SAMİM AKGÖNÜL

SAMİM AKGÖNÜL

Referandum !

Referandum, halk oylaması, plebisit… Demokratik sistemlerin vazgeçilmezlerinden. Ancak gerçekten demokratik mi? Etimolojik olarak referandum, Latince referre fiilinden geliyor, raporlamak demek. Yani hakkında rapor verilen bir şey referandumun konusu. Plebisit ise gene Latince plebus, halk tabaksı ve scitum, karar, kararname kelimelerinin birleşiminden oluşmuş. Uzun lafın kısası referandum halkın verdiği karar. Halkın verdiği karar her zaman demokratiktir ön verisinden yola çıkarak referandumun direkt demokrasinin direği olduğunu söyleyebiliriz.

İşler elbette o kadar kolay değil. Örneğin Alexis de Tocqueville hayranlarının gayet iyi bildiği gibi ABD seçimleri her zaman temsil seçimlerinin yanında irili ufaklı bir çok toplumsal konunun referanduma sunulduğu seçimler. Bugünlerde yapılan ABD yarı dönem seçimlerinde Senato, temsilciler meclisi valilik ve belediye başkanlığı seçimlerinin yanında hemen hemen bütün eyaletlerde referandumlar da yapılıyor. Bu referandumlarda 6 eyalette kürtajla ilgili referandum da yapılıyor (California, Kansas, Kentucky, Michigan, Montana ve Vermont).

İki konuyu hemen açıklığa kavuşturalım. Birincisi küçük ölçekli bölgelerde bölgeyi ilgilendiren konularda direkt demokrasi yani referandum demokratik olarak kabul edilebilir. Hatırlayın, 2013 Gezi direnişinde İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş, “artık otobüs duraklarının rengini bile İstanbullulara soracağız” demişti (ve Erdoğan nezdinde bütün kredisini kaybetmişti).

Ancak büyük toplumsal konularda, temel insan haklarını ilgilendiren konularda ulus çapında yapılan referandumlarda tam tersi, demokrasiye aykırı sonuçlar çıkıyor. Bunun en önemli sebebi, referandumların iki şıklı basite indirgenmiş sorular aracılığı ile, konuyla ilgili ve ilgisiz herkese sorularak yapılıyor olmaları. Hem de propaganda gücünün eşit olmadığı ortamlarda.

Örneğin İran’da bugün aktif ve dinamik bir azınlık kadınları özgürleştirmek için cesaretli bir direniş gösteriyor. İran rejimi madem öyle kadınların başlarını örtme mecburiyetini referanduma sunuyorum dese sonucu demokratik mi bulacağız? Demokrasi, çoğunlukların kendilerini azınlıkları ezmekten koruduğu rejimin ismi. Demokrasi, güçlünün kendi gücünü dizginlemek için uyguladığı rejimin ismi. Azınlığın çoğunluk diktasında ezilme riskinin olduğu bir sistem nasıl demokrasi olarak nitelendirilebilir? Tam da bu yüzden AKP’nin başörtüsü hakkındaki referandum önerisi antidemokratik bir çağrı.

Toplumu sarsan her suç olayında Türkiye’de (ve Fransa gibi başka ülkelerde) idamı geri getirilmesinin gerekliliği tartışılıyor. Bu konuda bir referandum yapılsa ve temel insan haklarına aykırı idam geri gelse, bu kararı demokratik mi bulacağız? Elbette hayır. Bireysel haklarla ilgili konularda (kılık kıyafet, inanç, dil, yaşama özgürlüğü, işkence ve kötü muamele…) çoğunluk adına demokrasi olarak kabul edilebilir değil.

Evet, İsviçre gibi ülkelerde yerel konuların referanduma götürülmesi gelenekselleşmiş durumda. Fransız Devriminin ideologlarından Jean Jacques Rousseau doğduğu ülke İsviçre’nin bu geleneğini Fransa’nın toplumsal mukavelesine eklemlemek gerektiğini düşünüyordu. Ama işler ulusal ve küresel konulara gelince biraz çetrefilleşiyor.

2010 referandumunun Türkiye’de otoriterleşmenin başlangıcı olduğu kabul ediliyor. Aslında bu referandumun demokratik ilerlemeler içerdiği, ve AKP rejimi tarafından daha sonra bütün kazanımlardan geri adım atıldığı unutuluyor. Asıl antidemokratik referandumun 2017’de yapılan Başkanlık sistemi referandumu olduğu gerçeği arka planda kalıyor.

Bu günlerde COP27 BM iklim zirvesi Şarm El-Şeyh’de düzenlenmekte. İklim krizine her ülkede aktif azınlıklar ve bazen devletler çözüm aramakta. Örneğin, bu çözümlerin referanduma götürülmesi insanlığın intiharını hızlandırsa da demokratik olarak nitelendirilebilir mi? Elbette hayır.

Ulus kavramının romantik düşünürü Ernest Renan, “ulus”un her gün yapılan bir plebisit olduğunu düşünüyordu. Yani dolaylı olarak insanların beraber yaşamayı kabul etmeleri ve bunu her gün çatışmayarak oylamaları. Bugün gayet iyi biliyoruz ki çatışmasız bir toplum yok. Ve hatta çatışmasız toplum iyi bir şey de değil, diktatörlüğün göstergesi. Ama toplumsal çatışmaları bütün bir ulusa sorarak Gordion Düğümü’nü çözer gibi referandumla çözmek (çözdüğünü düşünmek) söz konusu çatışmaları derinleştirmekten ve haksızlık durumları yaratmaktan başka bir işe yaramıyor. Bir mahalledeki otobüs duraklarının rengini, o mahalledeki otobüs duraklarını kullananlara soralım elbette. Ama kadınların vücutlarına ne yapmaları gerektiğini ya da kafaların kesilip kesilemeyeceğini bütün bir ulusa sormayalım. Cevap yanlış olur zira soru yanlış olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
SAMİM AKGÖNÜL Arşivi
SON YAZILAR