Örgütlü toplum ve demokrasi, bir de ülkücüler

SEDAT BOZKURT


Demokrasilerdeki en önemli yapı özgürce hareket edebilen muhalefetin varlığıdır. İktidarın olması, iş başına seçimle gelmesi bir yönetimi demokratik yapmaz. Hele örgütlü toplumlarda, katılımcı demokrasilerde adil yapılan seçimlere özgürce katılabilen muhalif partilerin varlığı bile yeterli değildir. İktidarın muhtelif kararlarına ya da eylemlerine her yerde ve yine demokrasinin sınırlarının çizdiği ölçülerde itiraz edecek ve bunda da ısrarcı olacak örgütlü yapıların varlığı da demokrasi için şarttır. Tam demokrasilerde devlet bu yapıların tamamını destekler, vatandaşlarının buralarda örgütlenmesini de teşvik eder.

Dünyanın hemen her yerinde İsrail’in saldırılarını kınayan, Filistin halkı ile dayanışma içinde olduklarını gösteren çok geniş katılımlı gösteriler düzenlendi. Batı ülkelerindeki gösterilerde halk önlerine doğrudan ya da dolaylı olarak İsrail’e destek açıklaması yapan iktidarlarını, devletlerini hedef olarak koydular ve protesto ettiler. Katılım gerçekten olağanüstüydü. Kendilerini Müslüman olarak tanımlayan ülkelerden daha gösterişli, kalabalık ve etkili protesto gösterilerinin Hristiyan ya da Müslüman olmayan ülkelerde yapılmış olmasının somut tek nedeni var; tam demokrasi.

Sendikal örgütlenme meselesi

Demokratik ülkelerde halkın itiraz etme ve itirazını etkin biçimde dile getirmek için örgütlenme yolu hep açıktır. Türkiye’deki en geniş katılımlı Filistin’e destek eylemini devlet organize etti ve iktidar partisinin propagandası olarak gerçekleşti. Sendikal örgütlenmeler de aynen Filistin’e destek mitingi gibidir Türkiye’de, özellikle de kamuda. İktidara yakın sendika, sendikal mücadelede olmasa da üye yapmada hep şampiyondur. Bir dönemin Kamu-Sen’inde de bunu gördük, bugünün Memur-Sen’inde de görüyoruz. İşçi sendikalarında da hep sağ iktidar partilerinin yörüngesinde konumlanan Türk-İş’in bugün en büyük rakibi bizzat iktidardaki AKP’nin içinde bulunan Hak-İş’tir.

Otoriter iktidarlar örgütlülüğü sevmez. Yaslandıkları yer olan sermaye sevmediği için sendikaları da sevmezler. Yanlarına aldıkları ve kendilerine mutlak bağımlı hale getirdikleri, iğdiş edilmiş yapılara da sendika denilemez. Türkiye’de çalışanların sadece yüzde 14’ü sendika üyesidir. Bunun da yarısı kamu çalışanıdır. Kamu çalışanlarının yüzde 79’u, özel sektör çalışanlarının ise sadece yüzde 7'si sendikalıdır. Türkiye’de 13 milyon 832 çalışan sendika üyesi değildir. Seçmenlerin yüzde 20’den fazlası yani. Seçimlerde ne kadarının sendikal bir çalışma düzeni için oy kullandığını, insan morali bozulmasın diye düşünmek bile istemiyor.

(TBMM’de milletvekilleri arasında 158 iş insanı, 4 müteahhit bulunuyor. Kendine işçi diyen yok, bir aşçı bir de memur var. Dramatik tabi, 16 milyon işçinin temsilcisi yok, 5 milyon memurun da sadece 1 temsilcisi var.)

İktidarın gölgesinde genel müdürlük (bunu özellikle söylüyorum, atama, tayin, işe alım gibi işlere sendikal mücadeleden daha fazla mesai ve emek harcanıyor çünkü) gibi çalışan Memur-Sen’in 1 milyon 54 bin 642 üyesi var. Kamu emekçilerinin yarısından fazlası burada. Peki neden? Kamu-Sen’in 526 bin 684, KESK’in ise 150 bin 338 üyesi bulunuyor. Sendikalar demokrasi mücadelesinin vazgeçilemez paydaşlarıdır. Memlekete yaşanan her olumsuzluğa itiraz etmek örgütlü olmanın gereğidir. Eksiklik burada başlıyor, sendikal kimlik burada kayboluyor.

Medya ve sendika

Tolga Şardan benim 35 yıllık meslektaşım ve dostumdur. İyi gazeteci, iyi insandır. Haber yaptığı için tutuklandı. Bu garabeti uzun uzun anlatmaya gerek yok. Meslek örgütleri hemen Tolga’ya sahip çıktı ve örgütlü olmanın hakkını verdi. Ama bizim meslekte de sendikal örgütlenme yok denecek kadar az. Devletin rakamlarına göre basın kartlı 15 bin toplamda ise 25 bine yakın gazeteci var Türkiye’de. TGS’ye üye gazeteci sayısı bin 953, Basın-İş’e üye gazeteci sayısı 422 ve Medya-İş’e üye gazeteci sayısı ise 5 bin 890. Muhtemelen Medya-İş’i ilk kez duyanlar olacaktır, Hak-İş genel müdürlüğünün AA şubesi. Türk-İş’in çatısı altındaki TGS’den kurtulmak için iktidar tarafından kuruldu Medya-İş ve iktidarın çatısı altındaki yerini alarak üye yapma şampiyonu oldu. Mitingi devlet yapınca sendikayı da başka yerlerde aramamak gerekiyor.

Muhalefetsizlik

İktidar muhalefetsiz alanda konforlu bir biçimde siyasetini sürdürüyor. Muhalefetteki siyasi partileri “siyaset” yapmaya zorlayacak olan örgütlü toplumdur. Onları o rahat, sıcak odalarından çıkaracak baskıyı kuracak, bazen toplumsal muhalefete önderlik edecek, bazen de hemen yanında yer almalarını sağlayacaktır. “Memuru, emekliyi enflasyona ezdirmedik” diyen Maliye Bakanı karşında binlerce itiraz eden insanı görünce bir daha bunu söyleyemeyeceği gibi yapamayacaktır da o zaman. Demokrasi böyle bir şeydir. İktidardaysanız bunu sindireceksiniz. Bakan Mehmet Şimşek büyük bir keyifle “vergi rekabet endeksinde” Türkiye’nin 38 OECD ülkesi arasında 7’nci sırada olduğunu paylaştı. Kafasına göre sene içinde arabası olanları keriz yerine koyarak haraç gibi ek MTV koyan iktidarın bakanı yaptı bunu. Dünyada OECD üyelerini bırakın bir kenara, Türkiye’den daha yüksek enflasyona sahip sadece 5 ülke var. Venezuela, Arjantin, Sudan, Suriye ve Lübnan. Trading Economics’e göre 188 ülkenin enflasyonu Türkiye’ninkinden düşüktür ve Bakan, vergi rekabet endeksini paylaşıyor. Çünkü muhalefetsizlik iktidara çok konforlu ve geniş bir alan sağlamıştır.

(Beğenmediğiniz İsrail’de yüzbinler sokaklarda kendi iktidarlarını, devletlerini ağır şekilde eleştirerek istifaya çağırdı. Faşist ve işgalci niteliklerinin hakkını veren İsrail devleti, iktidarı bu gösterilere “terörle mücadele ediyoruz, milli mesele” diyerek karşı çıkmadı, sindirdi. Göstericileri tomalarla, gazlarla dağıtmaya çalışmadı. Kendilerine Müslüman diyen ülkelerin hiç birisinde böyle bir eyleme tanıklık yapmadık)

Toptan muhalefetin hanesine bir hata daha yazmak lazım tam da burada. Seçimler sonrasında, verdiği oydan dolayı pişmanlık duyan iktidar seçmenleri bunu yüksek sesle haykırırken, o seçmeni ve ortaya koyduğu iradeyi sürekli kutsayan bir muhalefete tanıklık yaptık ve yapıyoruz. Hayır, seçmen yanlış yapabilir ve yaptı. Bugün olanların ve olacakların sorumlusu tercihini yanlış yapan seçmendir. Muhalefet eğer bunu söyleyemiyorsa ve kendisine oy vermeyen seçmeni haklı buluyorsa hemen partisini kapatarak o seçmenin oy verdiği parti çatısı altına gitmelidir.

MHP tabanında hareketlilik

16 Nisan referandumundan bu yana organize bir biçimde varlığını sürdüren ve çalışan Ülkücü İrade Platformu, önüne koyduğu hedef doğrultusunda genişliyor. MHP’den ihraç edilen ya da istifa eden eski Ülkü Ocakları Genel Başkanlarından oluşan platform; akademisyenler, eski MHP milletvekilleri ve Ülkücü hareket içinde yer almış önemli isimlerle buluşmaya başladı. Eleştirilerinin önüne hiçbir zaman MHP’yi hedef olarak koymayan hareketin önceliği milliyetçileri, partili olsun olmasın bir araya getirebilmek.

3 hafta kadar önce Ankara’da kapsamı çok geniş olmayan bir toplantı yapıldı. Bu toplantının ardından iktidara Cumhuriyet Bayramı kutlamaları nedeniyle sosyal medya aracılığıyla “Aşağıda imzası bulunan bizler, yüce Türk Milleti’ne sesleniyoruz” başlığıyla sert bir açıklama yaptılar. Metni Ülkücü tabanın çok önemsediği 34 isim imzaladı. Metne destek beklenenden çok oldu ve sosyal medyada da metne ortak olmak için çok sayıda isim paylaştı.

Metnin etkisi MHP genel merkezine kadar ulaştı ve Semih Yalçın sert bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Hareket ciddi bir biçimde il ve ilçelerde MHP tabanıyla temaslar kurmaya başlamış vaziyette. Sadece MHP ile de sınırlı değil temasları. İYİ Parti teşkilatları da çok ilgi gösteriyor toplantılara.

Bugün (Pazar) Karaman’da Türk Dili toplantısına kitlesel olarak katılıyorlar. Ülkücü akademisyenler arasındaki en önemli isimlerden olan Ahmet Bican Ercilesun başkanlığında yapılacak olan toplantının teması Türkçe. Yani partileri ne olursa olsun kendini politik olarak milliyetçi olarak tanımlayan Türk Milliyetçilerinin hepsinin katılabileceği bir toplantı. Amaç da bu zaten…

Önceki ve Sonraki Yazılar
SEDAT BOZKURT Arşivi
SON YAZILAR