AYŞE YILDIRIM
Ülkücü hareket Kürt realitesini tanıdı
İmralı’da DEM Partili Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder ile görüşen Abdullah Öcalan’ın “Türkiye ve bölge için barış, demokrasi ve kardeşlik” vurgusu yaparak ilettiği 7 başlıklı mesajındaki maddelerden biri şuydu:
"Sürecin başarısı için Türkiye'deki tüm siyasi çevrelerin dar ve dönemsel hesaplara takılmadan inisiyatif alması, yapıcı davranması ve pozitif katkı sunması elzemdir. Bu katkıların en önemli zeminlerinden biri de şüphesiz TBMM olacaktır.”
Nitekim Pervin Buldan da görüşmenin hemen ardından "Abdullah Öcalan bize de muhalefetle görüşme gibi bir sorumluluk yükledi" diyerek "Öcalan'ın mesajlarını anlatmak için yılbaşından sonra siyasi partilerden randevu talep edeceklerini" söylemişti. O görüşme trafiği önceki gün başladı.
Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve Ahmet Türk’ten oluşan DEM heyeti önce TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’u ardından Cumhur İttifakı ortağı ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi ziyaret etti.
Siyasi partilerle görüşme trafiğinin MHP Genel Başkanı ile başlaması yeni süreci öncekilerden ayıran en önemli özelliklerden biri olarak okunabilir.
Başarısızlıkla sonuçlansa da daha önceki süreçlere sonuna kadar karşı çıkan Bahçeli’nin dolayısıyla ülkücü hareketin bu kez süreci başlatan kesim olmasının tarihi bir önem taşıdığı yadsınmaz bir gerçek.
DEM heyetini kapıda karşılayan, görüşme sonrası kapıya kadar uğurlayan ve basına poz veren Bahçeli aslında ülkücü hareketin Kürt realitesini kabul ettiğinin de resmini vermiş oldu.
Görüşme sonrası İsmail Saymaz’a konuşan Ahmet Türk’ün Bahçeli’nin tutumuna ilişkin şu sözleri de dikkat çekiciydi:
“Gerçekten sayın Bahçeli’nin tutumunu görünce insan şok oluyor, samimi olduğunu da insan fark ediyor. Artık Kürtlerle Türklerin oturup kendi sorunlarını kendilerinin çözmesi zamanıdır.”
Şimdiye dek yaptığı açıklamalarda sürekli “müzakere olmaz” diyen Bahçeli, bu görüşmeyle aslında sadece müzakereyi başlatmadı, ilerleyen süreçte müzakerenin tam ortasında yer alacağının da resmini vermiş oldu.
Henüz başında olduğumuz bu yeni süreç nereye evrilir bilmiyoruz ama Bahçeli’nin başını çektiği ülkücü hareketin bu tutumu Türkiye tarihinde ayrı bir sayfada yer alacaktır.
Elbette, Bahçeli’nin neden ve şimdi böyle bir süreç başlattığının yanıtlarıyla birlikte.
Bu sadece yeni Anayasa ve Erdoğan’ın yeniden adaylığı üzerinden mi okunacak yoksa hem Bahçeli’nin hem de Öcalan’ın dile getirdiği gibi Ortadoğu’daki gelişmeler bu süreci kaçınılmaz mı kıldı?
Gelelim DEM Parti’nin siyasi partileri ziyaretlerinin içeriğine. Haliyle çok şey yazılıyor, çok şey konuşuluyor. Doğruluklarını zaman gösterecek.
Birkaç kulis bilgisini de biz paylaşalım...
DEM Parti çevrelerinde konuşulanlara göre, Öcalan DEM heyetine çözüm adresi olarak TBMM’yi işaret etti. Daha öncekilerin aksine sürecin sadece hükümetle yürütülmesinin yeterli olmayacağını devletin, toplumsal muhalefetin ve Meclis’te temsil edilen diğer siyasi partilerin de sürecin içinde yer alması gerektiğini belirtti. Ancak bu koşullarda sürecin yürüyeceğini söyledi ve Meclis’te bir “Çözüm Komisyonu” oluşturulması, tüm siyasi partilerin bu komisyona üye vermesi önerisini dile getirdi.
Muhtemeldir ki DEM heyeti de görüşmelerini bu perspektifte yürütecek.
Peki iddia edildiği gibi Öcalan, “cezaevlerinde olan 4 bin 750 civarındaki PKK'li tutuklu ve hükümlünün affedilmesi” şartını da dile getirdi mi? Evet, Öcalan bu talebi 2013’de başlayan Barış Süreci’nde dile getirmişti. Ancak DEM heyeti ile yapılan son görüşmede değil.
Yine edindiğimiz bilgilere göre Öcalan, kendisi için “Umut Hakkı”nı gündeme getiren DEM heyetine, kendi koşullarının pazarlık konusu yapılmamasını aksine kendisinin orada bulunmasına neden olan koşulların ortadan kaldırılması için mücadele edilmesi gerektiğini söyledi.
Şunu da iyi biliyoruz ki eğer gerçekten bir süreç yürüyecekse ve “barış için silah bırakma” çağrısı yapılacaksa bunun başka ayakları da olacaktır. Yani Öcalan, Kandil’in, Avrupa’nın ve Suriye Demokratik Güçleri’nin görüş ve düşüncelerini de almak isteyecektir.
Elbette burada başlayacak bir sürece her türlü katkıyı vereceğini söyleyen cezaevindeki Selahattin Demirtaş’ı da unutmamak gerekir.
Evet Türkiye için çok hassas bir süreç başladı diyebiliriz.
Ve başta da dediğimiz gibi önceki süreçlerden çok daha farklı ve tarihi bir süreç.
Nasıl ilerler, nereye varır henüz bilmiyoruz.
Gerçekten iddia edildiği gibi 21 Mart Newroz’unda Öcalan’ın bir video konferansıyla barışın yolu açılır mı?
Deneyimli bir siyasetçinin dediği gibi Kürtler bu kez “tedirgin bir iyimserlik” içinde. Bu tedirginliğin temel nedenlerinden biri de Saray’ın sessizliği.
Çünkü her başarısız barış arayışı ne yazık ki yeni ve kanlı bir sürece yol açıyor.
Henüz başındayız ama belki bu kez barış kapımızı çalar.
Hem de ülkücü hareketin Kürt realitesini kabul etmesiyle başlayan bir sürecin sonunda.