İBRAHİM EKİNCİ

İBRAHİM EKİNCİ

18 maddede AKP enkazı

Bu yazıda AKP’nin 20 yıllık iktidar döneminde yarattığı tahribatın, enkazın kaba bir dökümünü listelemeyi deneyeceğim. Aslında, son zamanlarda, tamamı seçime endeksli işleri tartışmak istiyordum. Örneğin doğalgaz ödemelerinin seçim sonrasına ertelenmesi girişimi, (Rusya kabul etti mi, bilinmiyor) KKM’nin seçim sonrasına kadar uzatılması (bu yapıldı) swaplar (devam ediyor), yine seçime kadar döviz kurunu tutmak için alınan zapturat önlemleri…

Bu yıl ve 2023 için öngörülen devasa bütçe açıkları, aydan aya 100 – 200 milyar lira artan borç stoku… “Benden sonra tufan” mantığı çok açık. Nasıl ödeneceği, nasıl yerine konulacağını hiç dert etmeden satıyorlar, alıyorlar, veriyorlar. Tek hedefleri seçimi kazanmak. Bunun finansmanını muhaliflerinin vergilerinden sağlamak, yükünü muhaliflerinin sırtına yıkmak, gibi çiğ çıplak adaletsizlikten kaçınacakları bir ölçüleri de yok. Kazanamasalar da bütün sorunları ağırlaştırarak enkazı, molozu gelecek iktidarın önüne yığımak. Oradan yine siyaset üretmek.

Toplumsal yapıda, ahlakımızda, edebimizde derin bir medeniyet kaybı yaşadık. Siyaset geleneklerinde, kurumsallıkta, siyasette, ekonomide çok boyutlu bir çürümüşlük, çökmüşlük var. Yapısal, düzeltilmesi çok zaman isteyen konular var. Kurum yıkımı, tasfiyesi, eğitimin, üniversitelerin çökertilmesi böyle.

AKP bir kere rejim sorunu yarattı. İhtiyaç, kuvvetler ayrılığına dayanan laik cumhuriyeti demokrasi yönünde, özgürlükler, insan hakları yönünde (şu “muassır medeniyet” denilen şeye doğru) geliştirmek iken, çağın geride bıraktığı, sultanist bir rejime yöneldi. Kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırdı, ortaçağ kurumlarını, anlayışlarını hortlattı. 150 yıl öncesinin rejim kavgasını yeniden Türkiye’nin gündemine soktu. Bu kök amaç toplumsal dokuyu da siyasal alanı da kurumları da ekonomiyi de tahrip etti. Kendi rejimini oturtabilmek bakımından toplumsal alandan kuvvet devşirmeye yöneldi. İşi “din davası”na döktü. Arkasından “yerlilik millilik, aile” cepheleri açtı. Hayat tarzı müdahaleleri gelişti. Toplumu böldü. Tansiyonu hayli yüksek bir gerilim atmosferine sürükledi memleketi.

Bu girişim haliyle yol boyu tahribatlar yarattı. Kabaca bakalım:

  1. Eğitimi mahvetti. Genç kuşaklarımızın, (Türkiye’yi uluslar alemi içinde saygın, insanlığa, barışa, adalete katkı yapan bir ülke katına taşıyabilecek) potansiyelini geliştirmek yerine dine yöneltti. “Kindar ve dindar nesil” istedi. İmam hatiplere, Diyanet’e, cami çoğaltmaya yatırım yaptı. Tarikatların eğitime karışmasına izin verdi. Hurafe üretim merkezleri çoğalırken üniversitelerimiz uluslararası sıralamalarda geriledi. Birçoğu akademik yetkinlikleri tartışmalı kimselerin rektörlüğüne, dekanlığına teslim edildi. Boğaziçi gibi bazılarına doğrudan saldırılar yapıldı. 2015’te THE ölçümlerinde ilk bin içinde 300’den önceki sıralarda 6 üniversitemiz varken, 2022’de 400’den önceki sıralamalara giren üniversitemiz kalmadı. Özgürlük ortamının tahrip olması, ideolojik tasfiyeler, on binlerce nitelikli akademisyeni üniversitelerin dışına itti. Eğitimin, eğitimlinin, uzmanlığın küçümsenmesinin yarattığı değersizlik hissi geldi üstüne. Yurtdışına kaçış başladı. Görülmemiş ölçülerde nitelikli insan kaynağı kaybı yaşadık.
  2. Kurum yıkımı yaşadık. Kadrolaşma, bir çeşit devlet istilasına dönüştürüldü, nitelikli, deneyimli, kapasiteli kadrolar tasfiye edildi. Kurumlar devletin kurumu olmaktan çıktı, parti devletinin aparatlarına dönüştü. Her bir kurumun başına kendini “Erdoğan’ın adamı” gören kimseler atandı. Liyakatsiz atamaların atananlarda yarattığı minnet duygusu, kurumlarda, kamu işlerini yüksek nitelikte yerine getirme motivasyonu yerine, Erdoğan’a hizmet motivasyonunu geliştirdi.
  3. Medeniyet kaybı yaşadık. Kadın cinayetleri, çocuk tacizi tecavüzü, mafya, çeteleşme, Kolombiyalaşma, uyuşturucu, silah sahipliği, zorbalık, hak tecavüzleri, hoyratlık, kabalık yayıldı. Suç örgütleri tehdit fonksiyonu ile iktidar icrasına eklemlendi, yasalardan muaf, fevkalede muameleye mazhar ayrıcalıklı kesimler türedi. Bir yanda da kompleksli, görgüsüz şatafat, sefahat patlaması, Arap adetlerinin benimsenmesini bir çeşit müslümanlık artışı gibi anlayan kesimlerin sokağa, tebliğe çıkışlarını, gövde gösterilerini izledik.
  4. Demokrasinin sivil ayakları, güçleri budandı, kuşatıldı. Sivil toplum örgütlerine saldırıldı, tasfiye tehditleri yapıldı. Basın tasfiye edildi. Büyük bölümü satın alınarak iktidar borazanına çevrildi. Gazeteci tutuklamalarında Türkiye dünya sıralamalarında zirveye tırmandı. Muhalif kesimlerin protesto, miting, basın açıklaması gibi en sıradan demokratik haklarını kullanmaları engellendi.
  5. Bütün eski, köklü, yakıcı sorunlar her seçim dönemi istismar edildi ancak hiç biri çözüme kavuşamadığı gibi kangrenleşerek devam etti. Alevi sorunu, Kürt sorunu siyaseten sömürü alanına çevrildi. Binlerce Kürt siyasetçi tutukladı, muhalif belediyelere kayyum atandı. Demokrasi namına geriye kalan sandık iradesi bile sakatlandı. Dün son örneğini yaşadık. İBB Başkanı İmamoğlu’na siyasi yasak da içeren hapis cezası verildi.
  6. Türkiye dünyada ne yapacağı belirsiz, tutarsız, fevri, sığ, öngörüsüz, antipatik bir ülkeye dönüştü. Uluslararası ilişkilerde barış ve diplomasi taraftarı olmak yerine içe dönük, seçmen konsolidasyonu amaçlı kof çıkışlar komşuluk ilişkilerini tahrip etti. AB ile müzakere süreci dondu. 100 yıllık, 200 yıllık “batılılaşma” tersine çevrildi, Türkiye, yüzünü doğuya, otoriter rejimlere döndü.
  7. Bütün bunlar Türkiye’yi uluslararası endekslerde dibe çekti. The Economist'in 2021 Yılı Demokrasi Endeksi’nde Türkiye’nin puanı 4,35'e düştü. (2012’de puanı 5,76’ydı) 179 ülkeyi değerlendiren 'V-Dem Enstitüsü 2021 Demokrasi Raporu’nda, genel listede 149’uncu sırada (Kongo ile Ruanda’nın arasında) yer alan Türkiye, son 10 yılda “en çok otoriterleşen 10 ülke listesine de 3’üncü sıradan girdi. Türkiye’nin genel puanı 2010’da 0.40 düzeyindeydi. 0.29 puan kaybıyla 2020’de 0.11’e geriledi. Hukukun üstünlüğü alanında çalışan World Justice Project’in 2021 endeksinde 139 ülke arasında 117’nci sırada yer aldı. 2020’de 128 ülke arasından 107’nciydi. Dünya Bankası’nın yönetişim göstergelerinde (2021) hukukun üstünlüğü puanı 55.87 değerinden 40.38’e, yolsuzluğun kontrolü puanı 61.14’ten 44.23’e, söz hakkı ve hesap verebilirlik puanı 40.85’ten 23.67’ye geriledi. 2021 yılı Yolsuzluk Algı Endeksi’nde Türkiye, 38 puanla 96. sırada yer aldı. 2013’ten 2021’e 12 puan kaybederek 43 sıra geriledi. İnsani Özgürlük Endeksi’nde 2020’den 2021’e 20 sıra geriledi. BM Dünya Mutluluk Endeksi 2021’de puanı 10 üzerinden 4,7 oldu. Listede 8 basamak geriledi. Gana ile Burkino Faso arasında yer aldı. Ekonomik Özgürlükler 2022 Endeksi’nde 31 sıra geriledi.

Ekonomide Şevki Yılmaz politikası

  1. 20 yıl boyunca ekonominin dış kaynak ve dış girdi bağımlısı yapısını derinleştirdi. Dış kaynakla yaratılan sahte bolluk havasını sömürdü. Teknolojik ürün ve ihracat kapasitesini aşındırdı. Sanayide, tarımda, hizmetlerde günlük hedefler peşinde koştu, dünya ekonomisinin, teknolojinin, endüstrinin gelişmelerini ıskaladı. Kaynakları gösterişli inşaat projelerine gömdü. Bu iştahlı rant ekonomisi büyük doğa ve çevre tahribatına yolaçtı.
  2. Kamu ekonomisini tasfiye etti. Elektrik dağıtımı, üretimi, doğalgaz dağıtımı, yeni köprü ve otoyolların tamamı, limanlar, araç muayene hizmetleri, havalimanı hizmetlerinin önemli kısmı, sağlık – eğitim hizmetlerinin önemli kısmı özel sektöre geçti. Üretici kamu kuruluşlarının neredeyse tamamı özelleştirildi. Bütün cumhuriyet tarihindeki 10 milyar dolarlık özelleştirmeye karşılık AKP, kendi döneminde 70 milyar dolarlık özelleştirme yaptı.
  3. Gelir dağılımını daha da bozdu. Orta sınıf kısa sürede yoksulluk sınırında gezinen bir sınıfa dönüştü. Dar gelirli kesimler sefalete sürüklendi. Milli hasıladan sermaye kesiminin payı artarken, işgücü kesiminin payı tarihimizdeki en kötü seviyelere düştü. Bir çeşit timsah kapitalizmi yaratıldı. Türkiye sefalet endeksinde zirveye tırmandı. Finans, (faiz karşıtlığı söylemi eşliğinde) iktisadi kurgudan en fazla çıkar sağlayan kesim oldu. Dar gelirlilerin tasarruflarına alenen resmen çöken vahşi bir sömürü düzeni gelişti.
  4. Hükümet, enflasyon, küresel durum, iç talep gibi temel hiç bir göstergeyi dikkate almaksızın sürekli inşaatla büyüme, hep büyüme peşinde koştu. Ekonomide istikrarsızlık derinleşti. Bir yıl yüzde 10 büyüyen, ertesi yıl yüzde 10 küçülebilen bir dalgalı iiktisadi düzen çıktı ortaya… Toplumu (2023 hedefleri gibi) sürkeli afaki ama çekici hedeflerle oyaladı.
  5. Ekonomide de kurum yıkımı oldu. Özerk kurumların bütçe, atama usulleri, insiyatif alanları budandı, yok edildi. Merkez Bankası’nın yüksek nitelikli yetişmiş kadrolarının önemli bir kısmı ayrılmak zorunda kaldı.
  6. Emek mücadelesi şiddetle bastırıldı. Hemen her grev “milli güvenlik” gerekçesiyle yasaklandı. İşçi ölümlerindeki rekor sayılar, üretimi, insan hayatıyla dönen bir çarka çevirdi.
  7. Geldik konjonktüre… Bozulmuş bir yatırım ortamı var elimizde. Yatırımlar yılda en fazla 300 bin istihdam yaratabiliyor. 8 milyon işsiz stokuna ek, her yıl 500 – 600 bin kişi istihdam piyasasına geliyor. İşsizlik sorunu kronikleşmiş durumda.
  8. Ucuz, bol dış kaynak, düşük kur – yüksek faiz, yatırım ve üretimde dış girdi bağımlılğının birikimi ve kaçınılmaz sonucu yüksek enflasyon ve enflasyonla yapısal, para ve maliye politikasının birlikte devrede olduğu çözümler ve mücadele yerine döviz kurundan geçişkenliği sınırlamaya odaklanmanın yarattığı arızalar: Merkez Bankası’nın rezervlerini (128 + 100 milyar dolar) yaktılar. Kurumu 50 milyar dolar eksi rezerve düşürdüler. 50 milyar dolar civarında swap yükümlülüğü yarattılar.
  9. Yine kuru tutma amaçlı KKM uygulamasını getirdiler. 1.4 trilyon lira civarında bir mevduat toplandı. Ancak kuru tuttukları için cazibesini kaybeden KKM’den çözülmenin kuru depreştirmemesi için yatırımcıyı borsaya yönlendiriyorlar. Orada da yeni yıkımlar, küçük tasarrufçu soygunu riskleri belirdi.
  10. Kamu maliyesi giderek daha da bozuldu. Borç stoku aydan aya 100 – 200 milyar artıyor. İç borçta faiz yükü ana parayı geçmiş durumda. Faiz ödemeleri, KKM farkı ödemeleri 800 milyar lirayı buluyor. Üstüne 150 milyar dolarlık garanti ödemeleri yükü yarattılar. 2023 bütçesinden 103 milyar ödenecek. Buna göre yılda 1 trilyona yakın kamu kaynağı faizciye, garanticiye gidecek.
  11. Vergi yasalarını aşındırdılar. Arka arkaya, vergi barışı, varlık barışı darken Türkiye kaynağı belirsiz, tartışmalı para girişi ile uluslararası ölçekte dikkat çekmeye başladı.

Eski Rize Belediye Başkanı Şevki Yılmaz’ın dediğini benimsemiş görünüyorlar. Yılmaz, bir konuşmasında şöyle demişti: “AK Parti kasanın ağzını açmalı. Efendim şu kadar ton altınımız var, Merkez Bankası'nda şu kadar dolarımız var diyorsunuz. Kime bırakacaksınız? Bu hırsızlara mı?"

Tam olarak böyle yapıyorlar.

Sonuç nedir? Yine uluslararası ölçülere dönelim:

Türkiye’nin CDS primi 600’lerde seyrediyor. Dolara % 8 – 9 – 10 gibi tefeci faizi vererek borçlanabiliyorlar. Üç derecelendirme kuruluşunun üçünde de “yatırım yapılamaz” notu ve FATF’ta gri liste!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
İBRAHİM EKİNCİ Arşivi
SON YAZILAR