ERSAN ATAR
Anayasa Mahkemesi’nde neler oldu: Erdoğan'ın istediği Fidan neden seçilemedi?
ERSAN ATAR
Ne acı değil mi? Ülkenin gazetecisi, yazısına; o ülkenin cumhurbaşkanın onayladığı kanunların anayasasına uygun olup olmadığını denetleyecek olan Anayasa Mahkemesi’ne Cumhurbaşkanı’nın işaret ettiği adayın neden seçilemediğine ilişkin başlık atıyor: İrfan Fidan Neden Seçilemedi? Hatta yeri geldiğinde o Anayasa Mahkemesi, o ülkenin Cumhurbaşkanı’nı yargılama yetkisine sahipken o ülkede, “Nasıl olur da Cumhurbaşkanı kendini yargılayabilecek mahkemeye başkan seçtiremez” diye hayıflanılıyor. Ne acı.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’na, Zühtü Arslan’ın seçilmesinden sonra kamuoyunda, apayrı bir hava oluştu. Sanki Zühtü Arslan, o ülkede kurulan yeni sistemin getirdiği sorunlara set olan bir isimdi. Sanki Zühtü Arslan, Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve AKP’nin siyasi ömrünü uzatan kararlar verirken başkan değildi. Moda deyimle sosyal medya yıkılıyordu: Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın işaret ettiği İrfan Fidan’ı değil de Zühtü Arslan’ı yeniden Anayasa Mahkemesi Başkanlığına seçmişti.
Ama yine de Anayasa Mahkemesi’nde özellikle HPD’nin hazine yardımına bloke konulması kararı 8’e 7 alınınca AKP ve Beştepe’de “Ne oluyor?” sorusunun sorulduğu doğruydu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, karşısındaki kişinin hiçbir önemi olmadan İrfan Fidan’ı Anayasa Mahkemesi Başkanlığına seçtirmek istediği daha Fidan, Yüksek Mahkeme’ye üye seçilirken konuşulmaya başlanmıştı. Öyle ya kim İstanbul Başsavcısı iken Yargıtay’a üye seçildikten 2 ay sonra Anayasa Mahkemesi üyesi seçilmişti ki. Bu durumu bilmeyen okur için bir not düşelim, hatta biraz da İrfan Fidan’ı anlatalım:
İrfan Fidan, 17 / 25 Aralık sürecinde “özel yetkili savcı” olarak rüştünü ispatlamıştı. 2015 yılının başında da bütün o kritik soruşturmaların tepe noktasına getirildi; İstanbul’a Başsavcı Vekili oldu. Orada da verilen tüm görevleri eksiksiz yerine getirdi ve nihayet 15 Temmuz’dan daha 10 gün kadar sonra da Başsavcı oldu. Fidan’ın hakim olarak kürsü tecrübesi yoktu, hakimlik yapmamıştı ama Yargıtay üyeliğini çoktan hak etmişti(!) Daha Yargıtay üyesi seçilirken “büyüyünce” Anayasa Mahkemesi üyesi olacağı belliydi, konuşulur, bilinirdi. Hatta Anayasa Mahkemesi Başkanı olmalıydı. Proje buydu. Proje gereği, 2 ay sonra da Yargıtay üyeliğinden Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilivermişti.
Siyaset bunu hep yapardı; Anayasa Mahkemesi’nin 15 Temmuz sürecinde tutuklanıp yargılanan üyesi Alparslan Altan da öyle seçilmemiş miydi? Mahkeme’de raportör olarak görev yaparken raportörlerden üye seçilemediği için Denizcilik Müsteşarlığı Müsteşar Yardımcılığı görevine getirilip de 31 gün sonra “üst düzey kamu görevlisi” kontenjanından Anayasa Mahkemesi’ne önce yedek üye, sonra da başkanvekili seçilmemiş miydi? Siyaset, tasfiye ettiğini söylediği geçmişinden çok şey öğrenmişti. Ortak geçmişin yöntemleri kullanıyordu.
Beştepe – İncek hattında neler oldu?
Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan iki dönem Anayasa Mahkemesi Başkanlığı görevini, kendinden beklendiği gibi yerine getiriyordu ama yine de “acaba” dendiği oluyordu. Aslında “güvenilmeyen”, Zühtü Arslan da değildi. Biraz “çevre” güvenilmiyordu. Nitekim HDP’ye hazine yardımının bloke edilmesi kararı 8’e 7 çıkmıştı. Hani Başkan bir hata yapıverse üyelerin ne yapacağı belli olmayabilirdi. O zaman İstanbul Başsavcı Vekilliği’nden, İstanbul Başsavcılığı’ndan tam güven veren İrfan Fidan başkan seçilmeliydi.
Bu makam neden önemliydi? Bilenler bilir, Anayasa Mahkemesi’nde başkanın kararlarda, diğer üyeler gibi “bir oyu” vardır ama Başkan isterse geri kalan 14 üyenin oyunu dolaylı yönden etkileyebilir hatta etkisiz hale getirebilir. Örneğin HDP davasının seçimlerden önce mi, sonra mı sonuçlanacağı büyük oranda başkanın takdirindedir. Başkan isterse raportöre “şu gün raporunu bana sun” der ve parti kapatma davasını seçimlerden makul süre önce görüşmeye alabilir. İsterse de raportör raporunu, “buyurun sayın başkanım” deyip sunsa bile başkan, heyeti toplantıya 15 Mayıs’ta çağırabilir.
İşte bütün bu nedenlerle Beştepe işi şansa bırakmak istemiyor, İncek’teki, Anayasa Mahkemesi’ne adamlar yolluyordu. Beştepe’den gelen bu adamlar, “Beyefendi’nin gönlünde İrfan Fidan’ın yattığını” açıktan açığa söylüyorlardı hatta ısrar ediyorlardı. Bazen de İncek’ten Beştepe’ye gidiş – gelişler oluyordu. Bu ziyaretlerin kimi “çağrı” üzerine oluyordu, kimi İncek’tekilerin kendi iradeleriyle oluyordu. Kendi iradesiyle Beştepe’ye gidenlerin dili; “Beyefendi’ye söyleyin, İncek rahatsız, Mahkeme’yi rahat bıraksın” tadında mesajlardı.
Zühtü Arslan bunları görüyor ve “Aday olmayacağım” diyordu. Aslında bu hamle biraz da “özgül ağırlığın” tartısıydı. Arslan, İrfan Fidan’ın oyunun 5’ten fazla olmadığını görünce, “görevden kaçmam” demiş olmalı ki yeniden aday olmuştu. Anayasa Mahkemesi’nde öyle oy pusulası basılıp seçim yapılmazdı, adaylar önceden liste yapılıp Mahkeme’nin koridoruna da asılmazdı. 15 üye toplandığında o salondaki herkes “0003” plakanın potansiyel sahibi olurdu. Ama o salona girildiğinde herkes kimin aday olduğunu bilirdi.
Fidan neden seçilemedi?
Gelelim yazının başındaki sorumuzun cevabına: İrfan Fidan, Erdoğan çok ve ısrarla istemesine rağmen neden Başkan olamadı? Anayasa Mahkemesi’ne gideceği daha Yargıtay’a üye seçildiği gün bilinen, kaderi öyle yazılan İrfan Fidan’ın aslında kader zincirindeki ilk halkayı yine Yargıtay gevşetti:
Daha çok değildi, bir haftadan biraz fazla süre önce Yargıtay, Yüksek Seçim Kurulu’na üç üye seçmişti. Yargıtay bu üç üyeyi seçerken Yargıtay üyelerinin gönlünde YSK’daki bir başka üyenin başkan seçilmesi vardı. Biraz da o üç üyeye, o ismin YSK Başkanlığı’na onay verirler diye “evet” denmişti. Ama o arada Ankara’da bir “ziyaret” iddiası dolaştı. Bu iddiaya göre; Yargıtay’ın seçtiği YSK yeni 3 üyesi Adalet Bakanlığı’na çağrılmıştı. Birkaç saat sonra da YSK’da başkanlık seçimleri vardı. Bu 3 üye, Adalet Bakanlığı’ndan ayrıldılar, Ihlamur Sokak’taki YSK binasına geçtiler ayaklarının tozuyla da YSK Başkanlığı seçimlerine girdiler. O da neydi? YSK başkanlığına, Yargıtay’daki beklentinin aksine Ahmet Yener seçildi. Ahmet Yener, Sayıştay Başkanı Metin Yener’in ağabeyiydi. Bu durum Yargıtay’daki kırgınlığı, biraz da öfkeye dönüştürdü. Öfkenin nedeni iki kardeşin, Sayıştay ve YSK başkanı olmasının yanında, yeni 3 üyenin YSK’da yenim edip göreve başlamadan önce Adalet Bakanlığı’nı ziyaretleri ve sonrasındaki oy tercihleriydi.
Okur olarak aklınızdan, “Bütün bunların Anayasa Mahkemesi’ndeki başkanlık seçimi ile ne ilgisi var?” sorusu geçiyor değil mi? Yargıtay’daki bu “öfkeyle bezeli kırgınlık”, Beştepe’den, Anayasa Mahkemesi’ne gelen ziyaretçilerle çay içilirken arka planda olan kırgınlıktı. Ankara'da Yüksek yargıçlar kendilerini değersiz hissediyordu. En kıdemsiz üyelerden biri olan, İrfan Fidan’ın başkan seçilmesinin istenmesi onlarda, YSK’daki Başkanlık seçimi sendromunu hatırlatıyordu. İşte Fidan’ın talihsizliği de bir hafta önce YSK’nın başına, Sayıştay’ın başındaki Metin Yener’in ağabeyi Ahmet Yener’in seçilmiş olmasıydı.
Hem İrfan Fidan Mahkeme’nin en genç üyesiydi. 1974 doğumluydu. Fidan başkan olsaydı heyet toplantılarında sağ tarafında 1963 doğumlu Kadir Özkaya, sol tarafında 1965 doğumlu Hasan Tahsin Gökçan Başkanvekili olarak oturacak sonra da 1959 doğumlu Emin Kuz’dan başlaşarak kıdem sırasına göre üyeler sıralanacaktı. 1965’li Zühtü Arslan da bir yılı aşkın bir süre bu heyette yer alacaktı. Askerlikteki kadar olmasa da yargıda da kıdem önemliydi. Nitekim vakti zamanında Haşim Kılıç bu görüntüyü düşünüp rahatsız olmuş, “benden önce abilerim var” diyerek bir dönem başkanlığa aday olmamıştı. Bunlar Mahkeme kültüründe önemliydi.
Aday olmayan üyeye 2 oy
Nasıl Yargıtay üyelerinin gönlünde YSK Başkanlığı için başka bir isim vardıysa Anayasa Mahkemesi üyelerinin gönlünde de aslında ne Zühtü Arslan vardı ne de İrfan Fidan. Çoğunun gönlünde “Kadir abi”leri vardı: Başkanvekili Kadir Özkaya.
Beştepe, “Kadir Özkaya”ya işaret etseydi “Biz zaten onu düşünüyorduk” deniliverirdi. Ama olmadı, Beştepe bir türlü “Kadir abi” demiyordu. Hatta bu durum Anayasa Mahkemesi’nde dün yapılan seçimlerde üstü kapalı bir protestoya da neden oldu. Protesto tarafı da şuydu:
Dünkü seçimlerde Zühtü Arslan’a 8, İrfan Fidan’a 5 oy çıktı. İşte geri kalan 2 oy bir bakıma protesto oyuydu. Bu oylar Kadir Özkaya’ya verildi. Oysa ki tabloyu gören Kadir Özkaya ta başından itibaren başkanlığa aday olmamıştı. Yani bu iki oy, aday olmayan isme verilmişti. Böylelikle Beştepe’ye “Kadir Özkaya deseydiniz olurdu” mesajı verilmiş oldu.
İrfan Fidan’ın karnesi peşini bırakmadı
İrfan Fidan neden Anayasa Mahkemesi Başkanı seçilemedi? Anayasa Mahkemesi üyesine en çok mesleki tatmin sağlayan görevlerden biri de “bireysel başvuru” yetkisidir. Mahkeme üyesi için böyle bir yetkiyi elinde bulunduruyor olması önemlidir. O nedenle Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruya ayrı bir sahip çıkar ve bu rolünün zedelenmesini istemez. Nitekim, Zühtü Arslan’ın konuşmalarında da bunun izlerini rastlarsınız.
Okur olarak garip gelecek size ama “yargıç ego”sunun ne demek olduğunu bilenler bunu daha iyi anlayabilecektir: Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları nezdinde “etkili bir başvuru yolu” olmayı hâlâ önemsemektedir. İrfan Fidan’la konunun ilgisi de şöyledir: İrfan Fidan’ın İstanbul Başsavcı Vekilliği ve Başsavcılığı döneminde açılan davalar sonrasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde çok sayıda ihlal kararı çıkmıştır. İşte Ankara’da, Anayasa Mahkemesi’nin böyle karnesi olan bir ismi kendisine başkan seçmek istemediği de Ankara’da konuşulanlar arasındadır.
Seçim ola hayrola
İrfan Fidan Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’na neden seçilemedi? Beştepe’nin alamadığı bu sonuçta; Cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçimlerinin yaklaşmış olması da etkili oldu. Anayasa Mahkemesi’nin üyeleri de herkes gibi 14 Mayıs’ın sonucunu bekleyen birer seçmendi. Elbette önlerine seçimi etkileyecek bir konu gelirse “yargısal oylarını” kullanırlardı. Örneğin yarın HDP’yi kapatabilirler veya davayı reddedebilirlerdi, ona muktedirliler ama 14 Mayıs’ta onlar da herkes gibi “bir oy”du. 14 Mayıs’ın sonucunu isteseler de belirleyemezlerdi. Nitekim onlar da “bakalım ne olacak” diyebilirlerdi. Ne olabilirdi ki? Nihayetinde Anayasal garantileri vardı. Emekli oluncaya kadar Anayasa Mahkemesi üyesiydiler. İktidar değişse ne olurdu ki?
Ama onlar 15 Temmuz'dan sonra görevden alınıveren ve tutuklanıp yargılanan Alparslan Altan’ları unutmamışlardı. Hem Anayasa Mahkemesi’nin bir görevi de “Yüce Divan” göreviydi ve o Yüce Divan yerine göre dünün cumhurbaşkanı da yargılardı.
İşin sonunda, bugün Beştepe’nin direttiği genç başkana evet denilirse yarın O'nun heyetinde Yüce Divan yargıcı olma ihtimali de vardı.