ÖZGE MUMCU AYBARS

ÖZGE MUMCU AYBARS

Yetmişinde zeytin dikenlere selam...

Kuzey Ege'den selamlar. Her ne kadar çöp problemi kafamda soru işareti olarak dursa da, konuyu bir sürelik değerlendirmeye bıraktım. Önümden yeniden bir poşet yüzdü. Poyrazla yüzen poşet arasında bir insan kadar anlık refleks var, fakındayım. Bilerek poşetini suya atanlar, misal, bambaşka konu.

Bu hafta bu satırları yazarken, yine çerden çöpten girdim. Hayatımızın, maalesef bir çok yanı çer ve çöp ile çevrili. Kimi plastik, kimi insan kılıklı, kimi yasa kılıklı. Biz onlarla yaşıyoruz, mücadele veriyoruz – niye diye sorguluyoruz; niye bu girdaba mahsur kaldık.

Geçtiğimiz hafta, 86 yaşında bir çınar olan Genco Erkal'ı toprağa verdik. Veda mesajını kendi yazmıştı:

"Hoşça kalın
dostlarım benim
hoşça kalın!
Sizi canımda
canımın içinde,
kavgamı kafamda götürüyorum.
Hoşça kalın
dostlarım benim
hoşça kalın...
Resimlerdeki kuşlar gibi
dizilip üstüne kumsalın,
mendil sallamayın bana.
İstemez...

Tek hecesiz elveda"

O kadar sade bir ruhun aktarımıydı ki bu. "Kavgamı kafamda götürüyorum" cümlesi o kadar derindi ki... Türkiye kavgası ne seçime sığar, ne sandıklara... Sanattır yol, üretmektir yol... Hayatı inşa etme ve sanatı inşa etme; kitlelere yayma yoludur sanat. Osmanlı döneminde Orhan Bey tarafından idam edilen Hacivat ve Karagöz'ün idamından bugüne...

Hem sanat hem de mizah doğruları farklı bakış açılarıyla halka taşıma biçimidir. Halk sahnede olanı kendi yanında bulurken yönetim kendinden gayri duranı ötekileştirir.

Barış Pehlivan'ın sitemidir Genco Erkal'ı neden yalnız bıraktınız diye sordu geçen hafta: "O sessiz ünlüler kokmuş karanlığımızdan kurtulmak istemez mi? Sorsan, ister. O halde neden Genco Erkal gibi "vatan haini" olmayı göze alamıyorlar? "Kasalarının ve çek defterlerinin içindekilerden dolayı" demeye dilim varmıyor. Lakin, hiç mi borçları yok bu topraklara?

Demem o ki... Görkemli cenaze törenleri düzenlemekten ve iç titreten ağıtlar yakmaktan daha fazlasına ihtiyacı var bu memleketin. Elini, yüreğini, hayatını o büyük kayaların altına koyan sanatçılara ihtiyacı var. Bir devrin kapanmasına değil, bir meşalenin el değiştirmesine ihtiyacı var."

Kim yakacak bu meşaleyi, mezara o toprağı attıktan sonra. Evet, sanat biçimi değişmiş olabilir, bir dönem onun ve benzer oyuncular ile kapanmış olabilir. Ancak o dönemler bir diğerinin üzerine inşa etmek için yaşanmıyor mu?

Dün, beni takip edenlerin iyi bildiği, geç bulup erken kaybettiğim Cüneyt Cebenoyan'ın ölüm yıl dönümüydü. Uyumadan önce, Facebook'ta eşi Sevgili Ayşegül ile paylaşımını görmüş, onlar için mutlu hissetmiştim. Sabah ani ve acı haber geldi, trafik kazası... Detayları başka yazılarda yazdım... Cüneyt, kardeşi Yaşemin'i, Onat Kutlar ile beraber Marmara Cafe'deki bombalı saldırıda kaybetti. Kim kazandı arkadaşlar? Onları öldürenler hangi payeleri edindi? Kocaman bir soru işareti. Benim gözümde o soru işaretinin karşılığı kocaman bir yokluk. Kimin savaşıdır, masumlar bir bir öldükten sonra...

Bu aralar, üçüncü dünya savaşı tartışmaları, NATO, Rusya – Çin gerginliği, Filistin İsrail Savaşı. Araya eklenen Lübnan, İran Hamas ve Hizbullah karmaşık denklemleri. Elbette, tüm aktörlerin ne yaptığı, nerede durduğunu, suikastlar olduğunda, savaş başka ülkelere sıçradığında gün değiştiğinde savaşların değişkenliğini, tüm bu oynaklığı takip ediyorum.

Bugün, Cüneyt Cebenoyan için 2005 yapımı Lord of War ve Babil'i izlemeniz, Genco Erkal'dan önce Fazıl Say'dan Nazım Oratoryosu 'nu sonra Nazım'ın dizelerinizi okumanızı rica ediyorum....

Hayat acımasız etrafımız savaşlarla çevrili ve bizler kendi savaşlarımızı veriyoruz elbette. Ama insanın yüreğinin "Tek hecesiz elveda" diyecek kadar duru kalması için, sizlerce kim hangi savaşları veriyor?

Nazım ile bitireyim bu yazıyı:

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,

yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,

hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,

ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,

yaşamak yanı ağır bastığından.

Yaşam, siyasetten büyük. Yaşam borsadan büyük. Yaşam gündelik mizahtan büyük.

Yaşam kısa. Ve o kısalığıyla bize ait.

Ah Barış'ın bahsettiği o kasalarınız canlarım. O kasalarınız gün gelir, sizi de devirir geçer. Zeytinini bile dikemeden hayatta bir yaban otu gibi sökülmeyi beklersiniz, olanca hıncınızla.

Yazıya konu olan bu isimler, yaşamaya devam eder. Diğerlerininki silik bir mezar taşı olur, kalır.

İyi haftalar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
ÖZGE MUMCU AYBARS Arşivi
SON YAZILAR