Vandalizm değil, iklim eylemi

Hayır ben vandallık olduğunu düşünmüyorum. İklim aktivistleri artık büyüdüler ve her geçen gün daha fazla dikkat çeken, ses getiren eylemler yapmaya başladılar. Sonuncusunu dün gerçekleştirdikleri müze eylemleri, onların dünyanın dikkatini daha çok çekmesini ve seslerini duyurabilmelerini sağladı. Önceki gün bu tür eylemlerine bir yenisini eklediler; bu kez İspanya’da Prado Müzesi’nde ortaya çıktılar. Goya’nın harika iki resmi, ‘Çıplak Maya’ ve ‘Giyinik Maya’ burada yan yana sergileniyor. Eylemci gençler iki resmin arasına “+1.5C” yazıp kendilerini resimlere yapıştırdılar.

Benzer eylemleri daha önce Avustralya’da Picasso, İtalya Uffizi Müzesi’nde bir Boticelli, Almanya’da bir Raphael, İngiltere’de John Constable, Vatikan’da Roma döneminden kalma bir mermer heykele kendilerini yapıştırıp gerçekleştirmişlerdi. Ama dünya onların farkına Van Gogh’un Ay Çiçekleri tablosuna domates çorbası attıklarında vardı. Benzer bir eylemi Hollanda’da Vermeer’in İnci Küpeli Kız tablosuyla yaptılar. Bu son iki resim, evrensel sanatın ‘starları’ arasında sayılır. Her iki ressam da önemli filmlere konu olmuş ilginç kişilikler. Bir başka Ay Çiçekleri’nin müzayedede 40 milyon dolara satılması 1980’lerde dünya çapında haber olmuştu. İnci Küpeli Kız’ın ise filmini seyretmeyen yoktur sanırım.

O meşhur ve pek güzel Ay Çiçekleri’nin üstüne acımasızca iğrenç bir hazır çorbanın fırlatılması fikri, sanata değer veren herkesin tüylerini diken diken ediyor. Tabloyu mahvedecek bir vandalizmin, hele ki benim gibi sanat aşığı insanlardan biriyseniz, affedilir yanı yok. Hiçbir gerekçe vandalizmi izah edemez. Tamam, ama burada bir vandalizm var mı tartışılır.

Vandalizm bir başkasının, özellikle kamunun malına bile isteye zarar vermeye denir. Sanatta da çok önemli bir konu. Bunu bir sanat biçimi olarak görenler bizzat uygulayan sanatçılar bile var. Günümüzün pek çok sokak eyleminde de vandalizm söz konusu oluyor. Vitrinler banka ATM’leri parçalanıyor, cam çerçeve aşağı iniyor. Ama bu müze eylemlerinde zarar gören neredeyse hiçbir şey yok. Müze duvarının boyası ya da resmin çerçevesini saymazsak. Çünkü üstüne çorba atılan resimlerin hepsi aslında bir camla korunuyordu. Camı sildiler ve her şey düzeldi. Bu eylemleri yapan Extinction Rebellion ve diğer örgütlere mensup genç insanların, koruyucu camı bilerek eylemlerini planladıklarını düşünüyorum. Yani o ciddiye alınmayan çocuklar tabloların camla korunduğunu ve domates püresiyle mahvolmayacağını biliyordu peki ala. Her eylemde pankart açıp duvarlara yazı yazmak gibi yöntemler kullandılar ama en çok ilgi çekip onları gündeme getiren bu çorbalı eylemler oldu. İnsanlığın ortak mirası olan bu muhteşem resimler bu kez de hepimizi ilgilendiren kolektif bir çığlığı duymamıza vesie oldular.

Kimileri sanat eserlerine dönük, müzeleri hedef alan bu eylemleri küçümsüyor. Gençlerin doğrudan petrol şirketlerini hedef almalarını bekliyorlar. İnsanlığı ve yaşamı yok edecek bir iklim felaketinin milyonlarca dolarlık resimleri ve onların bulunduğu müzeleri de değersiz kılacağını haykıran iklim aktivistlerinin haklı olduğunu hepimiz bal gibi biliyoruz. Sadece kafamız karışık, iklim felaketinin gerçekten gelmekte olup olmadığından bir türlü emin olamıyoruz. Olsak da hatırlamak istemiyoruz. Deprem gibi. Unutmak, çözümü zor bu meseleyi gündelik hayatımızın uzağında tutmak istiyoruz. O yokmuş gibi yaşamak daha kolay çünkü. Ama işte iklim aktivistleri daha onlu yaşlarındaki çocuklar olarak bu gerçekle bir gelecek tasavvur edemeyeceklerini bildikleri için güçleri yettiğince seslerini yükseltiyorlar. Onlu yaşlardayken okulu protesto ediyorlardı, şimdi müzelerde ve kamusal alanlarda eylemler yapıp bize o unutmak istediğimiz gerçeği hatırlatmaya başladılar. Onlar büyüdükçe sesleri daha güçlü çıkıyor. Ve umuyorum insanlık iklim aktivistlerine şuursuz çocuklar muamelesi yapmayı yakında bırakır. Umuyorum onların barışçı eylemlerini küçümseyenler, gerçek bir vandalizme kapı aralamış, gençleri kırıp dökmeye ve şiddete yöneltmiş olmazlar.

Şuursuz çocuklar muamelesi sadece yorumlarda değil eylemcilere yönelik fiziksel müdahalelerde de kendini gösteriyor. Geçen cumartesi günü Londra’da yolları kapatıp ‘petrol kullanımını durdurun’ pankartı açan eylemcilere araba sahipleri müdahale etti. Eylemcileri kenara sürükleyip yolu açmaya çalışan sürücülere, daha sonra o eylemcilerden otuz kadarını göz altına alan şehir polisi, ‘lütfen eylemcilere müdahale etmeyin’ uyarısı yapmak zorunda kaldı.

Yine Hollanda’da, ünlü Concertgebauw konser salonunda Verdi’nin Requiem’i çalınırken ayağa fırlayan genç sadece ‘Üzgünüm ama acil bir durum var. Bir iklim krizinin tam ortasındayız’ diyebildi. Anında sesi bastırıldı, yere yatırıldı ve yirmi kadar izleyici tarafından itilip kakılarak salondan çıkartıldı

İklim Aktivistleri’nin eylemleri geçen hafta sonu artarak sürdü. Pazar günü Mısır’da başlayacak olan iklim zirvesinin sahteliğini teşhir edecek başka bazı eylemler de yaptılar. Hollanda’da yüzlerce eylemci havaalanını basıp özel jetlerin altında toplandı ve kalkışları engelledi. Bristol’da ise daha küçük bir grup havaalanına yolcu götüren otobüsün önünü kesti. Glasgow’da JP Morgan Bankası’nın önüne kendini zincirleyen protestocular ‘Fosil yakıtları destekleyen bir numaralı banka’ pankartları açtılar.

Birleşmiş Milletler’in İklim Değişikliği Konferansı COP 27 bu hafta sonu Şarm El Şeyh’de başladı. 18 Kasım’a kadar sürecek ve her zaman olduğu gibi yine somut hiçbir karara varılmayacak. İnsanlığın ortak bir gelecek tahayyülünden bu kadar uzak düştüğü, bırakın ulusları, her ülkenin farklı düşünen vatandaşlarının bile birbirine girdiği, kimsenin kimseye güvenmeyip kendi çıkarını güttüğü bu ‘bölünmüşlükler çağında’ iklim aktivistlerinin olumlu bir beklenti içinde olduğunu hiç sanmıyorum. Bu nedenle eylemlerin dozu giderek artabilir. Yeni nesil, dünyayı yöneten anne ve babalarını, dede ve ninelerini geleceği koruyacak ortak bir tavır almaya mecbur bırakacak. Ya da bu işi kendileri üstlenecekler. Umarım dünyanın, onlar yönetimi devralacak yaşa gelene kadar dayanacak gücü vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
CEM ERCİYES Arşivi
SON YAZILAR