SAMİM AKGÖNÜL
Yeşiller ve Sol Gelecek Mi Partisi
Halkların Demokrasi Partisi, Kürt hareketine destek veren bütün partiler gibi, Demokles’in kılıcını ensesinde hissediyor. Hele hele bugün seçime doğru giderken anketlerde %10 - % 12 bandına oturmuş bir partinin iktidarı ne kadar korkuttuğunu biliyoruz. AKP, kendine karşı açılmış kapatma davalarını bertaraf ettiği dönemlerde “parti kapatma” kavramına ne kadar karşı olduğunu defalarca dile getirmişti. Ama ülkeyi gasp etmiş 10-15 kişi artık kelle koltukta gidiyor, eski söylemlerin hiçbir önemi yok. İktidarda kalabilmek, hesap vermemek ve “devletin malı denizi yemeye” devam etmek için değil HDP’yi gerekirse AKP’yi bile kapatacak kadar gözü kararmış bir halde.
Bu tehlikeyi HDP kadro ve yöneticileri de anlamış durumda. Sonuçta Türkiye’nin siyasi tarlası aslında aynı zamanda bir “Kürt hareketi partileri mezarlığı”. Şu anda HDP eş genel başkanı Mithat Sancar ile hazırladığımız bir yazıda şu tabloyu çıkarmıştık
Kürt meselesi bahane edilerek kapatılan partiler
Eksiği vardır, fazlası yoktur. Tam bir siyasal kıyım. O yüzden HDP ileri gelenlerinin “kapatılma” tehlikesini görmeleri boşuna değil. Kapatılması değil kapatılmaması Türkiye’nin siyasal teamüllerine aykırı.
Tam da bu ortamda, 14 Mart 2023’te Selahattin Demirtaş onca AİHM kararına rağmen rehin tutulduğu Edirne Cezaevi’ndeki 'ketıl'ından bir mesaj yayınladı: “Merhaba arkadaşlar, nasılsınız? Bu görselin renkli çıktısını alıp evde buzdolabı kapısına, oda kapılarına yapıştırın lütfen. Ne olduğunu bilmeyen kalmasın, lazım olacak :) Haydi arkadaşlar, elden ele…”
Söz konusu görsel Yeşil ve Sol Parti’nin yani Kuruluş Tüzüğü’nde yer alan ismiyle Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin logosuydu. Sezar’ın hakkı Sezar’a, çok güzel bir logo bu, kim tasarlamışsa ellerine sağlık. Hem HDP’nin logosunu andırıyor, hem de Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin eski sembolünü. Tanınırlığı yüksek olacaktır.
2012’deki kuruluşundan beri takip ettiğim Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin ismindeki kelime oyununu her zaman çok beğendim. Hem bir talep bildiriyor hem de kehanet. Hem bugünü betimliyor hem de geleceği. Mesela aynı dönemde, 2010’da kurulan ve 2012’de Yeşillerle birleşen Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP)’nin ismini hiç beğenmemiştim. Edep partisi. Hatırlıyorum, bunu dile getirdiğimde Ahmet İnsel, “ama Aleviler için edep önemli bir kavram” demişti. Gene de devrimciye edepsizlik yakışır diye düşünmüştüm. Genel başkanı ODTÜ’den meslektaşım Ferdan Ergut’tu galiba. Silindi gitti. Ama şimdi bakıyorum da logosu benzer. Kanımca aynı sanatçı tarafından tasarlanmıştı.
HDP’nin kapatılıp, Yeşil ve Sol Parti aracılığı ile seçimlere girme olasılığı dile getirilmeye başlandığında Sevan Nişanyan şu mesajı paylaştı: "Yeşil" ve "sol" bugünün Türkiye'sinde havyar ve şampanya misali birer burjuvazi simgesidir. Özetle, "halkın değerlerini hor görüyoruz" cümlesine indirgenebilirler. Mazlum halk(lar)ı temsil etme iddiasında bir partinin bu simgeleri benimsemesi bence büyük bir hata
Sevan’ı sevmeye devam edenlerden biriyim. Sözlük ve Atlas’ın bedeli olarak herhalde kendine yaptırdığı kaya mezarına girene kadar da seveceğim. (Ahura Mazda geçinden versin). Biliyorum, Yunanistan macerasından sonra Fransa’ya sığınınca kendine yeni bir rol biçti ve ne olursa olsun aykırı şeyler söylemeliyim dedi. Bu rol, Nişanyan’ı Yuval Noah Harari, Slavoj Žižek, Michel Houellebecq üçgeninin ortasına oturttu ve kendisine tarih ve dil dışında her konuda saçmalama hakkını tanıdı.
Ancak yukarıdaki aforizmada verdiği hüküm Rusya ya da COVİD konusundaki hezeyanları gibi gülüp geçilecek bir konu değil.
'Bu düşünce ilk bakışta cazip kaçsa da Nişanyan’ın dil ve tarih dışındaki bütün düşünceleri gibi kazı kazan kartını kaşırcasına üstteki yaldızı azıcık kaldırınca ne kadar sığ olduğu anlaşılıyor.
Her şeyden önce “Yeşil” politikalar halkın içinden gelen politikalar. Halka empoze edilen değil. Çevre politikaları “Mazlum halk(lar)”ın ezelden beri talep ettiği sağlık, su, lojman, enerji…. gibi bütün konuları içeren politikalar. Eğer Nişanyan sakal altından gülümseyerek kastettiği Kürtlerin sadece Kürtçe konuşarak mutlu olacaklarını düşünüyorsa kanımca yanılıyor.
Kaldı ki Yeşil’in çevre ile sınırlı olduğunu düşünmek Nişanyan’a yakışmıyor. Yeşil’in içinde bireysel haklar var, azınlık hakları var, eşitlik var, ve hatta zengin olma bile var. Tam da “Mazlum halk(lar)”ın talep ettiği şeyler.
Sol meselesi biraz daha çetrefilli. Türkiye’de işçi ve işsiz sınıfının lümpenleştiği ve sol tarafından kaybedildiği düşüncesi tam bir sığınak düşünce. “Nasılsa işçiler, işsizler, kent fakirleri islamcı ve milliyetçi oldular, sol artık Türkiye için şampanya”. Sevgili Sevan, değerli yoldaşım, ayrandan bıkanlar şampanya ister, küçümsemeye gerek yok. Mazlum halk(lar) havyarı de sever şampanyayı da. Solun, halkları ebediyen kaybettiğini en popülist sağcılar bir düşünmüyor ki bin bir takla atıyorlar. (Strasbourg’a Crémant tatmaya bekliyorum).