TEZCAN KARAKUŞ CANDAN
Zincirleme kötülük: Örgütlü iyilik
Öyle bir dönemden geçiyoruz ki, kimse gördüklerini gözünün önünde olanı ve vicdanının kaldıramadığı olayları kendi kendine bile söylemeye ya da gerçeği kabullenmeye cesaret edemiyor. AKP iktidarının muhalefeti getirdiği “çaresizlik girdabı” ve “seçim mahkûmiyeti” böyle bir şey. Bu mahkûmiyet ve cesaret edememe hali, gerçek demokrasiyi, evrensel hukuku inşa etmemizin, laikliğin ve Cumhuriyet değerlerinin korunmasının önündeki en büyük engel. Böyle dönemlerde susmak bir yana avazın çıktığı kadar haykırmak gerek. İşte o haykırış karanlığı yırtar, gözlerde ki perdeleri açar, akıl tutulmasını parçalar, vicdanları harekete geçirir.
Gazeteci Timur Soykan’ın İsmailağa Cemaatına bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşeli’n 6 yaşında ki çocuğunun cinsel istismarına örgütlü olarak neden olmasının gündem edilmesi tamda böyle bir haykırıştır. Gazeteciler gündem konusunda ısrar etmeseydi, herkesin bildiği bu aymazlık bir kez daha geçiştirilecek, seçim sürecine kurban edilecekti.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın TBMM’de yaptığı konuşma ile çocuk istismarı siyasetin konusu değildir demesi, 2 yıl boyunca sürece dair hiçbir adımın atılmaması, üstünün örtülmesi yeni değil. Erkek çocuklarının istismar edilmesine “bir kereden bir şey olmaz” diyen bakanları gördüğümüz ve fetvaları duyduğumuz bu ülke de çocuklarımız tehdit altında.
Bugün Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı uhdesinde olan çocuk politikalarını ve kimsesiz çocukların geleceğini de mercek altına alma, altını kalın çizgilerle çizmek herkesin sorumluluğunda.
Cumhuriyet’in istikbalimiz dediği çocuk politikalarını ve devletin sorumluluğunun ne olduğunu bir kez daha kaynağına dönerek hatırlayalım:
“Himaye-i Etfal Cemiyeti”
Kurtuluş Savaşı sonrası, yanmış yıkılmış bir ülkede yüz binlerce çocuğun kimsesiz ve yetim kaldığı bir dönemde Cumhuriyet’in çocuklarına verdiği değer, çocuk politikalarında kendini var eder. Devrimin kadrolarının, kendilerine emanet edilen Anadolu’nun evlatlarının bakımı, eğitilmesi, ruh ve beden sağlığı bütün bir şekilde büyütülmesi ve bir gelecek oluşturulması için yeterince kaynağı yoktur. Bu yoksunluk içerisinde Atatürk’ün isteği ile “Hâkimiyeti Milliye” matbaasının odasında on mebusun kişi başına verdikleri 2 lira ile oluşan 20 liralık bütçe ile 30 Haziran 1921’de Türkiye Himaye-i Etfal Cemiyeti kurulur. Atatürk’ün koruması altına alınan cemiyet TBMM’de kamu yararı statüsü kazanır. Cemiyet’in Genel Sekreteri Dr. Mehmet Fuat Umay çocuk politikalarına yönelik kaynak yaratma ve bağış toplama sürecini “Cumhuriyetin kuruluş yıllarında bir devrimci doktorun anıları” kitabında detaylıca anlatır. Her şey ülkenin geleceği çocuklar için planlanır. Çünkü çocuk bir cihandır, o cihan ki bizim istikbalimizdir.
“Çocuk dostu Cumhuriyet”
Himaye-i Etfal Cemiyeti kimsesiz ve yetim çocukların bakımı ile başlayan çalışmalarını genişletir ve Cumhuriyet’in çocuk politikalarının geliştirilmesine hizmet eder. Çocuk hastaneleri, çocuk dispanserleri, çocuk kütüphaneleri, çocuk müzeleri, çocuk yuvaları, talebe sofraları, aş veleri, süt dağıtım merkezleri, çocuk bahçeleri, sıhhi banyolar, pansiyonlar, kreşler, ekmek fırınları, sebze bahçeleri, seralar, misafirhaneler, yüzme ve kum havuzları, sinemalar, bakıcı okulu ve hemşire koleji, doğumevleri gibi uygulamalar, çocuk politikalarının ilk adımları ve mekânsallıklarıdır. Çocukların çocuk yuvalarında, bitkilerle hayvanlarla ilgilenmesi sera sebze yetiştiriciliği, tavuk yetiştiriciliği alanlarının planlanması, toprakla ve canlılarla kurulan sevgi zinciri, sevgi eksikliğine doğanın merhem olacağının ifadesidir. Çocuk dostu kavramı bugün hiç olmadığı kadar Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında hayat bulur. 1925 yılında Ankara Keçiören’de kurulan Atatürk Çocuk Yuvası tamda bu bakış açısı ile şekillenir. Çocukların tüm ihtiyaçlarının bütüncül bir şekilde karşılanması devrimci bir bakış açısıyla Cumhuriyet’in temel prensibi olarak ele alınır.
“Nerede bu devlet”
Bugünlerde çocukların okula aç gittiği, 6 yaşında çocuğun örgütlü bir şekilde istismar edildiği yargının ve yetkililerin buna göz yumduğu, zincirleme kötülüğün yaşandığı böyle bir dönemde, Nerede bu devlet?, Ne için? diye sormak meşru bir hak arama sürecinin parçası haline geliyor.
Himaye-i Etfal Cemiyeti “çocuk bir cihandır” anlayışıyla, ana çocuk sağlığına ilişkin çok sayıda eğitim, konferans, kongre düzenler. Balolar, yarışmalar yapar, pullar bastırır, piyango çekilişleri organize eder. Çocuk politikalarına yönelik halkı bilgilendirmek için çocuklar ve kadınlara yönelik dergiler çıkartır. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın bugün bu tür yayınların sürekliliğini sağlayamaması, 2021-2022 de yılda bir sayı “Aile ve Çocuk Dergisi” çıkartması, “Sevgi Bir Çocuk Dergisi”nin 2015-2017 yıllarında yılda sadece 2 sayı çıkartılması, içeriğinden bağımsız olarak konunun nasıl geçiştirildiğinin de göstergesi.
Cumhuriyet’in sosyal devlete doğru giden adımları olan Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin adı, 1934 yılında Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu olarak değiştirilir. 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu genel merkezi, il merkezi, ilçelerdeki şubeleri, bucak ve köylerde ki kolları feshedilir. 1983 yılında Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu olarak yeniden açılır. 1989-1991 yılları arasında genel müdürlüğüne Ankara’nın tahribatının baş sorumlusu Melih Gökçek getirilir. Gökçek, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun başındayken, kurumun yurtlarından 29 çocuğun bir şebeke tarafından yurtdışına satıldığı ortaya çıkar. Bu sürecinde üzerine gidilmediği gazeteci Murat Ağırel tarafından dile getirilir.
“Beklenen öncelikle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanının istifa etmesidir.”
2002 yılında AKP’nin iktidara gelmesiyle aile odaklı hizmetler adı altında “ev tipi bakım modeline” geçilir ve 2011 yılında çocuk hizmetleri genel müdürlüğü kurulur. Kurumdan sorumlu olan bakanın, bugün hepimizin vicdanını sızlatan sözleri, 6 yaşında çocuğun istismar edilmesini “siyasetin konusu değildir” demesi ve iki yıl süresince dosyanın karartılmasından, Ensar Vakfı ile hatırlanan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı'na kadar çocuk politikalarının geri gittiği bir dönemde endişelerimizin giderilmesi için beklenen öncelikle, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanının istifa etmesidir. 2021 yılı istatistiklerine göre Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı, çocuk evleri sitesi, çocuk evleri ve çocuk destek merkezlerinde bakılan 13 bin 302 çocuğu nasıl bir gelecek beklediği kaygı vericidir. Çocuklarımızın geleceği fazlasıyla tehlikededir.
Anadolu’nun her yerinde tarikatlarla gündeme gelen benzer istismar süreçleri, Cumhuriyet’in laiklik ilkesinin önemini bize bir kez daha hatırlattı. Laiklik olmadan demokrasinin olamayacağı, Cumhuriyetin ikinci yüzyılına hazırlanırken hiç vazgeçmeyeceğimiz laikliğin, seçim için, oy için istismar edilmesi, açıklama yapılırken tarikat isminin verilmesinden imtina edilmesi, çocuklarımızın ve kadınlarımızın geleceğinin istismar edilmesi anlamına gelir. Bu istismar yaşarken ölmenin adıdır. İstikbalin temsilcileri çocuklarımızın üzerinden gözümüzü eksik etmeyelim. Zincirleme kötülüğe karşı örgütlü iyiliği büyütmek, laiklikten vazgeçmemek hepimizin vicdani sorumluluğu.