ÖZGE MUMCU AYBARS

ÖZGE MUMCU AYBARS

Otoriter bir rejimde yaşamak

Bu yazıyı yazmaya başlamadan önce, bir Ege kıyısında karşıdan gelen ışıklara baktım – nasıl hayatlar var, hayal ettim. Gün içinde denizden karşı taraftan gelen naylon torbaları, boş plastik su şişesini çıkarttım. Bir yandan aklım belediyelerin çöp politikalarına kaydı. Acaba şu an bulunduğum yerde bu çöpler nasıl geri dönüştürülüyor, diye düşünmeye daldım derken whatsapp gruplarından haber üzerine haber geldi. Madem yazı günüm, ilçe belediyelerinin çöp politikalarına bir süre mola verip gündeme döndüm. Çöp ve geri dönüşüm konuları da siyaseten netameli ya, ona başka bir zaman değinelim.

Gündem parçalı, dolayısıyla konuları parça parça aktaracağım.

"Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi"

Malum günlerimiz heyecanlı geçiyor. Son dakikalar yine havada uçuşuyor, TBMM hayvan hakları yasası nedeniyle birbirine giriyor. Siyaset biliminde "majoritarianism" diye bir kavram vardır. Bu kavram, merkeziyetçi otoriter eğilimli ülkelerde daha çok kullanmaya başlandı. Kısaca "çoğunlukçuluk", çoğunluğun iradesini azınlığınkinden üstün tutar, genellikle çoğunluk nüfusunun çıkarlarını ve arzularını yansıtan politikalar ve uygulamalara yol açar. Sokak hayvanları yasasındaki genel durum tam da bu kavrama oturuyor. Komisyondan genel kurula inen yasa tasarısı TBMM'nin gündemine gelecek, tüm karşıt görüşlere rağmen, aritmetik çoğunluktan dolayı, yasalaşacak. Bir yasaya karşıysanız, ne kadar acı bir tablo değil mi? Ve biz bu acı tabloları defalarca yaşamadık, umudumuzu kaybetmedik mi?

Konda Anketi'ne göre, toplumun yüzde 85'i sokak hayvanlarının öldürülmesine karşı. Bu anketi temel alırsak, şu an bu yasa tasarısını getirenler ve geçirmesi için ön ayak olan vekiller, toplumun sadece yüzde 15'ini temsil ediyor. Otoriter rejimlerde, politikalar ve kararlar, çoğunluk grubun tercihleri temel alınarak yapılır – bu durumda sadece yüzde 15'in. Ve ellerinden yaşam hakları elinden alınan sokak hayvanlarının böylesi canice kararı alan bu kişilere karşı çıkacak hiçbir hakları yok. Ah küçük yavru köpek, sen nereden bilebilirsin, kararların ve politikaların meşruiyeti, çoğunluğun sayısal üstünlüğünden kaynaklanır? Meslek örgütlerini, STK'ları kim dinler, kaldı ki, elinde sayısal üstünlük var, neden dinlesin?

Konu: "Mavi Vatan" veya Somali Tezkeresi

TBMM 31 Temmuz'da kapanacak. Uluslararası anlaşmalar veya tezkereler, çoğunlukla anlık olarak meclise genel kurula iner. Somali Tezkeresi genel kurula geldi, ana muhalefet partisi karşı çıktı. Yani, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) unsurlarının Somali'de 2 yıl süreyle görevlendirilmesine ilişkin Namık Tan, TBMM'ye gönderilen Cumhurbaşkanlığı tezkeresine ilişkin, ''Somali'de Mehmetçiğimizin can güvenliği sorumsuzca tehlikeye atılmaktadır'' dedi. Konuşmasında "Mavi Vatan" doktrinini eleştirdiği için hem Hulusi Akar'ın hem de Twitter'da trollerin tepkisini çekti. Ne diyelim, tarih tekerrür etti.

"Mavi Vatan" doktrini, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki deniz yetki alanlarını koruma ve genişletme stratejisini ifade ediyor. Bu doktrine göre, Türkiye'nin denizlerdeki egemenlik haklarını savunmak için askeri ve diplomatik adımlar atmasını öngörür. Doktrin, özellikle Doğu Akdeniz'deki enerji kaynakları ve deniz yetki alanları konusunda Türkiye'nin haklarını koruma amacı taşıyor. Evet, "Mavi Vatan" doktrin olarak bu şekilde – ancak karşılığını nasıl aldık ve alıyoruz? Dış politika uzmanı Aydın Sezer'e göre, "Mavi Vatan" doktrini, Türkiye için uzun vadeli stratejik riskler taşıdığını belirtmektedir. Sezer, Türkiye'nin bu doktrin ile elde etmeye çalıştığı statüyü kaybetme riski bulunduğunu ve konunun Uluslararası Adalet Divanı'na taşınmasının istenmeyen sonuçlar doğurabileceğini savunuyor. Ayrıca, Sezer'e göre, Türkiye'nin bölgede ABD ve AB baskısı altında kalması, hareket kabiliyetini kısıtlanıyor.

Alen "Mavi Vatan" doktrini, Türkiye'nin milliyetçi retorikle desteklediği bir strateji olarak öne çıkar. Ancak, "Mavi Vatan" doktrini, diplomatik zorlukları da beraberinde getirmiştir. Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile olan deniz sınırı anlaşmazlıkları, Türkiye'nin bölgedeki diplomatik ilişkilerini zorlaştırdı. Ayrıca, ABD ve AB'nin bölgedeki askeri hareketlilikten duyduğu rahatsızlığım, Türkiye'nin uluslararası sularda daha izole olmasına neden olduğu da görüşler arasında yer almaktadır.

Aslen bu yaklaşım, otoriter popülizmin özelliklerini içinde taşıyor - milliyetçi retoriği kullanarak gücü konsolide etmek ve muhalefeti de bir yandan marjinalleştirme yoluna sürüklüyor. Muhalefet kendi alanını ve söylemini, haklı nedenleriyle savunana kadar, atı alan Üsküdar'ı geçer.

İsrail ve bölgesel İstikrar

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Biz nasıl Karabağ'a girdiysek, nasıl Libya'ya girdiysek bunun benzerini aynen (İsrail'e) onlara da yaparız" açıklamasının ardından İsrail Dışişleri Bakanı Katz, ülkedeki diplomatlara "Tüm NATO üyelerine Türkiye'nin bu agresif tutumu karşısında birlik olmaları ve gerekli önlemleri almaları gerektiğini" belirtti. Katz, "Türkiye'nin bu tür açıklamaları, yalnızca iki ülke arasındaki ilişkileri bozmakla kalmayıp, aynı zamanda NATO içindeki uyumu da tehdit etmektedir" dedi. Bu bağlamda, Katz, "Türkiye'nin NATO'dan çıkarılması, ittifakın güvenliğini ve istikrarını koruma adına değerlendirilmeli" diyerek gerilimi bir başka boyuta çıkardı. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, ABD Kongresi'nde yaptığı konuşmada, İsrail – Filistin Savaşı'nın İran ve Lübnan'a doğru gidebileceğinin altını çizmişti esasen. Bu açıklamanın Karadağ'daki müdahalenin bir "dışavurumu" olduğunu da es geçmemek gerek.

İsrail'in Türkiye'ye yönelik bu sert çıkışı, NATO içerisindeki Türkiye karşıtı diğer üyeleri de harekete geçirebilir. Ve olur ya, Türkiye'nin NATO'dan çıkarılması hem ittifak içindeki dengeleri değiştirir hem de Türkiye'nin bölgesel politikalarını yeniden şekillendirmesine neden olur. Olabilir mi? Şu an bu sadece bir çağrı.

Teoriye yeniden dönelim. Çoğunlukçulukta, politikalar, uzun vadeli istikrar ve azınlık hakları yerine genellikle çoğunluğun "anlık" çıkarlarına hitap edecek şekilde oluşturulur.

Yarın itibariyle bir savaş çıkmazsa, ilçe belediyeleri çöpleri nereye atıyor, şahsi gündemime geri dönüyorum.

Haftaya yine buluşuruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
ÖZGE MUMCU AYBARS Arşivi
SON YAZILAR