AKP, MHP ve Erdoğan'ın algoritması

SEDAT BOZKURT

Matematiğin insan hayatında ne kadar önemli olduğu ve yer kapladığı ihtiyaç halinde insanın aklına geliyor. İnsanlık tarihinden matematiği çekip aldığınız zaman ne felsefe kalıyor ne de bilim. Matematik hocalarımızın sık sık önemine vurgu yapsa da bizim “Bu kadar matematik bilgisini ne yapacağız, bu kavramlar hayatımızda neyi kolaylaştıracak” diye itiraz ettiğimiz ne varsa hayatımızda bir biçimde yer aldı. Antik Yunan’da matematiğin babası olarak görülen Thales de bir filozoftu. Matematik sadece matematik değil yani.

Matematiğin kendisi için ürettiği bazı kavram ve formüller bugünün siyasetinde de meseleyi anlamak ya da anlatmak için hayli yararlı oluyor. Örneğin algoritma. Özetle, belli bir problemi çözmek veya belli bir amaca ulaşmak için tasarlanan yol ya da atılan mantıklı adımlar demek algoritma. Bu tanım bizim anlatacağımız siyasetin meseleleri için de bir şablon olacak.

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan seçim odaklı bir liderdir ve bütün algoritması seçim kazanmaya, iktidarda kalmaya yöneliktir. Bunu 21 yıllık iktidar pratiğinde ziyadesiyle gördük. 14 Mayıs seçimlerine giderken buna tekrar tanıklık yapıyoruz. Bu sefer elinin eskisi gibi rahat olmadığının da altını çizelim.

Bahçeli'nin çıkışı

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin akşam saatlerinde sosyal medya üzerinden yaptığı “MHP tüm seçim bölgelerinde kendi parti amblemiyle seçimlere katılacaktır” açıklaması gözleri Cumhur ittifakına çevirmeye yetti. Bunun kısmen perde arkasını geçen haftaki yazımda aktarmıştım. Burada meselenin farklı boyutuna dikkat çekeceğim.

Biçim ve içerik olarak bakıldığında bunun net bir itiraz, tepki olduğu anlaşılıyor. Çünkü cumhur ittifakının tamamını oluşturan Bahçeli ile Erdoğan’ın, kendi aralarında var olan ve çözmeyecekleri bir sorun olamaz. Buna rağmen ortaya çıkan tablo gerçekten ilginç.

MHP ve AKP 2 yıl uğraştıktan sonra, her iktidarın giderek ayak yaptığı gibi seçim yasasını değiştirerek kendilerine avantaj sağlamaya çalıştılar. Buradaki hedefleri doğrudan çok parçalı yapı olan millet ittifakını zorlamaktı. Partiler kendi amblemleriyle seçime ittifak çatısı altında girmeleri halinde çok oy kaybedeceklerdi. Ve millet ittifakındaki farklı kimliklerin ortak liste yapılmasını, liste yapılsa da seçmenlerinin o listeye oy vermesini zorlaştırıyordu bu düzenleme. Millet ittifakı ortak listeyi başardı, 2 parti olarak oy pusulasında yer alacaklar, 10 seçim bölgesinde ise tek parti olarak seçimlere katılacaklar. Cumhur ittifakı ise her seçim bölgesinde 4 ayrı parti amblemiyle yarışa katılacak. Yani yasa ayaklarına dolandı buradan baktığınız zaman. Teknik olarak durum tam da bu.

Tablo net ama mesele bu kadar basit olmamalıydı. Bu seçim süreci, MHP ile AKP için varlık yokluk dönemiydi ve birbirlerinden vaz geçemezlerdi. AKP kanadından özellikle Erdoğan’dan bu konuda açıklama ya da hamle gelmemesi dikkat çekti. Bahçeli ile Erdoğan’ın bu süreçte açıklanmış olmasına karşın bir araya gelmemeleri kafaları karıştırdı. Bunların hepsi bir sıkıntıya mı işaret ediyordu yoksa başka bir plan mı vardı? Sıkıntı tespiti bir kenarda dursun. Çünkü Bahçeli ve MHP siyaseti için bu durum çok anlaşılır.

Yeni stratejik hamleler

Bütün bu tespitlere karşın Erdoğan’ın yeni bir seçim kotarma algoritması ile karşı karşıyayız sanırım. Danışıklı kurgulanmış bir strateji ile karşı karşıya olabilir miyiz? Sorusu da baki. Bu da mümkün. MHP seçmeninin 3 hilalle duygusal bağı var. Onu görmek istiyor. Onu görmediği zaman 2’nci adresi içinde MHP’lilerin olduğu parti oluyor, AKP ya da Erdoğan olmuyor. Bu 24 Haziran 2018 seçimlerinde test edildi. MHP seçmeninin yaklaşık yüzde 2’si MHP’ye oy vermesine karşın Erdoğan’a oy vermedi. 3 hilali görmeyen MHP seçmeni için 2’nci adres İyi Parti olacak yani. Özetle cumhur ittifakında MHP ambleminin olmaması, MHP oylarının ittifak çatısından ayrılması, millet ittifakı çatısına gitmesi riskini taşıyor. Ve o oyları cumhur ittifakı çatısı altında tutmak için MHP’nin amblemiyle cumhur ittifakı çatısı altında seçimlere girmesi gerekiyor.

Yeniden Refah Partisi için de aynı algoritma işliyor. Buradaki strateji de AKP’den kopan Millî Görüş formatlı ya da kendini muhafazakâr olarak tanımlayan seçmenin hemen millet ittifakı içindeki partilere gitmiyor olması üzerine kuruluyor. Bu nedenle ittifaklardan bağımsız pozisyon alan Yeniden Refah, anketlerde sürekli oyu artan bir parti görünümündeydi. Şimdi amblemiyle cumhur ittifakındaki Yeniden Refah Partisi AKP’den kopan ve CHP’ye oy vermeyecek muhafazakârlar ve tarihsel ezberlerle hareket eden muhafazakâr seçmen için iyi bir adres olacak. Bu kurgunun da çok sağlam bir mantığı var. BBP’nin bu tabloda aynı işlevi görecek farklı bir seçenek oluşturacağını da atlamamak lazım. Yani Erdoğan’ın bu algoritması bir tür bileşik kaplar formülü gibi oransal olarak oyları cumhur ittifakı çatısı altında tutmayı hedefliyor. Oy oranını ittifak olarak arttırırken milletvekili sayısını da riske edecek mi bu yöntem, bunu seçimler gösterecek. Ama AKP’de bunun ince hesapları kesinlikle yapılmıştır. Sonuçta AKP Türkiye’nin pek çok seçim bölgesinde 1’inci diğerlerinde ise 2’nci parti. Karşı tarafın oyu artmadıkça arada kalan milletvekilliklerini kazanma ihtimali yüksek. İşte size politik bir algoritma.

AKP'de kafalar çok karışık

AKP’deki en büyük sıkıntı tüzükteki 3 dönem sıkıntısıydı. Yazım pazar günü yayınlandığı için bunun nasıl aşıldığını ancak pazar akşamı ögreneceğiz. 3 döneme takılan Binali Yıldırım, Hayati Yazıcı ve Mustafa Şentop milletvekili olmakta ısrar ediyorlar. Listeye girebilirlerse Şentop ile Yıldırım’ın TBMM başkanlığı için bir kez daha karşı karşıya geldiklerini göreceğiz. Her ikisinin talebi de meclis başkanlığı. Çünkü Yıldırım dönemini tamamlayamadan meclis başkanlığından ayrılarak İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adayı olmuştu. Daha sonra dönmek istediğinde ise Erdoğan onay vermemişti. Cumhurbaşkanı yardımcılığı talebi de gerçekleşmeyince Yıldırım kırgın bir biçimde uzun süre partiden de uzak kaldı. Daha sonra üretilen bir makam ile AKP Genel Başkan Vekillerinden birisi oldu. Şimdi yarım kalan dönemini tamamlamak için meclis başkanlığı talebi var. Erdoğan 3 dönem meselesine sadık kalınmasını istiyor. En büyük destekçisi Numan Kurtulmuş. Erdoğan 3 dönemde istisna tanınması için, istisna tanınacak ismin geri kalan 3 döneme takılan 76 kişiyi ikna etmesini şart koşuyor.

Burada Erdoğan’ın kafasında yeni dönem için farklı bir model var. Cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay’ı meclis başkanı yapacak. Hakan Fidan’ı da cumhurbaşkanı yardımcısı. Şentop ile Yıldırım bu planlamada yer almıyor.

Bakanların hepsini onun cümlesiyle “sahaya” sürecek Erdoğan. Seçim sonrası da kafasında net. Bakanlardan sadece 2’si, milletvekili olsalar da istifa ederek eski görevlerine dönecekler. Bunlar Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar. Diğer bakanlarla birlikte Süleyman Soylu da milletvekili olarak kalacak. Erdoğan bu planlara göre seçimi kafasında kesin kazanmış görülüyor.

İlk hedef ilk turda kaybetmemek

AKP’deki ve saraydaki strateji masaları hayli yoğun çalışıyorlar. Her gün sokaktan toplanan verileri değerlendirerek planlama yapıyorlar. Önlerine koydukları en büyük hedef, birinci turda kaybetmemek. Çıta çok düşük ve aynı zamanda bir tür yenilginin kabullenilmesi anlamına geliyor bu durum.

Erdoğan çok rahat. Onun bu rahatlığı kurmay ekibini biraz geriyor. Hedefleri olan “birinci turda kaybetmezlerse” 2’nci turda “ne yaparak kazanacaklarının” cevabı kurmay kadroda yok. Birinci turda erdoğan’a oy vermeyen seçmenin 2’nci turda neden oy vereceğinin cevabı Erdoğan dışında kimsede yok. Bu nedenle tek hedef var, birinci turda kaybetmemek.

Muharrem İnce’yi bu nedenle çok önemsiyorlar. Fakat orada da sıkıntı var. AKP’nin strateji ekibinin masasındaki anketlerde İnce’nin oyu yüzde 10’u buluyor. Ama buna sevinemiyorlar. Çünkü kendi mecralarında görüldükçe İnce AKP ve MHP’li seçmenden de oy alıyor. Yüzde 10 içinde buldukları cumhur ittifakı seçmeni oranı en az yüzde 3. Yakın zamanda İnce’yi, çıkmaktan çok mutlu olduğu kanallarda göremeyebiliriz. İnce’yi cumhur seçmeninden saklayarak millet seçmenine göstermeyi bakalım başarabilecek mi bu strateji kadrosu.

Nasıl ama acayip bir dönem değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
SEDAT BOZKURT Arşivi
SON YAZILAR