KEMAL VURALDOĞAN
Televizyondan Facebook’a, Tiktok’a modern devletlerin peygamberleri
Devlet tuvalet mi ki alafrangası alaturkası olsun, moderni de nereden çıktı diyenleriz olacaktır. Adettendir birileri yazacak birileri itiraz edecek. O zaman biz yazmaya başlayalım, itirazı da kimden gelirse gelsin…
Yunan şehir devletlerinin ve de Roma ve Osmanlı gibi imparatorlukların şimdilik modası geçti. Şimdilik diyorum çünkü geleceği bilemiyorum. Epeydir modern devletler çağındayız ve bu modern devletin bir peygamberi var: Medya. Şimdiki adı Medya tabi. Bu tuhaf peygamberin adını 30 yıl önce sorsaydınız Televizyon demem gerekirdi. Gerekirdi diyorum zira peygamber olduğunu bilmiyordum. Tamircisi olan peygamber mi olur!
Televizyon demişken modern devletin peygamberi ile tanışmam da onun Televizyon olduğu dönemlere denk gelir. Yaşımın küçük beynimin kocaman olduğu zamanlar. Adıyamanlıların en büyük derdinin TRT’de aracılığı ile hava durumunu öğrenememek olduğu zamanlar (Beynelmilel filmindeki o meşhur sahne için 89. dakikayı izleyin lütfen)
Çocukluğum Antep’te geçtiği için böyle bir derdimiz yoktu tabi. Antep’in hava durumunu her gün TRT’den öğreniyorduk. Yine bir gün ev halkıyla beraber televizyonu izlerken sıra Antep’in hava durumuna gelince ertesi gün havanın yağmurlu olduğunu öğrendim. Sabah olup da evden neredeyse boyum kadar olan şemsiyeye ile çıkarken Elif Anaya denk gelince, oğlum bırak şemsiyeyi hava güneşli yağmaz bu hava dediyse de devletimin televizyonu yağacak dediyse yağar diyerekten Televizyon peygamberinin tebliğinden santim şaşmadım. Yağmur yağmadı, arkadaşlarım bana güldü ve Televizyon peygamberi ile aramıza kara kediler girdi…
Ben küsmesine küstüm ama medya peşini bırakmıyor ki. Seni bulamazsa ailenden birini, akrabanı, arkadaşını ağına düşürüyor. Yüz kollu bin yüz oyunlu canavar mübarek.
Medya dininden çıktık çıkmasına da medyayla yolumuzu ayırmadık tabi. İzlemeye devam ettik. Medya takibini bırakmak demek gündemin gerisine düşmek çoğu zaman insanların neden bahsettiğini anlamamak demek olduğu için medyasız kalamadık…
Her peygamber gibi medya da bize gün doğumundan gün batımına nasıl yaşayacağımızı öğretiyor, neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlatıyordu. İster kabul edin ister etmeyin; yemeğimizi de elbisemizi de iş yapma tarzımızı da arkadaşlığımızı, dostluğumuzu da bekârlığımızı ve evliliğimizi de aile içi ilişkililerimizi de devlete ve millete ve de sığınmacılara ve mültecilere bakışımızı da ahlakımızı ve ahlaksızlığımızı da Medya Peygamberi belirliyordu ve de belirlemeye devam ediyor.
Modern devlet televizyon denen o propaganda makinası üzerindeki tekelini uydu televizyonlar ile kısa süreli kaybetse de dinsel jargondan devamla bir kısım sahte peygamberlere alanı kısa süreliğine terk etse de Radyo ve Televizyon Üst Kurulu gibi kurumları aracılığıyla gücü eline alması pek uzun sürmedi, sahte peygamberler de peygamberlik iddiasından vazgeçmek zorunda kalıp sadık birer havariye dönüştüler.
Bahsettiğim yıllar daha çok tanrılı dinlerin hüküm sürdüğü zamanlardı. Öyle ya her bir devlet ayrı bir tanrı onların televizyonları da o tanrının sadık birer peygamberiydi. Biraz düşününce Avrupalılar, Sosyalist Ülkeler (SSCB ve Varşova Paktı zamanları) NATOCULAR gibi aynı kümelerde yer alanların tanrılarının üç aşağı beş yukarı aynı medyayı üstümüze saldığını görünüşte 150-200 olan tanrının gerçekte 3-5 tane olduğunu kabul etmemiz lazım.
Tanrı devletler uydu televizyon badiresini tam atlamışken internet diye bir şey girdi hayatımıza. İlk yıllarında ne tanrılık ne de peygamberlik iddiası vardı. Denizde yüzer gibi sörf yapıyorduk internette. Ata biner gibi sırtına binip vuruyorduk kırbacı… İnternetin kablosunu tutanlar bizim kitleyi ve de salaklığımızı görünce tek tanrılı ama bol peygamberli ve katılımcı dinlere geçmenin zamanı geldi dediler. Demişlerdir yani kulağımla duydum desem yalan olur, çarpılmayalım akşam akşam…
Google, Youtube derken bir anda Facebook Peygamberi kitleleri sürüklemeye başladı arkasından. Hepsi Amerikan icadı hepsi renkli hepsi tüketim odaklı….
Eski SSCB’nin resmi mirasçılardan Rusya da boş durur mu Google’ın karşısına Yandex’le, Youtube’un karşısına Rutube’yle, Facebok’un karşısına Vkontakte’yle çıktılar. Amerikan tanrısı Instagram Peygamberi ile müritlerini arttırırken Rusya tanrısı boş durur mu o da Rossgram ile karşılık verdi. Dünya bir tanrıya büyük iki tanrıya küçük derken üçüncü tanrı Çin’den çıktı ve Tiktok Peygamberi ile oyunun kurallarını yeniden yazıldı, kartlar yeniden dağıtıldı… İş birbirlerinin peygamberini yasaklamaya kadar vardı. Kimi ülkede Instagram yasak kimi ülkede Tiktok yasak…
Dünyanın bu yeni din düzeninde Amerika'nın Whatsapp’ına, Rusya’nın Telegram’ına ve de Çin’in WeChat’ine de bir rütbe vermek lazım. Havari desem tam oturmuyor. İbadethane desem olmaz. Melek diyebiliriz belki. Hani günahları ve sevapları not edip de o büyük gün geldiğinde hesap kesilirken faş eden, tüm detayları ile ortaya koyan melekler…
Burası Türkiye vatandaş Türkçe konuş dediğinizi duyar gibiyim. Madem öyle yeniden memlekete dönelim. Modern devletimizin son 22 yılına damgasına vuran Ak Partinin ve ona yakın sermayenin medyayı ele geçirmesine bakalım biraz. Sabah Grubunun ve ATV televizyonun 2007 yılında devletin TMSF’since Devletin AK Partisi'ne yakın Çalık Grubuna ihale edilmesine. Doğan Medya Grubunun devlet bankalarının verdiği kredi ile Ak Partiye yakın Demirören Grubuna satılmasına. 17-25 Aralık sürecindeki Alo Fatih iddialarına. Kapatılan ve arşivi internetten kaldırılan Zaman gazetesine.
AK Parti'nin ele geçirmek için en çok çaba gösterdiği yerlerden birinin medya olması tesadüf mü? Hangi tanrı gerçekleri belirleme tekelinin elinden çıkmasına izin verir? Düşünsenize Türkiye medyası 3 ay sadece 3 ay ama ısrarla durmadan gerçekleri anlatsa kaç tane parti başkanı, yönetici, yüksek bürokrat veya kodaman sokağa çıkacak cesareti bulabilir?
Memlekete takılıp kalmayalım yeniden meselemize dönelim.
Televizyon Bey peygamberlik yaptığı zamanlarda o vaaz veriyor biz dinliyorduk, o gösteriyor biz izliyorduk. Ne izleyicinin kim olduğunu bilirdi ne de ne kadar izlediğimizi ne kadar dinlediğimizi. Bizi birey yerine koymaz grup gözüyle bakardı, gençlik dizisiz izletirdi, öğrenci filmi seyrettirdi falan. Ama fişi çektiğimizde haberi bile olmazdı. Biraz çakma bir peygamberdi yani.
Modern zamanların internet peygamberleri yani Facebook, Instagram veya Tiktok öyle mi? Beni öz annemden seni öz babandan iyi tanıyorlar. Geçtim onları kendimize itiraf etmediğimiz şeyleri bile biliyorlar. Cep telefonu denilen melekleri sayesinde tüm günümüzü kaydediyor, kaçta uyandık, nereden nereye gittik, kiminle ne konuştuk, ne yedik, ne aldık, ne sattık, kime para verip kimden para aldık, kime yürüdük, kime koştuk, kim bizi kovaladı, feneri nerede söndürdük hepsini biliyorlar. Bir de yapay zeka ile ortaklık kurmuşlar ki evlerden ırak; adeta beynimizin içini görüp düşüncelerimizi okuyorlar… Bize bir numara vermişler. O numaranın karşısında bunları gün gün dakika dakika kaydediyorlar.
Modern çağın tanrıları yani devletler ve büyük şirketler arasındaki dengeler de eskisi gibi değil artık. Büyük devletlerin (Amerika, Rusya, Çin) peygamberleri o kadar etkili ki küçük devletlerin ufaktan ufaktan defteri dürülüyor, Yeniden çift kutuplu Dünya günlerine yani ülkenin çok olduğu ama ağanın, kralın, patronun Amerika, Rusya (SSCB) olduğu günlere dönüyoruz adeta. Tabi iktidarı artık Çin de paylaşıyor…
Devletlerden yeterince bahsettiğimize göre biraz da insanlara dönelim. İnsanlara yani bize düşen modern zamanların kudretli, kuvvetli ve de yapay zekâ destekli peygamberlerinin kuklası olmadan hayatımızı sürdürmek sanırım.
Bir önceki cümleyi yazmak kolaydı ama uygulamak o kadar zor ki. Özellikle son 5-6 ayda yapay zekayı arkasına alan sosyal medya uygulamaları telefonu elimizden bırakmamıza izin vermiyor neredeyse. Bilenler bilir efsanedir, Arif'in Manchester golünü ararken Songül Karlı'ya denk gelmek gibi bir şey yaşadığımız… Kedinin fare ile oynadığı gibi oynuyorlar bizimle. Hatta daha kötüsü, yapay zekâ destekli modern tanrıların elinde denek faresi olmuşuz…
Yine de enseyi karartmayalım derim. Elimizdeki telefonu ara ara sessize alalım, eskisi gibi roman, kitap okumaya başlayalım. Elimizdeki telefonu ara ara kapatalım, eskisi gibi ailemizle, arkadaşlarımızla birbirimizin yüzüne bakarak sohbet edelim. Sonrası kendiliğinden yavaş yavaş gelecektir…