CEM ERCİYES
Yazarlar ve sanatçılar asla vazgeçmeyecek
Kitaplar üstündeki baskı hiç azalmadan sürüyor. Geçen hafta Türkiye’nin demokratları ülkenin en sevilen yazarlarından birinin, Ahmet Ümit’in kitabının ‘muzır’ bulunup sansürlenmesine ‘kızdı’. ‘Şaşırdı’ demiyorum çünkü ne yazık ki Türkiye’de bu tür kararlar sık sık alınır oldu. Tek bir kitabın bile yasaklanması, sebebi ne olursa olsun sansürlenmesi yaratıcılık ve düşünce özgürlüğü önünde kabul edilmez bir engel oluştururken, ülkemizde yıllardır onlarca kitabın ahlaki ve siyasi sebeplerle engelleniyor olması içinde bulunduğumuz atmosferin ne kadar boğucu olduğunu bize her gün yeniden hatırlatıyor. Bir önceki yazıda İngiltere’de Roald Dahl’in çocuk kitaplarının ‘politik doğruculuk’ adına yazarı ve yayıncısının onayıyla sansürlenmesini ele almıştım.
O karar, İngiltere’de Başbakanlık’tan Kraliyet Ailesi’ne kadar herkesin tepkisini çekmişti; anlaşılıyor ki orada herkes düşünce özgürlüğünün ne anlama geldiğini biliyor. Ama Türkiye’de toplumun bir kesimi ve ülkeyi yönetenler bu konuda farklı düşünüyor. Yazarların yazdığı ve söylediği her şeyin de kendi anlayışlarına uygun olması gerektiğini düşünüyor ve aksi durumda mahkemeleri, kurulları harekete geçirip kitapları yasaklamaktan sansürlemekten, yazarların sesini kısmaya çalışmaktan vaz geçmiyorlar. Baştan söyleyelim, neyse ki sanatçılar ve yazarlar asla vaz geçmez. En büyük tesellimiz de bu.
Tapınak Fahişeleri Ahmet Ümit’in bir öyküsünden, artık aramızda olmayan ünlü çizer İsmail Gülgeç tarafından uyarlanmış bir çizgi roman. Çizgi roman ve Ahmet Ümit meraklılarının sevdiği, ilk yayımlandığı 2007 yılından bu yana binlerce okura ulaşmış bir kitap. Geçen hafta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu’nun kararıyla kitabın sakıncalı olduğuna karar verildi. Bu karara göre kitabın sergilenmesi, vitrine konması, tanıtımının yapılması ve küçüklere satılması yasak. Adeta utanılacak, sakınılacak bir şeymiş gibi… Belki meraklısı yine arayıp sorup kitaba ulaşabilecek ama mesela yayıncısı Yapı Kredi’nin İstiklal Caddesi’ndeki kitapçısında vitrine konulamayacak. Oysa Tapınak Fahişeleri de diğer Ahmet Ümit kitapları gibi Türk edebiyatının önemli bir parçası, çok önemli bir yazar ve çizerin işbirliğinin ürünü değerli bir sanat eseri. Onu sakıncalı ve uzak durulması gereken bir şeye dönüştüren, yazarı baskı altına alan bu tür kararlar bu sebeplerle kabul edilebilecek gibi değil.
Nitekim Ahmet Ümit de sessiz kalmadı. Yaptığı açıklamada kitabının çocuklar için değil yetişkinler için yapılmış çizgi roman olduğuna da işaret edip, "Özgürce düşünüp, özgürce davranmamızı istemeyen birtakım kurullar ve yapılar, sanatın üzerinde baskı oluşturarak, kendilerine göre bir anlayış geliştirmeye ve bu anlayışı sanatçılara dayatmaya çalışıyor. Sanat yapmamızı istemiyorlar" dedi. Kararı utanç verici bulduğunu söyleyen ‘ama bu utanç bana ait değil’ diyen Ahmet Ümit sanatçılar üstünde baskı kurulmaya çalışıldığını anlattı: Asıl amaçlarının da müstehcenlik olduğunu zannetmiyorum. Asıl amaç özgür düşünceyi engellemek, muhalif yazarları sindirmek, kendi kafalarındaki anlayışın dışında olan her şeye karşı çıkmak. Tek seslilik istiyorlar ve bu tek sese karşı çıkan her ses onları ürkütüyor.”
Dünya edebiyatı da sansürlendi
Yazarlar üstünde baskı kuran, belli bir ahlak anlayışını ve düşünce biçimini dayatmaya çalışan mekanizmanın önemli araçlarından biri de Muzır Kurulu. Bu kurul son birkaç on yılda sadece Türk edebiyatının önemli isimlerine değil, dünya edebiyatının ustalarından çocuk klasiklerine pek çok kitaba karşı böyle kararlar aldı. 2010’ların başında Chuck Palahniuk’un Ölüm Pornosu ve William Borroughs’un Yumuşak Makine kitapları da Muzır Kurulu tarafından engellenmiş ve büyük tartışmalar çıkmıştı. Yine önceki yıl Brigitte Lalble’nin hem dünyada hem Türkiye’de çok sevilen çocuk kitapları serisi Çıtır Çıtır Felsefe’nin yedi kitabı muzır ilan edildi. Kurul çocuk eğitim kitaplarını bile hedef aldı. 2019 yılından 2021 Kasım ayına kadar içinde Christine Nöstlinger’in ‘Evde ve Uzakta’, Doris Rübe’nin ‘Bebekler Nereden Gelir’, Defne Ongun Müminoğlu ve Burcu ve Berk’in ‘Cinsellik-Cinselliği Keşfediyoruz’ kitaplarının da aralarında bulunduğu 24 kitap hakkında ‘muzır neşriyat’ kararı alındı.
Yayıncılar Birliği her yıl bir Yayınlama Özgürlüğü Raporu hazırlar. En son 2021 yılı için hazırlanan raporda yine başrolde Muzır Kurulu vardı. Sonuç bölümünde kurul kararlarının yarattığı olumsuz etkiye değinilirken bir başka sayfada kurulun yol açtığı otosansür tehlikesine işaret ediliyor ve şöyle deniyor: “Yayıncılığımız için hayati önem taşıyan yayınlama özgürlüğü ‘muzır neşriyat’ kararlarıyla ağır darbe almaktadır. Bu tür uygulamalarla sansür meşrulaştırılırken bir yandan da otosansür yayıncılar arasında yaygınlaşmaktadır. Otosansür yayıncılıkta çeşitlilik ve yaratıcılığın yerine tekdüzelik ve sıradanlığın geçmesine neden olmaktadır. Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu’nun ‘resen’ yani kendiliğinden aldığı kararlarla sansür uygulaması ülkemiz ve kültürel çeşitliliğimiz için son derece olumsuz bir durum yaratmaktadır”
Muzır ihbar hattı kuruldu
Aynı raporda aralarında Orhan Pamuk’un da olduğu pek çok yazar için açılan soruşturma ve davalar, kitapevlerine düzenlenen saldırılar, bazı yayıncıların Anadolu fuarlarına katılımının engellenmesi, hapishanelerde alınan keyfi kitap yasakları sıralanıyor. Yani Türkiye’de özgür düşüncenin en önemli yaygınlaşma aracı olan kitaplar da tıpkı internet haberleri, televizyon programları, sosyal medya paylaşımları gibi yönetimin baskıcı ve dayatmacı anlayışından payını alıyor. Bu baskı devlet ve bürokrasi aracılığıyla uygulanırken bir yandan da toplumsal kesimleri işin içine katmaya çalışılıyor ki bu da çok önemli. Muzır Kurul kararlarının nasıl alındığı bilinmiyor. Ama bilinen bir şey var, o da Aile Bakanlığı’nın başlattığı ‘Muzır İçerikle Mücadele’ (MİM) programı. Bu program kapsamında vatandaşlar bireysel başvuruya davet ediliyor… CİMER ve hatta WhatsApp üstünden bile kurula şikayette bulunabiliyorsunuz. 2020 yılında Bakan Zehra Zümrüt Selçuk’un açıklamasına göre hedef çocuk kitapları.
Sonuçta iki yıl içinde bu hatta 941 başvuru yapıldığı, bunlardan 61 tanesinin ciddiye alındığını ve 4 kitabın aleyhine kurul kararı çıktığını da TRT’nin haberinden öğreniyoruz.
Bu tür uygulamalarla bir ‘toplumsal talep’ gerekçesi yaratılmaya çalışılıyor. Sonuçta toplumun bir kesiminin değer yargıları aracılığıyla diğer kesimler üstünde bir baskı oluşturuluyor. Bağımsız ve özgür olması gereken yaratıcı bireyler, yazarlar, yayıncılara yönelik yasaklayıcı tavır Yayıncılar Birliği’nin de işaret ettiği gibi ‘otosansürü’ çağırıyor. Kitapların ‘çocuklar için sakıncalı’ diye damgalanması, ebeveynleri, eğitimcileri tedirgin ediyor ve söz konusu kitapların satın alınmasını, okullarda okutulmasını önlüyor. Bu nedenle batan yayınevleri bile var. Basılmayan, bilgisayarda bekleyen ve hatta bu korkularla hiç yazılmayan ne kadar çok kitap olduğunu varın siz düşünün…
Muzır Kurulu kararlarının edebiyatı, sanatı önemseyen, özgür ve yaratıcı düşünceyi kollayan bir tavır içinde olmadığı adeta iktidarın yasakçı ve ahlakçı tutumunu dayatan sistemin önemli unsurlarından birine dönüştüğü görülüyor. Ama biliyoruz ki kitabın başına gelenler bundan ibaret değil. Daha fenası mahkemelerde yaşanıyor. Yazarlara açılan davalar hatta kitaplar için alınan toplatma, yasaklama kararları devam ediyor. Korkarım önümüzdeki günlerde daha da tatsız başka gelişmeleri konuşup tartışacağız.
En büyük tesellimiz ise bütün bunların pek yakında sona ereceği ümidi.