AYŞE YILDIRIM
Ülkücülerin 'Devlet' ile imtihanı
2021 yılından beri seçimlere doğru bir kaos ortamı yaratılacağı endişesinden söz ediliyordu. Öyle ki CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, eski Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür ve Sedat Peker dahil pek çok isim "siyasi cinayetler" kaygısından, "ölüm listeleri"nden bahsediyordu.
2022 yılının sonunda korkulan oldu.
Eski Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Sinan Ateş, 30 Aralık 2022'de Ankara'da öldürüldü.
Sözü edilen böylesi bir siyasi cinayet değildi sanırım.
İşin içinde doğrudan Cumhur İttifakının ortağı MHP’nin adının geçtiği; siyaset-mafya-uyuşturucu üçgeninde işlenen bir cinayetten söz ediyoruz.
Sinan Ateş'i kamuoyu Ülkü Ocakları Başkanı olarak tanıyordu. Ama siyaseti biraz daha yakından izleyenler CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2019’da Ankara Çubuk’ta uğradığı linç girişimi sonrasında yaşananlardan da anımsarlar.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, linç girişimi nedeniyle neredeyse Kılıçdaroğlu’nu suçlu ilan ederken Sinan Ateş de liderinin arkasından Kılıçdaroğlu’nu tehdit etmişti.
Kılıçdaroğlu'na "ahmak" demekle kalmamış "Görünen o ki CHP ikazı anlamamış" diyecek kadar ileri gitmişti.
Gel gör ki MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin oluruyla Ülkü Ocakları’nın başına getirilen, Bahçeli için muhalefet liderini tehdit eden Sinan Ateş, bu olaydan bir yıl sonra yine Bahçeli’nin isteğiyle “istifa“ etmek zorunda kaldı.
Bu istifanın perde arkası o dönem Ülkücü camiada biliniyordu. Ama biz bugün cinayet sonrası öğrendik ki, Bahçeli'nin hastaneye kaldırıldığı ve durumunun kritik olduğu günlerde Sinan Ateş, ülkücü camiada "yeni bir genel başkan arayışına girmişti".
Hastaneden çıktıktan sonra bunu öğrenen Bahçeli, ilk iş olarak Ateş'in istifasını istemişti.
Ancak, Ülkücü camianın bir bölümünce "sevilen" Ateş, siyaset iddiasından vazgeçmemişti.
İşte bu vazgeçmeyiş nedeniyle de MHP Genel Merkezi’ne yakın isimlerce "FETÖ'cü hain" ilan edilmişti.
Sosyal medyadan açıkça tehdit bile edilmişti.
Ülkücü camia içten içe kaynıyordu.
Geçen yıl Mart ayında Mersin'de ülkü ocakları merkezinde yaşanan çatışma ve cinayet de bu ayrışmanın bir yansımasıydı.
İşte böyle bir ismin Ankara'nın göbeğinde sokak ortasında öldürülmesi uzun süre önce MHP ve dolayısıyla Ülkücü camia içinde yaşanan ayrışmayı açık bir biçimde gün yüzüne çıkarmakla kalmadı, ülkücü camia tam anlamıyla bölündü.
Öyle ki “intikam“ sesleri yüksek perdeden dile getirilmeye, MHP Genel Merkezi’ne Devlet Bahçeli’ye öfke seli oluşmasına da yol açtı.
Sinan Ateş’in ailesi her ne kadar cinayetin “siyaset" dışı tutulmasını istese de bu olay her ayrıntısıyla siyasi cinayettir.
İşin içinde suikaste karışan bir ismin evinden gözaltına alındığı iddia edilen MHP'li bir milletvekili vardır.
Bu milletvekili suikastten dört gün önce İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'yu makamında ziyaret etmiştir.
Yine bu milletvekilinin zanlıyı polise vermemek için direndiği, gözaltına alındıktan sonra da serbest bırakılması için hatırlı kişileri devreye soktuğu iddia edilmektedir.
Gelin görün ki o milletvekili bu konuda tek kelime bile etmemektedir.
İşin içinde saldırganlara eşinin banka hesabı üzerinden 97 bin TL'lik bir havale gerçekleştiren MHP İstanbul İl Yönetim Kurulu üyesi vardır.
Olaya adı karışanların Ülkücü camia ve kimi MHP'lilerle yakın ilişkilerinden söz edilmektedir.
Zanlılardan biri 2013'te İstanbul Gülsuyu'nda uyuşturucu karşıtı yürüyüşte öldürülen Hasan Ferit Gedik cinayetinden ceza alan ve firari olan uyuşturucu çetesi mensubu bir isimdir.
Ülkücü camiadan pek çok isim cinayetin MHP yönetimi ile ilintili olduğu iddiasını açıkça dile getiriyor.
Saldırıya "olur"un "partide" verildiğini söyleyenler bile var.
Öyle ki 80'lerdeki MHP Davası Avukatı Mehmet Saral, açıkça "MHP Genel Merkezindeki herkes, olayı bütün teferruatıyla biliyor. Biz biliyoruz, ülkücü camia biliyor. Siyaset biliyor. Gazeteciler biliyor. Polisler biliyor. Savcılar biliyor. Neyi gizliyorlar? Hepsi açıca çıkacak.
İnşallah Devlet Bahçeli orada oturamayacak" diyor.
Devlet Bahçeli ise cinayeti de, Sinan Ateş’in adını da ağzına bile almıyor. "Hiç kimse sabrımızı yanlışa yormasın. Hiç kimse suskunluğumuzun asaletinden cesaret almaya kalkışmasın. Üç hilali yargılatmayacağız. MHP'nin siyasi şeref ve onuruna musallan olan kepazeleri asla affetmeyeceğiz" diyerek gözdağı veriyor.
Her fırsatta tüm muhalifleri "terörist" ilan eden, İstanbul Büyükşehir Belediyesi çalışanlarını isimleriyle, fotoğraflarıyla hedef gösteren, suçlayan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, cinayetten tam beş gün sonra "soruşturmanın selameti açısından" diyerek susmaya devam ediyor.
Oysa ortalıkta sarsıcı iddialar ve çarpıcı ilişkiler ağı var; siyaset-mafya-uyuşturucu üçgeninde işlenmiş bir cinayet var.
MHP’de istifa dalgasından söz ediliyor. Ülkücüler sosyal medyadan silah fotoğrafları paylaşıyor.
Bahçeli'nin cezaevinden çıkarttığı suç örgütü lideri Kürşat Yılmaz, "CIA merkezli oyun" diyerek hala Sinan Ateş'i isim vermeden "FETÖ ajanı" ilan ediyor.
Bu siyasi cinayetin elbette siyasi sonuçları da olacaktır. Özellikle MHP ve Cumhur İttifakı açısından.
Bu cinayet, ülkücülerin "Devlet" ile imtihanı artık.
Kutsadıkları, güvendikleri, kendilerini sahibi gördükleri "Devlet"e bakış açıları sarsıldı.
Ve öyle görünüyor ki artık onlar da susmayacaklar.