınız”dan mı ibaret yaşadıklarımız? Bir ülke neden kendinden bu kadar uzak bir ülkeyle sorun yaşar ki demeyiniz. Sıfır enlem bölgesindeki bir ülkeyle de komşularımızla da yaşarız, kime ne kardeşim, burada geleceğimiz, bağımsızlığımız, bekamız söz konusu ya…
Sıfır demişken aklıma altılı masanın aktörlerinden eski Dışişleri Bakanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun 2013’te Foreign Policy dergine verdiği mülakat geldi. Zamanın bakanı "komşularla sıfır sorun" politikasının "başarılı" olduğunu vurgulayarak, bu ilkenin Türk dış politikasının ana ilkelerinden biri olmaya devam edeceğini bildirmişti, daha çok muştulamıştı diyelim.
Konuya biraz tersten bakınca bu ünlü dış politika teorisyeninin yaklaşımına hak vermemek elde değil. Komşularla sorunsuz olduğumuz ülke var mı? O kadar sapma her ülkede olur, canım… Hatırlayalım Saffet (Kemal Sunal) karakteri ne demişti, “Ha binek taşı, ha Beşiktaş’ı…” O Beşiktaş’ının sonunda gittikleri genelevde malumunuz baskına uğrarlar ve yine komiser amca Hulusi Kentmen’in karşısında bulurlar kendilerini. Bizimkisi de işte o hesap, ha sıfır sorun, ha sıfır barış…
Şimdi buraya kadar hala yazıyı okuyan, özellikle ulusalcı arkadaşlar varsa birazdan sinir kat sayıları yükseleceği için kendilerinden af dilerim. Başka yazıya geçebilirler ya da “ülkemiz elden gidiyor, beka meselesi bunlar, vatan sana canım feda, bu konularda muhalefet olmaz, birlik beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde hele, tatlı sucu seni” kalıplarınızı şimdiden duydum, aldım, kabul ettim, teşekkür ederim.
Konu gündelik yaşama müdahale, demokrasi, laiklik olunca esip gürleyen önemli bir kitlenin yine askerlik fotoğraflarını sosyal medyada paylaşmak üzere tozlu raflardan indirmelerinin mevsimi geldi, lider Ümit Özdağ paylaştı mesela.
Oysa iki soru var çok basit, birincisi; 20 yıl önce neden aynı anda bu dertlerimizi zincir yaparak birbirine eklemiyorduk? Dertsiz değildik tamam ama hepsi aynı anda üzerimize üzerimize gelmiyordu diyorum. Devletin resmi ideolojisi olarak okul kitaplarına da geçen “Türkiye’nin jeopolitik, jeostratejik” önemini kabul ediyorum, ama sürdürülebilir olmaktan çıkan sorunlar, krizler silsilesini, 20 yıldır “bizi çekemeyen dıj güçler var” söylemine bağlayan bir iktidar ve bunu her daim satın alan her kesimden kitleler de var. Bu insanlar “hattı gerilim yoktur, sathı gerilim vardır o gerilim bizi çekemeyen bütün dünyadır”a canı gönülden inanıyor. Lozan Anlaşması’nın 100. yılının bitmesini iple çekiyor ki borla uçuşa geçelim, uçmak ne kelime uzaya gidelim.
Tabi bu soruyu yani “neden şimdi” sorusunu bütün alanlar, disiplinler, kurumlar için sorabiliriz. Neden sağlıkta aylar sonraya randevu alıyoruz, neden gençler Akdeniz Üniversitesi ve başka yerlerde intihar ediyor, neden Boğaziçi’ni sıradanlaştırma operasyonu yapılıyor sorularını sorunca, mikro örnekler bizi makroya götürüyor: 20 yılın her konudaki sorumlusu olan iktidar, bu gerilimlerin de en az suçlu olduğuna inandığınız diğer muhataplar kadar sorumlusudur. Bu gerilimleri de seçim sürecine girdiğimiz için çok daha güzel sosluyor olabilirler mi acaba? Zira insanın kolay kolay reddedemeyeceği argümanlarla geliyorlar, son derece zekice…
Yunanistan Adaları silahlandırmadı mı? Yalan mı ha, yalan mı? Suriye’de egemenlik haklarımız var, beka meselesi, yalan mı? İsveç ve Finlandiya “terörü desteklemiyor mu?” Hangi çılgın bu sorulara hayır dermiş şaşarım. İktidar, ekonomik, siyasi ve daha bilumum nedenlerle en çok sıkıştığı noktada en büyük desteği yine karşı mahalleden görüyor. Hatırı sayılır bir kitlenin “ekonomik kriz başka, bu iş başka” diyeceklerini çok iyi biliyorlar çünkü.
Gerilimle gidilecek ya da gidilmeyecek bir seçimin galibinin kim olduğunu 2015'te yaşadıklarımız hepimize acı acı göstermedi mi Allah aşkına? Kaç kere örnek verdim valla bilmiyorum, o nedenle detay vermeden rica ediyorum, Wag the Dog filmini izleyin, ne olur…
İki basit soru demiştim, ikincisini uzatmayayım: “Yurtta sulh cihanda sulh” anlayışına ne oldu peki? Yahu gerçekten yaşananlardan ders almak bu kadar zor mu? Bir menü var önümüze sürekli konan; Yunanistan, AB, Amerika, Suriye, Irak, İsveç, Finlandiya, mevsimine göre Ekvador, bazen Rusya... Dıj güçler dışında ij güçler zaten malumunuz ve biz hepsini rızamızla yiyoruz. Ehh dejavu da bir yere kadar ama…