Erdoğan'ın planı: Seçim erken ama çok erken değil

SEDAT BOZKURT

Katılımcı demokrasilerde halkın, seçmen kimliğine geçerek siyasete müdahil olmasının eylemli hali seçimlerdir. Türkiye sandığı çok seven ülkelerin başında gelir. Bu 4 ya da 5 yılda bir siyasete müdahil olma hali sadece sevme değil aynı zamanda da bağımlılıktır. Belirli periyotlarla o sandığı ister ve bir biçimde önüne getirtir.

Buna darbe dönemleri de dahildir. 12 Eylül ve 27 Mayıs darbeleri sonrasında en geç 2 yıl içinde genel seçim ya da anayasa referandumu yoluyla, o sandık milletin önüne gelmiştir. Ve seçmen kimliğindeki halk da bunun gereğini yapmıştır. 12 Eylül referandumunda ortaya çıkan yüzde 91’lik sonuç sizi yanıltmasın, seçmen neye ne zaman ve nasıl oy kullanacağı bilinciyle hareket eder. Anayasa referandumu sonuçlarını, hemen 1 yıl sonra, önüne konulan seçim sandığı ile düzeltmiştir.

Erken seçim kararı özünde politik bir hamledir. Karar alma sayısı nedeniyle çoğu zaman da iktidar tarafından yapılan bir meydan okumadır. Bu meydan okumayı bazen iktidar bileşeni bir parti de farklı bir politik pozisyona geçerek yapabilir. (Erken seçim talep etmeyen muhalefetin varlığı hayli sıkıntılıdır. Buna, biz de kısa bir süreliğine de olsa tanıklık yaptık.)

2001 krizinin ardından Türkiye’de o çok bilinen “demokrasiye siyaset dışı müdahale” ihtimalleri dillendirilmeye başlayınca, iktidar ortağı MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli, iktidar bloğundan çıkarak erken seçim talep eden muhalefet bloğuna geçti ve TBMM’de erken seçim kararı alınmasını sağladı. Oysa seçimlerin normal süresine tam 2 yıl vardı ve ekonomide Kemal Derviş’in aldığı önlemler de ufak ufak somut göstergeler haline dönüşüyordu. AKP’nin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın önünü açan bu erken seçim kararı, iktidar ortakları MHP, DSP ve ANAP ile birlikte DYP’yi de baraj altı bıraktı. Merkez sağ tarih oldu.

Erdoğan’ın adaylık meselesi

Erken seçimleri çok seven ve politik hamle olarak sürekli devreye sokan iki siyasi figür olan Bahçeli ve Erdoğan, sürekli seçimlerin zamanında yapılacağını açıklıyorlar. Ama bu sefer elleri hayli sıkışık. Çünkü, Erdoğan’ın bir kez daha aday olabilmesi ancak TBMM’nin “seçimlerin yenilenmesine” yani erken seçime karar vermesi halinde mümkün. Anayasa’ya aykırı olarak Erdoğan’a 3’üncü kez cumhurbaşkanlığı adaylığının önünü açan YSK’nın kararı da bunu söylüyor.

Yani bu sefer erken seçim kararı politik bir hamleden, medyan okumadan ziyade bir mecburiyet. Bu karar için de TBMM’de en az 360 milletvekilinin onayı gerekiyor. MHP ile AKP’nin parlamentodaki sayısal çoğunluğu 319. Yani 41 oya daha ihtiyaçları var.

AKP tarafında “şevkle” MHP tarafında ise biraz “mahcup” dillendirilen yeni anayasa tartışmaları da bu adaylık sıkıntısını aşmaya yönelik. TBMM’nin erken seçim kararıyla Erdoğan’ın “bir kez daha ama son kez” aday olması kısmı ile “ilk turda seçilebilmek için yüzde 50+1 oy” hükmünün değiştirilmesi, odaklanılan iki hedef. Tabii ki değişiklik teklifleri bu 2 madde ile sınırlı kalmayacak. “Terörsüz Türkiye” sürecinin evrileceği yer de burada önemli olacak.

Anayasa’yı değiştirmek için gereken sayısal çoğunluk ile erken seçim kararı için gereken çoğunluk meselesinde, DEM Parti’nin 59 milletvekilinin ne kadar önemli olduğunu uzun uzun anlatmaya gerek yok sanırım.

(Erdoğan Anayasa değişikliğini referanduma götürmek istemeyecektir. Bu nedenle Anayasa işinde DEM’in sayısal varlığı da yeterli olmayacaktır. Bütün bu denklemlerde de partileri monoblok görmemek lazım, çok fire olacaktır.)

17 ay önce de bir ay önce de erken seçim yapıldı

Erdoğan, 22 Temmuz 2007 seçimlerini TBMM’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kilitlenmesi üzerine politik bir hamle olarak erkene aldı. Yine politik hamle olarak seçimlerin 5 yıl yerine 4 yılda bir yapılması düzenlemesini de cumhurbaşkanını halkın seçmesini öngören referandum ile birlikte getiren Erdoğan, 12 Haziran 2011 seçimlerinde bu süreye uydu, seçimi zamanında yaptı.

7 Haziran 2015 seçimleri de zamanında yapıldı. Ama bu seçimin sonuçlarından hoşlanmadığı için hükümet kurulmasına izin vermedi ve seçimlerin 1 Kasım 2015’de tekrarlanmasını sağladı. Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildikten sonra bu yetkileri kullanabilmek için seçimi tam 17 ay erkene alarak 18 Haziran 2018’de seçime gitti. 16 Nisan 2017'de yapıla@n referandumda, seçimlerin 4 yılda bir yapılması hükmü “yanılmışız” denilerek değiştirildi ve seçimlerin 5 yılda bir yapılması tekrar Anayasa’ya girdi. (Seçimleri 5 yıldan 4 yılda bire indirirken de temel dayanakları “hiçbir zaman seçimler zamanında yapılmadı” tespitiydi.)

Erdoğan, 14 Mayıs 2023 seçimlerini ise Anayasa’daki hakkını kullanarak sadece 1 ay öne aldı. Daha önce Ağustos ayı dahil, yaz aylarında seçimlerin yapılmış olmasına karşın, bir ay erkene alma nedeni “mevsimsel” olarak açıklandı. Oysa bunun nedenini “Saray’da medyum mu var?” başlıklı yazımda aktarmıştım.

Erken seçim 2028’de

Devlet Bahçeli’nin 28 yıllık politik pratiğine bakılarak bu defa da erken seçim kararının ondan gelmesi beklendi. Ama Bahçeli, kendi politik geleceğini bile riske atacak, “terörsüz Türkiye” sürecini, hem de Öcalan’ı devreye sokarak başlattı. Bu nokta, Bahçeli’nin erken seçim hamlesi yapma olanağını tamamen ortadan kaldırmıştır.

Erdoğan ise kendi politikalarının ürünü olan ve kalıcı hale gelen ekonomik krizi atlatabilmenin telaşında. Ekonomik krizi çözmekten daha çok yönetebilmenin planlarını yapıyor. Mehmet Şimşek ekonominin direksiyonuna geçtiği zaman açıkladıkları enflasyon ve faiz hedefinden, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması nedeniyle yaşanan türbülansın beklenenden büyük olması nedeniyle, uzaklaştılar. Bunu derleyip toparlamaları biraz daha zaman alacak.

Uzun bir zaman önce, AKP yönetimde dillendirildiği için, 2027 yılının Kasım ayını erken seçim tarihi olarak ilk ben yazmıştım. Şimdi erken seçim tarihi 2028 Mart ya da Nisan ayına ertelenmiş gözüküyor. 2027 yılının ortalarında yapılacak “iyileştirme zammı” ile alım gücünde artış hissettirilecek. 2028 yılı Ocak ayında yapılacak hayli iyi orandaki zam ile de alım gücünde hissedilen artışın kalıcı olacağı mesajı verilecek. Ve bu “hissiyattaki” seçmenin önüne de hemen sandık konulacak.

Tam bir “seçim yatırımı” olarak TOKİ’nin başlattığı 500 bin sosyal konut projesinde de konutlar da seçimlerden hemen önce hak sahiplerine teslim edilecek. “Ev sahibi olma ihtimalinin” seçmeni ne kadar çok etkilediği bilinciyle hareket ediyor Erdoğan.

2026 ve 2027’de ülkeye gireceği hesap edilen para miktarında ise telaffuz edilen rakamlar 100 milyar dolarlarla ifade ediliyor. Bunun büyük kısmının Trump’ın yönlendirmesi ile -bilindik bir adres olan- Körfez ülkelerinden gelmesi bekleniyor.

Bu arada tüm bu hesapları bozma olasılığı bulunan en önemli risk ise Suriye’de işlerin yolunda gitmemesi.

“Hiçbiri” seçmeni

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, yaptırdıkları anketlerde kararsızların dağıtılması halinde oy oranlarının yüzde 40 olduğunu açıklıyor sık sık. (Kararsız ve “hiçbiri” diyen seçmenler oy oranında bazen 2’inci bazen de 3’üncü sırada yer alıyor. Büyük bir kitle, oransal dağıtıma uygun değiller yani.)

Anket peşine takılan siyaset halinin sonuçlarının hiç de iyi olmadığını hepimiz biliyoruz. Kaldı ki bu anket meselesini Erdoğan da çok önemser. Partisinin yönetiminde piyasada halen iş yapan iki anketçi de var.

Area araştırmanın Başkanı Murat Karan’ın analizlerine güvenirim. Anketlerdeki “kararsızlar” ayrı bir kategori, “hiçbiri” diyenler ayrı bir kategoridir. Onun tespitine göre, bu “hiçbiri diyenler ile kararsızlar” kategorisinde CHP’li ya da son tahlilde CHP’ye oy verecek seçmen hemen hemen hiç yok. Ekonomideki “iyileşmeye” bağlı olarak daha önceki adreslerine, yani ağırlıklı olarak AKP veya MHP’ye gidecek seçmen var.

Bütün bu seçim kazanmaya yönelik hamlelerin yanı sıra, iktidarın “ellerinin ve gözlerinin” CHP ve İyi Parti dahil bütün partilerin üzerinde olduğunu da unutmamak lazım…

Önceki ve Sonraki Yazılar
SEDAT BOZKURT Arşivi