TEZCAN KARAKUŞ CANDAN

TEZCAN KARAKUŞ CANDAN

Tarifsiz varlık, bellek mekan

TEZCAN KARAKUŞ CANDAN


Yıllar önceydi. Yine hava soğuktu Alplerin soğuğu içimize işliyordu. Ama tarihsel mekânlarda tarihsel karakterlerin izinde kahve içmeden dönmek olmazdı. Sade, mahalle arasında 3 katlı bitişik nizamda yapılmış binanın giriş katıydı. İçeriye girdiğimizde, burnumuzun her zaman arayacağı o tarihsel koku ortalığı sarmıştı. Ahşap masa ve sandalyeler mekânın sıcaklığına sıcaklık katıyordu. Diğer masalardan farklı olarak sokağa bakan camın önündeki girişte soldaki yuvarlak büyük masada oturma hissiniz ister istemez güçlenmişti. Mekânın sıcaklığı masanın ağırlığı, küçük bir mekânı bir anda büyütmüştü. Büyüklüğün metrekareyle, zenginliğin şatafatla ölçülmediği tarihsellikten kalan bu yer metrekaresi küçük, değeri büyük bir mekândı. Dünyanın öteki ucunda, İsviçre ve Fransa sınırında saat gibi işleyen bir işçi kenti La Chaux de Fonds’da mahalle arasında Rue de Progres Sokağı’nda bulunan Cafe de Paris’ti. 20.yüzyılda yaşanan anı 21.yüzyıla taşıyan bu mekan belleğimin en güzel yerinde varlığını hala koruyor. Vladimir İlyiç Ulyanov Lenin’in İsviçre’de geçirdiği sürgün günlerinde mekan tuttuğu La Chaux de Fonds’da ki Cafe de Paris belleğin korunduğu geçmişle bugünün bağlantısı olarak bir varlık değerine dönüşmüştü. İsviçre sınırına her girdiğimde aklıma gelen ilk anı olur.

Strazburg yollarında

Hava soğuktu. Ağzımız burnumuz buza kesmiş, dudaklarımız yanmıştı. Çok uzun süredir böyle bir ayaz yememiştik. Atatürk Orman Çiftliği’nin 9 yıldır Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) süren ve artık sona yaklaşan davası, yine Atatürk Orman Çiftliği mücadelesinde beraat etmiş de olsam, Cumhurbaşkanı’na hakaret ve tazminat davasında adil yargılanma hakkımın ihlal edildiği ve AİHM’de 7 yıldır bekleyen dava, hak ihlalleri, kent mücadelesinde uygulanmayan yargı kararları için Mimarlar Odası Ankara Şubesi heyeti ile 9 yıl sonra Strazburg’taydık.

“Sivrisinek file karşı”

Strazburg’a Basel üzerinden gitmek hem ekonomik hem tarihselliği de içerisinde barındırıyor. Atatürk Orman Çiftliği mücadelesinde beni en çok etkileyen, Stephan Zweig’ın “Vicdan Zorbalığa Karşı ya da Castellio Calvin’e” kitabıydı. Kitap da otoritenin gücü ve zorbalıkları karşısında akılla vicdan ve cesaretle bezeli meydan okumanın 16.yüzyılda geçen hikâyesi sürükleyici şekilde anlatılır. Sebastian Castellio Calvin’e karşı yazdığı polemiğin, Basel nüshasına kendi el yazısıyla “Sivrisinek file karşı” notunu düşer. Strazburg, Basel, Cenevre bu meydan okumanın önemli mekânsallıklarıdır. Pek çok kez Kaçak Saray mücadelesinde, bize sürekli ifade edilen “vazgeçin bu sevdadan, orantısız güçler dengesi söylemine” karşı kulağını tıkayan küçük kurbağa olmayı tercih ettik. Ve bu bize en büyük gücün haklı olmak olduğunu bir kez daha gösterdi. Mücadele akılla, vicdanla ve cesaretle yürütüldüğün de ise sivrisinek file karşı hikâyesi tarihsel bir süreçten çıkıp gelip mücadelemizin başköşesine oturdu. Atatürk Orman Çiftliği’nin AİHM’e kadar ulaşan mücadelesi de, Ankara’da Strazburg Caddesi’nde yürürken tohumlandı.

“Cesaretiniz ve kararlılığınız takdire şayan”

Strazburg’ta yaptığımız görüşmelerde, Atatürk Orman Çiftliği mücadelesi, kamuoyuna yansıyan kısmının dışında yaşananlar, verilen mücadele sürecinde yaşanılan yoğun baskı hak ihlalleri süreçlerini dinlerken, söylenen ilk söz “cesaretiniz ve kararlılığınız takdire şayan” oldu. Haklı olma hali mücadele başlatmanın en büyük gücü. Mücadelenin sürekliliğini sağlayan maya ise cesaret akıl ve vicdan. Bu mücadelenin yarattığı çarpan etkisi, sizi her yerde bulabilir, mücadelenin toplumla buluşmasına olanak sağlar. Strazburg’ta tramvayda kendi aramızda konuşurken kulak misafiri olan orta yaş üstü birisi dönüp bize “Siz Mimarlar Odası’ndan mısınız, Ankara Mimarlar Odası Başkanı göreve döndü mü?” diye sordu. Hepimiz cevap vermeden şaşkın ve donmuş bir şekilde adama bakınca “Candan hanım siz misiniz? inanmıyorum” sesiyle irkildik. Sonrasında Ankara Strazburg hattında çok kısa bir zaman diliminde, çok uzun bir yürek yoldaşlığı yaşandığına tanık olduk.

Basel’de canlar

Görüşmeleri tamamlayıp Ankara’ya dönüş için Basel’e geçtik. Basel ve Çevresi Alevi Bektaşi Kültür Birliği’nde dört saatlik süren “Türkiye’de Neler Oluyor” söyleşisinde, anladık ki, bizden uzakta da olsalar memleketin her bir kulisini her bir olayını yakından izleyen, yerel seçim sürecindeki adaylaşmaları takip eden yürek atışlarımızı hızlandıran dostlar ve canlar var.
Bu buluşmaların her birinde halkın siyasetin önünde olduğunu görmek önemli bir detay.

whatsapp-image-2024-01-14-at-14-43-29.jpeg

Schiesser

Basel’e gitmişken 1870 yılından bu yan aynı yerde bütün özgünlüğü ile hizmet veren Schiesser’e uğramadan dönmek olmazdı. Bünyesinde şekerleme çikolata fabrikası ve fırın bulunan İsviçre’nin en eski kahvehanesi olan Schiesser Basel’in pazar meydanında, yani kalbindedir. Belediye binasının hemen karşısında olan bu kahvehane yıllar boyu siyasetin konuşulduğu, siyasetçilerin vatandaşların buluştuğu önemli bir sosyal mekan. Alt katta bulunan şekerleme ve çikolata satış dükkanının içerisinden geçip, birinci kattaki çay salonunda ahşap masa ve sandalyelerde yer bulabilirseniz eğer, bir fincan kahve ve elmalı tart eşliğinde, 154 yıllık tarihe yolculuk yapabilir, meydanın telaşına tatlı bir bakış atabilirisiniz. Kentin belleğini taşıyan bu mekânın ağırlığı yüreğimizi hafifletiyor.

whatsapp-image-2024-01-14-at-14-15-30-1.jpeg

O yüzden gittiğim her yer de, mekanda belleğin izini sürmek o tarihselliğin bir parçası olmak vazgeçilmezim. Yaşadığımız kentin varlık değerini, bellek değerini korumak içinde sebebimiz. Mekân öyle bir şey işte. Güçlü değer veren geleceğe taşıyan, attığınız her adımda, aldığınız her nefeste sizi içine alan, tarih dersini, dönemin siyasal ekonomik sosyal sürecini hatırlatan, benliğinizi özgürleştiren tarifsiz varlık. O varlık değerlerimizin korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması için fizana bile gideriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
TEZCAN KARAKUŞ CANDAN Arşivi
SON YAZILAR